DEVLETLERDE OLDUĞU GİBİ İNSANDA DA EN KÖTÜ HASTALIK KAFADAN BAŞLAYANDIR.

TÜRBAN

İnsan; insan gibi yaşamak için özgür iradeye sahip olmalıdır. Sosyal ve Ruhsal yönden gelişmiş olmalıdır. Ruhsal ve bedensel gelişimi, onu diğer varlıklardan ayıran insan olma mertebesine çıkartır. İnsanlığın sosyal gelişimini engelleyen faktörler çoktur. Bunların en etkilisi ise baskı altında olmasıdır. Kara cehaletin etkisinde yaşamasıdır.

Bugün Türk dünyası olağanüstü siyasi ve sosyal baskılarla karşı karşıya kalmıştır. Türk Milleti uyutulmuş, uyuşturulmuş gibidir…Küresel baskılar ve dayatmalar, yerel dayatmaları artırmıştır. Kendi geleceğimizi ilgilendiren meselelerimiz de dahi umursamaz, tepkisiz hale gelmişiz.

Müslümanlık adına yapılan cahilce dayatmaların toplumumuz üzerindeki etkileri KÜRESEL EMPERYALİZMİN işini kolaylaştırmaktadır. –Kur-an daki İslam ın- özünden uzaklaşmak Arap gelenek ve görenekleri etkisi ile kaleme alınmış eserlerin etkisinde kalmak Müslümanları da ayırmıştır…Bugün dünyanın her yerinde yaşayan Müslümanlar aynı kitaba inanmalarına rağmen yaşayış biçimleri farklılık göstermektedir. Bu farklılıklar, coğrafi şartlar, iklim ve kültürün etkisiyle olabilir. Ancak Kur-an daki Ayetlerin anlamları noktasında ayrılıklar olmamalı. Bugün herhangi bir dini konuda açıklama gerektiğinde aynı kurumdaki ilahiyatçılar dahi net ve birlik içinde açıklamalar yapamamaktadırlar. Bu da toplum içinde tefrikalara, kamplaşmalara sebep olmaktadır. İslam dini Tevhit dinidir.Yani birlik olma dinidir..  Ne var ki şu anda tevhit unutulmuş, küresel güçlerle işbirliği yarışına girilmiştir.

Netleşmeyen bu konulardan birisi de Tesettür konusudur…Tesettürü yaşamış, incelemiş biri olarak bu yazı kaleme alınmıştır.

Tesettür nedir?.. Tesettürden ortaya çıkan TÜRBAN, nedir? Sosyal etkileri ve kaynaklarını inceleyerek bazı tarihi gerçekleri sunmaya çalışacağız.

 

TESETTÜR NEDİR?

Tesettürün sözlük anlamı örtünme, gizlenme, saklanma, kapanmadır. Arapça kökenli kelimedir. Türkçesi kapanmadır. Anadolu da örtünme olarak geçer… Bu örtünme iklime, kültüre, adet ve geleneklere göre farklılık göstermiştir. Şekilleri değişmiştir. Modeller geliştirilmiştir. Ama özünde bir şekilde gizlenme, sakınma vardır. En çok da siyasi istismar için kullanılan bir konu olmuştur. Her fırsatta yeniden gündeme getirilen tesettür konusu normal örtünme olarak algılanmaya başlanması ile son 25-30 yılımıza damgasını vuran konu olmuştur. Tesettürün kaynağı olarak Kur-an gösterilmektedir. Ancak tesettür, Kur-an öncesi medeniyetlerde de vardı.

 

ÖRTÜNMENİN TARİHİ

Örtünme farklı kültürlerde, farklı biçimlerde İslamiyet öncesinde de kullanılmaktaydı. Özünde ise ayrıştırma vardır. Bu bazen erkeğin emri ile, bazen gelenek ve adetler gereğince bazen de dini gerekçelere dayatılarak yapılıyordu. Kadının baş örtmesini getirip devamlı Kur-an-ı Kerim ile bağdaştırmak tarihsel açıdan yanlıştır. Zira her toplumda baş örtme olayı yaşanmıştır.Ve şimdi de yaşanmaktadır.

Milattan önceki çağlarda birçok toplumlarda başlarını örten kadınlar olduğunu arkeolojik araştırmalar ortaya koymuştur.

Mesela; İslamiyet öncesi Türk kadınlarında örtünenleri mağara resimlerinden öğreniyoruz. Kadının sosyal statüsüne göre hazırlanan başlıklar ve hotozlarla başlarını süslediklerini görüyoruz.

Kimi toplumlarda soğuktan korunmak üzere başlarından itibaren aldıkları örtüler olmuştur. Türk kültüründe örtü kadın süsleri arasında yer almıştır. 16 bin yıllık Türk kültürünün içinde sadece başörtüsü diye isimlendirdiğimiz bu süs eşyasını tanıtmak, bağlama biçimlerini anlatmak bu yazı konumuzun dı5şındadır. Ancak bugün siyasilerin her fırsatta başvurdukları ve adına Türban denilen model, yazı konumuzdur.

