ABD SİNSİ PLANI!

TÜRKİYE’Yİ UYUTUP İRAN’I VURMA PLANI!

Türkiye iç sorunlarla boğuşurken bölgede istenmeyen gelişmelere ilişkin senaryolar konuşuluyor.

İsrail'e yakınlığıyla bilinen Amerika'daki Center for Stratejik ve International Studies (Stratejik ve Uluslar arası Çalışmalar Merkezi) tarafından İsrail'in olası İran saldırısıyla ilgili hazırlanan senaryoda, çarpıcı yorumlar yapılmış..

Saldırı büyük riskler taşıyacak

Abdullah Toukan ve Anthony Cordesman tarafından hazırlanan ve İsrail'in İran saldırısının başarı olasılığı ve taşıyacağı risklerin ele alındığı 114 sayfalık detaylı çalışmada, İran'ın askeri ve nükleer kapasitesi ile İran'ın nükleer çalışmaları ve hava savunma sistemi ele alındı. Çalışmada, İsrail'in İran'ın nükleer merkezlerine yönelik bir saldırının mümkün olduğu ancak böyle bir saldırının komplike ve büyük riskler taşıyacağı belirtilerek, saldırının yüksek bir başarı oranı elde edeceğine dair garantinin bulunmadığı ifade ediliyor.

 

Çalışmayı İsrail'in Haaretz gazetesi yayınlıyor. En önemli problem istihbarat. İran'ın gizli nükleer merkezlere sahip olup olmadığı ise bilinemiyormuş.

 

İsrail'in olası saldırısında kullanacağı hava sahalarıyla ilgili olarak detaylar da içeren çalışmada, en önemli seçeneğin Suriye-Türkiye sınırı olacağı belirtilmiş..

 

İsrail Hava Kuvvetleri'nin Suriye-Türkiye sınırından İran'a yapabilecekleri saldırıda ileri teknoloji kullanarak, her iki ülkenin radar mekanizmasını devre dışı bırakacağı, iletişim ağlarını ele geçirebileceği kaydedilerek, İsrail'in bu şekilde Suriye ve Türkiye'nin hava sahasını kullanabileceği belirtiliyor. İsrail'in radar mekanizmalarını devre dışı bırakan teknolojiyi 2007 yılında Suriye'nin Dayr az Zawr nükleer reaktörünü vururken de kullanmıştı. Uçakların radarlara yakalanmasını önleyen hacker sistemi satın alınarak Gulfstream G550 uçaklarına monte edilmiş.

 

İsrail'in İran'a yönelik olası saldırısında 90 savaş uçağının gerekli olduğu belirtilen çalışmada, bunların 25'inin İsrail'in ürettiği F-15Es, 65'inin ise F-16I/cs ifade edilerek, bunun yanı sıra 5 KC-130Hs ve 4 B-707s yakıt uçaklarının da hazır olması gerektiği kaydediliyor. İsrail'in savaş uçaklarıyla yapacağı hazırlıkların burada bitmediği ve İran'ın sahip olduğu savunma sistemiyle de yüzleşeceği kaydedilen çalışmada, İran'ın yerden havaya fırlatılan SA-5 ve SA-2 füzelerine Hawk bataryaları yerleştirdiği, bunun yanı sıra SA-7, Sa-15, Rapier, Crotale ve Stinger gibi savaş uçaklarına karşı koyabilecek füzelere sahip olduğu belirtiliyor.

 

İran'ın sahip olduğu 158 savaş uçağının eski olmasına rağmen, İsrail uçaklarını durdurmaya çalışacağı kaydedilerek, İran'ın Rusya'dan S-300V füzelerini gizlice almış olabileceğine dikkat çekildi. İsrail'in 90 uçağından en az 20-25'inin düşürülebileceği ve bunun da bu ülkenin kabul edemeyeceği büyük bir kayıp olacağı kaydedilen çalışmada, “Eğer İsrail Buşehr'deki nükleer reaktöre saldırmaya karar verirse, saldırı hem büyük bir ekolojik felaket hem de toplu ölümlerle sonuçlanacak. Binlerce İranlı hemen ölebilir. Bunun yanı sıra binlercesi de kanserden ölebilir. Bunun yanı sıra kuzey rüzgarlarının etkisiyle güneye doğru gidecek nükleer gazın Bahreyn, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri'ni de etkileyecektir” deniliyor.