Türbana giden yollara kısaca değineceğiz.

Anadolu'da kadının örtü olarak kullandığı bürümcek, oldukça yaygındır. Bu örtü Ortaasya bozkırlarından Mançurya ya, Mançurya dan Macaristan a kadar yayılmıştır.

Ünlü Macar bilgini Zoltan Gombocz bürüncük diye isimlendirdiği örtü Anadolu da bürümcek veya bürüncek diye geçer. Bu bürünmekten doğan bir isimdir. Soğuktan, sıcaktan korunmak için, İslamiyet sonrası haramdan sakınmak için kullanılmıştır. Ancak bu modellerin günümüzdeki TÜRBAN ile benzerliği yoktur. Bürümcek daha sonra değişik yerlerde çember, derincek, dolama gibi isimlerle de anılmıştır.

(Gerçek Türk başörtülü Anası)

Yine Anadolu dan Mısır a kadar olan coğrafyada ise başörtüsü. Yaşmak diye anılırdı.Eski Mısır TÜRKLERİNDE yaşamak diye tanınan örtü bugün bile Anadolu nun birçok yerinde yaşmak diye geçer. Bir çok yerde de Tülbent, Tulban, Sargaç olarak isimlenir.

Baş örtme; İslamiyet öncesi Arabistan da Musevilik öncesi Yahudilerde çeşitli dinlerde ise tapınak görevlilerinde de görülen bir adettir.

Mesela ünlü M.İlmiye Çığ isimli Sümerolog Hanımefendinin sümer yazıtları okuyup araştırma sonuçlarına göre M.Ö. 4000 yıllarında Sümerlerde Tapınak Rahibeleri başlarını örterlerdi. Tapınaktaki Rahibelerin Tanrı namına seks yaptıklarına inanılırdı. Genel kadın görevi yapan bu rahibeler kutsal sayılırdı ve diğer kadınlardan ayrılmaları için başları örtülmüştür.

M.Ö. 1500 yıllarında yaşayan Asur Kralı Hamurabi yaptığı kanunlarla meşhur olmuştur. Hazırladığı kanunun 40. maddesinde evli ve dul kadınların başlarını örtmelerini mecbur etmiştir. Kızlar, cariyeler ve genel kadınların örtünmelerini ise yasaklamamıştı.

Bu gelenek daha sonra Yahudilerde de uygulanmıştır. Daha Musevilerden önce bile başları açık sokağa çıkamazlardı. Evlenen dindar kadınlar saçlarını tıraş ettirip baş örtüsü veya perukla kapatırlardı. Bu saç kapatma işi Tevrat ın hakim olduğu dönemde bile devam etmiştir. Yahudi fahişeler yüzlerini peçe ile kapatmışlardır.

Yukarıdan beri kısaca değindiğimiz bu uygulamaların hepsinde sosyal statü yönünden kadınların ayrıldığını görüyoruz. Yani belli işlevleri olanların diğerlerinden ayrılması için başörtüsü kullanılmıştır. TÜRK toplumlarında ise böyle bir uygulama olmamıştır.

Daha çok Türklerde örtü süslenmek için kullanılmıştır. Çeşitli kumaşlarla ve başlıklarla, taçlarla süslenen örtünme biçimleri uygulanmıştır.

Anadolu da ise gerek Ön Türkler döneminde ( 1071 yılından yedi bin yıl öncesine kadar giden süreç) gerekse sonraki dönemlerde TÜRK Kadınının giyim kuşamını Orta Asya daki TÜRK Kadınının giyimi ile benzer görüyoruz.

  1. yy ın ilk yarısında Arap gezgincisi İbni Batuta 1333 yılında Osmanlıl Devleti nin Başkenti İznik şehrine gelir. Osmanlı Hükümdarı Orhan Bey in eşi Nilüfer Hatun un huzuruna kabul edilir. Aynı sofrada yemek yerler. Bunu şöyle anlatır: -Beni Nilüfer Hatun un ikametine kabul ettiler. Bana ikramlarda bulundular. Ziyafet verdiler. Orhan Bey daha sonra beldeye geldi.-

Arap gezginine göre, bir Türk kadının Padişah eşi de olsa sosyal hayatta son derece özgür ve topluma hakim  olması, çarşaflar altına girmeden konuk kabul etmesi şaşılacak bir şeydir. Çünkü Arap geleneğinde kadın İslamiyet ile özgür irade sahibi olmuştur. Bu özgürlük ise Emevi Halifeleri dönemine kadar devam etmiştir. Emevi döneminde İslamiyet öncesi Arap gelenekleri ve uygulamaları İslamiyet in emri imiş gibi yorumlandı. Buna Müslümanlar inandırıldı.

İbni Batuta Güney Rusya, Kırım, Hazar civarlarını da gezdiğini, hiçbir TÜRK ülkesinde ne sarayda ne sokakta hiçbir yerde kadınların örtündüğüne rastlamadığını anlatır. 13. yy başlarında Anadolu da ki Müslüman TÜRK Kadının serbestliğinin hiçbir Müslüman ülkede olmadığını da yazar. Ancak Halifeliğin Osmanlılara geçmesi ve Mısır dan Arap Yarımadası na kadar Osmanlı topraklarına katılmasından sonra toplum içinde kadının hayat tarzında da değişmeler başlamıştır.

Halifeliğin 1516 da Osmanlı yönetimine geçmesi İslam dinin yaşanma biçiminde de milat olmuştur. Osmanlı toplumunda ki özgür ve Müslüman Kadın da yavaş yavaş yasaklarla karşılaşmaya başladı.

Padişah III Osman döneminde 1754 den sonra kadınların sokağa çıkma yasağı başlamıştır.Kadınlarla karşılaşmamak için haftanın üç günü (gezinti günleri) kadınlara sokağa çıkma yasağı konmuş, ayrıca sokağa çıkan kadınlara peçe takma mecburiyeti getirmiştir.

III Mustafa ise Müslüman kadınların sokağa çıkmalarını tamamen yasaklamıştır. II Mahmut döneminde ise kadınların erkeklerle ( karı-koca olarak) beraber sokağa çıkmaları yasaklanmıştır. Görülüyor ki TÜRK Kültür ve Medeniyetinin kadına verdiği hayat biçimi ile İslam ın kadına verdiği haklar kademe kademe kadından alınmıştır.  Yani 1520 yıllarından sonra Türk Kadını yavaş yavaş kafeslerin arkasına, peçelerin altına çekilmiştir. Bu yasaklar Abdülmecit dönemine kadar sürmüştür.1717-1718 yıllarında kadınların ferace giymelerine müsaade edilmiştir. Ama yine de kadınlara giyim konusundaki baskılar artmıştır. Müslüman kadınları gayrı müslümlerden ayırmak için feraceler ve örtüler peçeler için yasalar çıkartılmıştır.Bu farklılıklar 1839-1861 arası Sultan Abdülmecid Han döneminde kaldırılmıştır. Bu yasaklar döneminde fakir ve kırsal bölge dışındaki kent merkezlerindeki çarşaf ve peçe kullanımı Atatürk ün kıyafet devrimine kadar devam etmiştir. Zengin bölgelerde ise modernleşmede Avrupa örnek alınmıştır.

Görülüyor ki insanlığın başlangıcından bu yana kadınlarda örtünme vardır. Kadın giysileri arasında başörtüsü vardır. Örtünme biçimini ise çevre şartları belirlemiştir. Sıcak bölgelerde aşırı güneşten korunmak, soğuk bölgelerde üşümemek için örtüye başvurulmuştur.Başlara ise eşarp, kalpak,fes, başlık, bere, şapka bone, türban gibi isimlerle değişik model ve örtüler takılmıştır.

Ama kadına örtünme ile ilgili olarak saçının teli dahi görülmeyecek diye dayatma yapılması binlerce yıllardan beri otorite makamlarınca dayatılmıştır. Bu dayatmaların kaynağı kilise olmakla beraber günümüzde İslami olduğunu Kur-an emri olduğu iddia edilmektedir. Oysa baş örtme şu veya bu gerekçelerle zaten binlerce yıldır uygulanmıştır. Kur-an daki emirler ise örtünme ile ilgilidir. Bu örtünme genel anlamdadır. Yani Kur-an daki ayetlerde bugün gençlere dayatılan baş örtme biçimi değildir. Başbakan ın da kabul ve itiraf ettiği gibi siyasi simge olan baş örtme biçimi tamamen Türkiye de iki amaca hizmet etmektedir.

1-Kadınları ayrıştırmak : Yani bugün destek gören – adına Türban denilen bağlama biçiminde baş örtenler Müslüman dır. Diğer hanımların ; Müslümanlığı tartışılır. Kırsal bölgedeki yazma ve tülbent kullananlar ise bilinçsiz olanlardır- diye kadınları ayırarak belli bir siyasi oluşuma taraftar toplamaktadırlar.

2-Kadınların 2. sınıf vatandaş olduğu fikrini pekiştirmek, yaymak ve Cumhuriyetin kazanımlarını yok etmektir.

3-Her fırsatta kullanılan başvurulan yedek gündemdir.

ÖRTÜNME NEDİR ?

Örtünme muhafazadır. Saklanmadır. Ancak bu illa ki çarşafla veya çarşafa benzer çeşitli çağ dışı olan hatta tarihi kökeni de pek iç açıcı olmayan modellerle olmaz.

İnsanlar çıplak doğar….Ancak milyonlarca yıldan beri giyinirler. Giyinerek büyürler. Giyinerek yaşarlar.