 

Nükleer başlıklı JERICHO Füzeleri

İsrail'in hava saldırısı yerine balistik füze kullanması karşısında İran'ın savunmasız kalabileceği kaydedilen çalışmada ayrıca, İsrail'in geliştirdiği balistik füzelerin gücü hakkında  bilgilere yer veriliyor. Jericho I: 500 kilometre uzaklık -20 kiloton nükleer başlık, Jericho II:1500 km uzaklık-1 megaton nükleer başlık- Jericho III: 4000-6500 km uzaklık-multi megaton nükleer başlık. Çalışmada İran'ın nükleer merkezlerinin imha edilmesi için 42 Jericho III füzesinin gerekli olabileceği belirtiliyor..

 

İran tehdidinin gündemde tutulması güvenlik sektöründe yatırımları arttırma amacı taşıyor.

İran'ın nükleer güç olmasıyla, bölgedeki stratejik oyunun kuralları da değişecektir.

Türkiye gafil avlanacak mı? Irak işgalinde olduğu gibi ABD-İsrail-İngiltere şer üçgeninin yanında mı yer alacak?

Ülkeyi yönetenlere bakılırsa her şey güllük gülistanlık!

Günün Sözü: Başkasının üzülmesini dert etmeyenin, kendisini de dert etmeyen olur.

 

İRAN FÜZE VE UYDU YAPIYOR YA TÜRKİYE!

İran’ın atom bombası kötü örnek olur’ kim diyor bunu ABD başkanı Obama.

Associated Press haber ajansına konuşan Obama, “En büyük endişemiz, İran’ın, bizi, İsrail gibi müttefiklerimizi, komşularını tehdit edebileceği değil. Gerçek endişe, İran’ın nükleer silaha sahip olması bölgede silahlanmayı tetikleyebilir. Mısır, S.Arabistan, Türkiye gibi ülkeler, kendilerini nükleer silah konusunda zorunlu hissedebilir. Bu durumda dünyanın en kırılgan bölgesi tepeden tırnağa silahlanır ve potansiyel bir felaketin reçetesi çıkar” dedi.

Putin-Medevedev’li Rusya yeni doktrinle baş tehdidin NATO olduğunu açıklıyor.

İngiltere ve İsrail'in karşı çıkmaları dışında Batılı ülkelerin, uranyum takasında gerçekten işbirliği yapmak istediklerine inandıklarını belirten Ahmedinejad, nükleer alanda işbirliği yapmaya hazır olduklarını söylüyor.

Ahmedinejad'ın, İran'ın, uranyumunu başka bir ülkeye göndermeye hazır olduğunu duyurması üzerine, zenginleştirilmiş uranyumun gönderilebileceği muhtemel iki ülkeden birinin de Türkiye olduğu diplomasi çevreleri tarafından dile getiriliyor. İran'ın uranyumunu gönderebileceği ikinci ülke ise bu çevrelere göre Rusya.

Uluslararası camia, Rusya ile birlikte İran'ın zenginleştirilmiş uranyumunu kabul edeceğini açıklayan Ankara'nın, nasıl bir diplomasi yürüteceğini merak ediyor.

Bu arada İran, içinde bir canlının bulunduğu ilk kapsülü uzaya fırlatıyor. AP Haber Ajansı İran'ın uzaya fare, kaplumbağa ve solucan gönderdiğini iddia etti.

Ahmedinejad'ın da katıldığı törende üç haberleşme uydusu ile bir uydu taşıyıcısının tanıtımı yapıldı.

Tanıtılan haberleşme uyduları Tulu, Nevid ve Misbah-2 ile uydu taşıyıcısı Simurg İranlı bilim adamı ve mühendislerin imzasını taşıyor ve bir öncekilere göre çok daha gelişmiş..

Sefir adlı ilk yerli uydu taşıyıcısını 17 Ağustos 2008'de fırlatan İran, Ümit adlı ilk yerli haberleşme uydusunu da Sefir-2 uydu taşıyıcısıyla 3 Şubat 2009'da başarıyla fırlatmıştı.

İletişim ve Bilgi Teknoloji Bakanlığı, "Uzay ve havacılık programı kapsamında 4'ü orta irtifada, 3'ü uzak irtifada 7 uydunun fırlatılması için İranlı bilim adamı ve uzmanların çalışma yürüttüğünü" bildirmişti.

İlk haberleşme uydusunun fırlatıldığı tarihi, Uzay Günü olarak ilan eden İran, 2020'ye kadar ilk astronotunu uzaya göndermeyi hedefliyor.

İran'da devrimin ilanının yıl dönümünde yapılan Şafakta 10 Gün kutlamalarında bilim ve teknolojide elde edilen başarılar açıklanıyor.