Sibirya da ayı postuna bürünen, başına kürk başlık giyen insan Ekvatorda çıplağa yakın ya da çıplak denecek şekilde gezer. Ama mahrem yerlerine ya bir dal sarar, ya bir kumaş. Ancak edep ve saygı duyguları, insanın doğal duygularıdır.İnsanoğlu doğduğundan beri inanma ihtiyacını duyar. Bu ihtiyacı ise çeşitli dinler karşılamaktadır. İslam dininin doğduğu yıllarda insanoğlunun ve toplumların en bozulduğu dönemdir. Kur-an ile insanlara yeniden edep, saygı ve iman ahlakı kazandırılmıştır. Zira Müslümanlık giyim kuşam değil ahlak dinidir. Ahlaki yönden toplumlara yenilik getiren Kur-an her konuda olduğu gibi örtünme konusunda ifrat ve tefrid arasında orta yolu genellemiştir.

Örtünme ili ilgili ayetler şunlardır.:

1- EL AHZAB SURESİ 59. Ayeti meali : -Ey Peygamber! Zevcelerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına deki: üzerlerine feracelerini ( örtülerini) sıkı örtsünler. Bu onların tanınmamalarına, eza görmemelerine en uygun sebeptir.

2- NUR SÜRESİ 30-31 ve 60 ayetlerinin mealleri;

AYET 30 : Resulüm; Mümin erkeklere, gözlerini harama dikmemelerini, ırzlarını korumalarını da söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah onların yapmakta olduklarından haberdardır.

AYET 31 : Mümin kadınlara da söyle. Gözlerini haramdan korusunlar. Namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini yakalarının üzerine örtsünler. Kocaları, babaları, kayın pederleri, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, ellerinin altında bulunan erkeklerden (köleleri), kadına ihtiyacı kalmamış erkek hizmetçiler, ergen olmamış çocuklardan başkalarına ziynetlerini göstermesinler. Dikkatleri üzerlerine çekecek tarzda yürümesinler.

AYET 60 : Çocuktan kesilmiş yaşlı kadınların ziynetlerini göstermeksizin dış elbiselerini, örtülerini çıkarmalarında bir vebal yoktur. İffetli olmaları kendileri için daha hayırlıdır.

ARAF SURESİ Ayet 26-27 meali : Ey Ademoğulları, size çirkin yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. İman elbisesi ise daha hayırlıdır. Ey Ademoğulları, her mescide gidişinizde ziynetli elbiseler giyinin. Yiyin için, fakat israf etmeyin.

Bu örtünme Ayetlerinin mealleri açık ve net. Hiç birinde saçı kapatın, saçın telini göstermeyin anlamında bir ifade yoktur. Esas tema toplum içinde art niyetli insanlara karşı ziynetlerin gösterilmemesi vardır.Burada ziynet; süs olarak kıymetli, değerli takıları kastetmektedir. Aynı anda kadının güzelliğini gösteren vücut bölümlerini de anlatmaktadır. Burada göğüslerin, bacakların gizlenmesi yaka ve boğazdaki takıların gösterilmemesi açık ve net anlatılmış. Ancak saç sözü hiç geçmiyor. Yani baş örtme hususunda bağlayıcı ve sınırlayıcı bir ifade yoktur.

Ayrıca tesettür İslam ın önemli ibadetlerinden olan namaz kılmanın da şartıdır. Örtünmeden namaz kılınmaz. Namazın makbul olması için farzlarına uymak şarttır. Setr-i Avret (Ayıp yerleri örtmek) diye geçer. Bu örtünme yapılmadan Namaza durulmaz. Avret yerler, yani örtülmesi gereken yerler : Erkeklerde vücudun göbek ile diz kapağı altına kadar olan kısımdır. Her zaman kapalı olması gerekir. Kadınlar ise yüz, el ayak dışında vücudun örtünmesi gerekir.

TESETTÜRLE İLGİLİ HADİSLER

Tesettür yukarıda da örneklerini verdiğimiz hükümlere göre giyinmek olarak algılanmalıdır. Bu konuda Hadislere, Kur-an hükümleri ile birlikte itibar etmek şarttır. İslam ın en sağlam kaynağı Kur-an ve Hadistir. Sevgili Peygamberimiz bu konuda - Ehli Cehennemden iki zümre var ki, bunları dünyada henüz görmedim. Birisi kırbaçlarla insanları döğenler. Diğerleri kadınlardan giyinmiş oldukları halde çıplak görünenler. Yani ziynet yerlerini açanlar. Vücut hatlarını çıplak gibi belli edenler. Başka kadınları da etkilemeye çalışanlar- Bir başka hadiste ise; - Mümin kadınlar ince şeffaf elbiselerinin üzerine örtü alsınlar-.

Yahudilerin kutsal kitabı, Hak kitap olan Tevrat ta örtünme emri yer almıştır. Zaten Tevrat Allah kelamı olarak Musa A.S. indiği gibi kalmamıştır. Bazı hükümler tahrif edilmiş olmasına rağmen İslam ın şartlarından biri de dört kitabın hak olduğudur. Tevrat ta örtünmeyi emreden çıplaklığı ayıplayan bölümler vardır. Ayrıca İncil de de kadın için başı açıksa kendini küçük düşüreceğini, erkeğin başı kapalıysa kendini küçük düşüreceğini belirten bölümler vardır.

Kur-an a inanan insanların yeryüzüne dağılmış olduğu dikkate alınırsa tesettürde tek biçim, tek renk olmayacağı bir gerçektir. Her Müslüman toplumun kendi gelenekleri, adetleri, o ülkenin iklim ve coğrafyası, kişinin sosyal konumu ve işi de tesettürdeki model tercihini etkilemektedir. Önemli olan Kur-an ve sünnetle belirtilen noktaların yerine gelmesidir.

- Şeffaf olmaması

- Ziynetlerin örtünmesi ( El-yüz ayaklar)

- Vücut hatlarının edep yerlerin kapatması

Bu şartlara uyduktan sonra ister pelerin ister manto, pardösü, ister ceket, ister etek giyilsin. Önemli değildir. Ayrıca etek boyu konusunda Hz. Peygamberimizin; çok uzun giyen bir sahabi hanımına eteklerin yere kadar olmaması konusunda uyarısı vardır (9). Hanımın ne kadar kısaltması hususunu sorması üzerine sevgili peygamberimiz - Diz ile ayaklar arasında bir yerde olsun- cevabını vermiştir.

Tesettüre uymak İslam da olmayan tesettürü garipleştiren, kadının gururunu incitici biçimleri tercih etmek değildir.

Peygamberimiz erkek kadın ayırmadan güzel ve temiz giyinmeyi emretmiştir.

Kur-an da ise Araf suresi 26.ayetinde; - Ey Âdemoğulları size çirkin yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Hayırlı olan sizi koruyandır- hükmü ile çirkinliğin kapanması özellikle istenmelidir. Ve bu hükme göre tesettür kıyafetini de çirkinleştirmeye kimsenin hakkı yoktur. Aynı surenin 31. ayetinde de – Ey Âdemoğulları her mescide gidişinizde süslü ve temiz elbiselerinizi de alın-, 32. ayetinde ise – De ki! Allah ın kulları için çıkardığı süsü güzel rızkları kim haram etti. De ki! O dünya hayatında inananlardandı- hükümleri ile giyinmede güzelliğin önemini belirtmiştir. İslam da kıyafet özellikle kadın için güzel olmamalı, süslü olmalı diyenler, kendilerini yukarıdaki ayetten üstün mü görmektedirler.

Görülüyor ki binlerce yıllardan beri kadınların bulundukları toplumun kültür yapısına ve iklime göre kullandıkları başörtüsüne biçim ve model veren bir ilahi sınır yoktur. Saçın telinin görünmesi konusunda da hüküm yok. Anadolu daki yaşmak, Macaristan dan Mançurya ya kadar tanınan bürümcek ne oldu da günümüzden 2000-2500 yıl öncesinin kilise rahibelerinin baş bağlama biçimi yaygınlaştı. Ne oldu da faiz yasağı, haramlar v.b. ahlak kuralları unutuldu da sadece başörtüsüne endeksli bir İslamiyet meydana geldi.

Başörtülü Anamız

Kıyafette de model seçmece her şeyde olduğu gibi israf haramdır. Kur-an da olmayan İslam a karşı insanları ürküten, özellikle çirkinleştirmek için gibi tercih edilen kıyafetler de ifrattır. Tesettürün temel amacı şehvete davetiye çıkarmamasıdır. Ancak şehvete davetiye çıkarmak sadece kıyafetle olmaz. Bazen bir yürüyüş, bazen ifrata varan bir kıyafetin merak uyandırarak şehvete neden olduğu bir gerçektir. Şehvetin olmaması için her müminin kadın ve erkek ayrılmadan haramları iyi bilmesi, nefs terbiyesine önem vermesi gerekir. İfrat ve tefritten dolayı bu gün örtünen kardeşlerimizde de yabancılaşma görülmektedir. Bunun yanı sıra sosyal hayatımızın bütün alanlarında giderek yabancı hayranlığı kendini göstermekte, kimi zaman da bu yabancılaşma açık giyinmeyi tercih edenlerde de çıplaklık derecesinde uç görüntülerle ortaya çıkmaktadır.

Ülkemizde başörtüsü geleneği vardır ve hiçbir zaman yasaklanmamıştır. Nasıl Pakistan ın, İran ın, Arabistan ın, Mısır ın, Bangladeş in tesettürlerinde milli motifleri yer almışsa, ülkemizde de bölgelere göre milli motifleri görmekteyiz.

Bazı çevreler örtünün Cumhuriyet kanunları ile yasaklandığını iddia etmektedirler. Bu davranışta ifratın karşısında tepkiden mi doğuyor. Yoksa cehaletten mi anlaşılmıyor. Zira Cumhuriyet kanunlarının hiç birinde örtü kısıtlanması veya yasağı yer almamıştır. Cumhuriyet kanunlarında peçe yasaklanmıştır. Kur-an a uymayan fanatik ve ifrat kıyafetler yasaklanmıştır. Atatürk ilkelerinde de yasak yoktur. Atatürk bir konuşmasında bu konuda görüşlerini şöyle belirtmiştir . Eğer kadınlarımız dinin emrettiği bir kıyafetin icap ettiği tavır ve hareketle içimizde bulunur; milletin ilim ve sanat, sosyal (içtimaiyat) hareketlerine iştirak ederse, bu hali emin olunuz, Milletin en mutaassıbı dahi takdirden men-i nefs edemez- Bir başka konuşmasında – Gezilerim sırasında köylerde değil, özellikle kasaba ve şehirlerde kadınlarımızın yüz ve gözlerini çok sıkı kapattıklarını gözledim. Erkek arkadaşlar bu bizim bencilliğimizdendir- diye örtünmenin ifratına karşı olduğunu açıklamıştır.

TÜRKLERDE TESETTÜR

Eski Türklerde baş açık olmamakla beraber göçerlik medeniyetinin getirdiği geleneklerin etkisiyle kalpağa benzer başlıklar kullanılmıştır.

Anadolu da ise il ve ilçelerde İslam a uygun başörtüsü kullanılırken köy ve kırsal bölgede geleneksel ve bölgesel kıyafetler içinde tülbent, peştamal, yaşmak, yazma kullanılmıştır.

Halifeliğin Osmanlılar a geçişinden sonra haremlik ve selamlık alışkanlığı topluma girmiş. Kadın kıyafetinde tesettüre uygunluk geleneksel ve milli kıyafet içinde yaygınlaşmıştır.

Tanzimat dönemi ile batılaşma akımı başlayınca (19.yüzyıl başlarında) Türk kadınının da giyiminde bu akım etkisini göstermiştir. Toplumun bütün motiflerinde bu akımın etkisi günden güne artmıştır. Ve kadınlarımız bu dönemde İslami tesettürle, batı modasını birleştirerek kıyafetlerini geliştirmişlerdir. Her biri sanat eseri değerindeki bu kıyafetler Türklerin zarafetini, estetik duygusunu güzellik ve ince zevkini yansıtıyordu. Eldiveni, ayakkabısı, çantası veya keseleri, şemsiyesi hepsi birbirine uyumlu, bunlara uyumlu yaşmaklar, pelerinler, renk renk çarşaflar, feraceler Osmanlı kadınının kıyafeti olmuştu.

Cumhuriyet döneminde batılaşma cereyanı gücünü daha da arttırdı. Tesettür unutuldu. Kırsal kesim geleneklerini yaşadı ve devam ettirdi. Çarşaf konusuna gelince Siyah çarşafın ilk çıkış yeri İspanya dır. Endülüs Emevileri döneminde İspanyol rahibelerinin giydiği çarşaf model olarak Emeviler aracılığı ile İslam coğrafyasına girmiştir.

Sonra Emeviler döneminde ve daha sonra da Abbasiler devrinde o ülkelerin milli kıyafeti olmuştur. Bu kıyafet o ülkelerin kurulduğu coğrafi mekana ve Arap kültürüne de uyduğundan benimsenmiştir. Osmanlı döneminde batılaşma akımından sonra çarşafın yaygınlaşması bilinmektedir. Ancak siyah çarşafın Osmanlıya girişi 1889 dan sonra olmuştur. Ve bir ara kadınlarımıza mecburi giydirilmiş ancak 1908den sonra yavaş yavaş Kara çarşaf şehirli kadınlar tarafından terkedilmiştir. Bunun yerini renk renk ipek değişik model çarşaflar almıştır. Harp yıllarında yine kara çarşaf yaygınlaşmıştır.

Çarşafın Türk toplumunda Cumhuriyetten sonra 1940 da tekrar kaybolması çarşaf yasağından ziyade kültürel değişimin, sosyoekonomik geçişin ürünüdür. Hiçbir yasak olmadan Türk kadını tercihini yapmıştır.

TÜRBAN NEDİR?

TÜRBAN Farsça da dulband dır. Türkçe de tülbent olmuştur. Aslında esas türban modeli Başı önden arkaya doğru kapatan ensede toplanan örtü biçimidir. İlk defa Sih ler bu modeli kullanmıştır. Batının Türban dan anladığı Sih inanışındaki baş kapatma biçimidir. Vaftiz olmuş Sihler saç kesmezler. Uzun saçlarını arkada toplayarak kapatırlar. Bu kapatma biçimine Türban denir. Pencapca da Türban a Dastar, Hintçede ise Pagn denir.

Sudan'da kadınlar beyaz başörtüsü takarak toplumsal statü kazanırlarken, Arabistan da güneşten korunmak için kullanılan örtüler vardır. Türkiye dışında başörtüsüne Türban denilmez. İslami kaynaklarda Türban ifadesi yoktur.

Bugün Türkiye de hanımlara dayatılan bu baş bağlama biçimi siyasi bir parti simgesi haline gelince, bir üniversite rektörü başörtüsü kullananlara Türban takın gelin dedi. Aslında kastedilen örtünün ensede toplama biçimidir. Ancak örtünenler bugünkü mevcut modeli tercih ettiler. Adı ise Türban olarak kaldı. Daha sonra da geleneksel bağlama modelinin dışında bir bağlama modeli olduğu için medya da Türban olarak kullandı ve yayıldı. Aslında Türban modeli ile bu bağlama biçiminin ilgisi yoktur. 

Ancak eşarplar yazma gibi, bürüncek kumaşı gibi pamuklu yumuşak kumaş olmadığı için kayma yapar. Genelde ipek ve ipek vari sentetik kumaşlardan yapıldığı için başta örtüden ziyade aksesuar gibi duruyor. Kaymaması için içine Tülbent sararlarken şimdi özel yapılmış kaydırmayan saçı arkada toplayan boneler giyip üzerini eşarpla kapatıyorlar. Bu tür baş bağlama siyasi simge haline geldi. Zaten bunun simge olduğu biliniyordu ama bunun simge oluşunun devleti idare eden en üst düzeyde itiraf edilmesi ile onaylanmış oldu. Böylece normal örtünmeye bir model ve moda yaratılmış oldu.

Ancak bu siyasi simgenin TÜRKİYE deki bir partinin simgesi olarak düşünmek yanıltıcıdır. Bu bu kadar basit değildir.

Şimdi ılımlı İslam dan söz ediliyor. Bunu bize kim dayatıyor. Batı…. Batı Hıristiyanlığa benzeyen Müslümanlık istemektedir. Bunun benzemesi nasıl olacak sorusunu açacak olursak siyasi simgenin nereye uzandığını da çözeriz.

Alın kısmında yarım ay şeklinde bonenin görünmesi ve üzerine eşarp örtülmesinin görüntü biçimi ile Kilise rahibelerinin örtünmesi şekil olarak benzer. Rahibe siyah örter. Türkiye dekiler Eşarp bağlar. Ancak siyah çarşafın kaynağı da kilisedir… Bu tür baş bağlamayı Kur an emri diye dayatanlara da başka birileri dayatmaktadır.

Batının istediği ılımlı İslam önce böyle şekille yerleştirilip yaygınlaştırılacak. Kur an da ki İslam dan uzaklaşıp batının her dediğini yapmak ılımlı İslam ın kendisidir. Zaten Tevrat ta da örtünme emri vardır. İncil de kadının başı açıksa küçük düşeceğini yazar. Ama Kur an da başın örtülme ayrıntısı yoktur. Bu ayrıntıların göz ardı edilmemesi gerekir.

Örtünme de esas amaç yabancı erkeklere karşı güzelliklerini örtmektir. Bunda ifrat olmamalıdır. Ama bugün topluma türbanı dayatanlar, devletin şeklini değiştirmek için başörtüsünü kullananlara baktığımızda en pahalı marka örtüler başlarındadır. Son sitem makyaj, en son model elbise, ayakkabı ve çanta taşıyarak tesettür amacına ulaşmaz. En hayırlı olan takvalı mümin dir sözü ile bugün topluma yaymaya çalışılan dayatılan örtünmenin hiç ilgisi yoktur. Batının dinimize biçtiği bir model var. Aynı tarımımıza, siyasetimize, sanayimize hatta TÜRKÇÜLÜĞÜMÜZE biçtikleri model gibi, inancımıza da bir model biçtiler.

Adına ılımlı İslam dediler. Yani Hıristiyan, Evangelistlere benzeyen İslam batının sınırlarını çizdiği bir İslam. Örtü dayatmaları da batının istediği, desteklediği bir uygulamadır. Çünkü nihayetinde Cumhuriyetin kazanımları yok olacak. Yeni Osmanlıcılık tabir ettikleri batının özlediği çökmüş, geri kalmış, yok olmuş bir Cumhuriyet olacaktır.

SONUÇ

Görülüyor ki örtünme İslam ın emridir. Ancak model, renk sınırlaması yoktur. İslami ve toplumsal şartlar içinde kişisel tercihler olabilir. Bu tercihler kişinin kültürü ve zevki ile gelenek görenekleri ile değişebilir.

Burada önemli olan sadece başı örtmek de değildir. Düşüncedeki günahları da örtebiliyorsak tesettür anlam kazanır. Aksi halde tesettüre girip diğer taraftan da fitne, gıybet, iki yüzlük yapılıyorsa o tesettürün anlamı yoktur.

Bir hanım ben tesettürlüyüm diye kibirlenebiliyorsa, açık hanımlar karşısında gurura kapılıyor, onları tenkit ediyorsa veya bakışları ile rahatsız ediyorsa tesettür amacına ulaşmamış demektir.

Tesettürlü olmak açıkları itmek, ayıplamak gibi davranışları gerektirmez. Bilakis, daha hoşgörülü ve mütevazi olmayı gerektirir. Tesettürsüz olmak da tesettürlüleri ikinci plana atmak, onları hor görmek, kinlenmek gibi hakları vermez. Binlerce yıldan beri Türk lük paydasında birlikte yaşayan bu millete bir yandan etnik ayrımcılığa teşvik edilirken bir yandan da örtülü örtüsüz ayrımı yapılmamalıdır. İslam ın temelinde hoşgörü ve sevgi vardır. Kimin kimden takvaca üstün olduğunu Allahu Taala bilir.

Dinimizi şekilden ibaretmiş gibi göstermeye kimsenin hakkı yoktur.

Allah Kur an da Peygamberimize bile Sen tebliğ edicisin, elçisin hidayete erdiren Allahtır. Allah her şeyi gören işitendir demiyor mu? Yani İslami kuralı Peygamberimizin bile kimseye zorla yaptırma yetkisi olmamıştır.

Tesettürü hiç kimsenin iç politika konusu yapmaya da hakkı yoktur. Hiç kimsenin yanlış bilgilerle propaganda yapmaya da hakkı yoktur. Anayasamız gereği herkes istediği gibi yaşamalıdır. Biz toplum olarak bazı önemli meselelerimizi yok sayarak gereksiz konularla, ifratlarla uğraşırken el alem uzayı fethetmeye başladı. 40 yıl önce hayali olarak yazdıkları uzay yolu hikâyelerini gerçekleştirdiler. Kur an da 750 tane ilimle ilgili ayet vardır. Bunların gereğini hedeflemeliyiz….

Tek bir ayete takılıp kalınmamalıdır.

Bütün araştırma ve incelemelerden anlaşılıyor ki, Kur an da ki örtünme emri illa ki saçla sınırlı değildir. Kadının cazibesini örtmektir. Şehvete davetkâr olmamasıdır. Bu da fizikken ve ruhen olur. Kalben olur. Başa bir örtü takarak son model davetkâr giyinme de örtünmenin ana ruhuna aykırıdır. Geleneksel olarak örtünen Anadolulu kadınına baktığımızda bu ayrıntı ve inceliği görmemiz mümkündür. Ancak siyasi simge olarak örtünenlere baktığımızda her tür ifratı ve abartıyı görüyoruz.

Kur an ın anlattığı İslam dan uzaklaşarak kadının hiçbir hakkı yokmuş, erkeğin her dediği olurmuş gibi bir düşüncenin yayılması için TÜRBAN konusu erkekler tarafından desteklendi. Yeni yetişen gençlerin devletle kavgalı olmaları için zemin hazırlandı. Bugün devletin önemli makamlarında olan bazı şahıslar 1990–2000 yılları arasında öğrenci kızlara şöyle söylüyorlardı:

Sizlerin okuması, diploma alması önemli değil. Siz nihayetinde Anne olacaksınız. Çocuk büyütecek, eşinize hizmet edeceksiniz… Okumazsanız da olur. Ancak başınız daki örtülerinizle bir savaşa çıktınız. Başlarınızı açarsanız kâfir olur, cennetten mahrum olursunuz. Bu savaştan galip çıkmak için örtülerinizle okula gitme mücadelesi vereceksiniz. Ama asla açmayacaksınız.

Bu sözler dahi başörtüsünün nasıl istismar edildiğini anlatmaktadır. Başörtüsü saf temiz anlamını artık kaybetti. Baş örtüsü siyasi faaliyetlerin rant kapısı oldu. Yükselme, nemalanma da tercih haline geldi. Her tür suçu işleyenler bile kendilerini gizlemek için başlarını, yüzlerini örtü ile kapattılar.

Bugün başörtüsü dış güçlerin TÜRK CUMHURİYETİ üzerindeki projelerin bir parçası olarak destek görmektedir. Bu projelerin simgesi durumundadır. Kadınlarımız uyanmalıdır. Çok önemli olaylarda ve seçim zamanlarında ısıtılıp ısıtılıp sofraya getirilen yemek gibi gündeme getirilmektedir.

Kadınlarımız ibadetlerini yapıp, Kur an ı mealinden ve Türkçe sinden anlamaya çalışmalıdırlar. Vahabi ve emevi ekollerine ihtiyaçları yoktur.

YANİ TÜRBAN YAHUDİLERİN MİLLİ VE DİNİ BAŞÖRTÜSÜ OLUP, YAKIN AKRABALARI OLAN KELDANİ ASILLI İSA'NIN HİRİSTİYAN RAHİBELERİNCE DE  BENİMSENMİŞTİR.İSLAMİYETLE BİR ALAKASI YOKTUR!

 

Süheyla Kebabcıoğlu AKSAY

Eğitim-Yazar/Gazeteci

Köktürkler