Ahmedinecad diyor ki; "Askeri çatışmayla değil, bilim ve kültürle zorba güçlere galip gelinebilecektir. ..İran'ın bilim ve teknolojideki başarıları bütün milletlere aittir ve bu başarıların herkesi mutlu ediyor…bilim adamlarının görevleri şahsi ve milli değil, insanidir bu tüm dünyayı ilgilendirir….İran'ın bilim ve teknolojide geldiği nokta önceleri hayal bile edilemezdi…. Bilim ve kültürle sulta düzenini yıkabiliriz. İran'da hiç kimsenin dünyaya hakim olan zulüm düzenini yok etmek için askeri çatışmayla zafere ulaşılacağını düşündüğünü sanmıyorum. Ne buna inanıyoruz, ne de doğru bir yol olarak kabul ediyoruz….Hegemonyacı güçlerin yenilgiye uğratılmasının, adalet ve insanlığa giden yolun açılması bilimden geçer…İnsan ilimle kendisini tanıdı ve kemale erişebilecektir…. bilim adamlarını ve ilmi çalışmaları desteklemeye devam edeceğiz ve bu alandaki çalışmalar insanlığın kurtuluşuna yöneliktir.."

 

Peki Ya Türkiye! Mensuplarının moralinin bozulduğunu söyleyen genelkurmay başkanı tepkisini dile getiriyor. Araç gereç ve teçhizat konusunu düşünmek yerini her subay takip edilip edilmediği, tutuklanıp tutuklanmayacağı endişesini duyuyor..

Şimdi böylesine asimetrik psikolojik savaşın tüm boyutlarıyla sürdüğü Türkiye; füze, uydu gibi ileri teknoloji ürünü silah sanayine sahip olabilir mi?

Peki siyasi çekişmeler sürerken muhtemel bir İran savaşı karşısında Türkiye’nin tavrı ne olacak? Doğudaki üsler kullanılabilecek mi?

Günün Sözü: Güçlü orduya sahip olamayan devletlerin yıkılması kaçınılmazdır.

 

İRAN, IRAK, ABD ve HAÇLI ZİHNİYET!

Dünya’da gündemde olan konular çok farklı Türkiye’de daha da farklı. Kuşkusuz bunda Türk medyasının, aydınlarının, akademisyenlerin ilgi alanlarındaki farklılık yatmaktadır.

Bakın deprem sonrası yardım adıyla Haiti’yi ABD’nin işgal ettiğini Fransa ileri sürüyor ve BM başvuruyor. ABD’de Obama yapılan seçimi kaybediyor. Çinliler ise hayat kadınlarına memurlardan fazla güveniyormuş. Moğolistan 20 bin Türk erkeği istiyormuş.

ABD’liler ise Irak'a Haçlı seferine gitmişler! Silahlarda İncil’den işaretler varmış.

ABD’nin Irak işgalinin kayda değer kısmını özel güvenlikçilere devretmesinin sonucunda bir dizi sivil katliama imza atan Blacwater şirketine açılan davada iki eski çalışan tüyler ürpertici ifadeler verdi. Irak hükümetinin 2007’de ülkeden çıkması talimatı verdiği ve 2009’de lisansını uzatmayı reddettiği, buna rağmen ABD Dışişleri Bakanlığı ile bazı sözleşmeleri süren ve faaliyetlerini artık Xe adı altında devam ettiren şirkete açılan davada, Blackwater’ın kurucusu ve eski yöneticisi Erik Prince’in Haçlı zihniyetiyle hareket ettiği dile getirildi.

 

‘Tapınak şövalyeleri’

Yakınları öldürülen 60 Iraklı adına Amerika’da açılan davada, hafta başında biri deniz piyadeliği yapmış iki eski çalışan kimlikleri açığa çıkarsa hayatları tehlikeye girebileceği için takma isimle çarpıcı ifadeler verdi. Tanıklardan biri, Prince’in kendini ‘Müslümanları ve İslam dinini yeryüzünden silmekle görevli bir Haçlı olarak gördüğünü’ söylüyor. Prince’in Irak’a kasten kendisi gibi Hıristiyanlığın üstünlüğüne inanan elemanları gönderdiğini aktaran tanık, “Bu adamların Iraklıları öldürmek için her fırsatı kullanmasını istiyordu. Bunların çoğu Haçlı Seferlerinde Müslümanlara karşı savaşmış Tapınak Şövalyeleri’nin işaretlerini kullanıyordu. Çalışanlar sürekli ırkçı ve aşağılayıcı ifadeler kullanırdı” diyor.

Prince’in şirketlerinin Iraklıların canlarının alınmasını teşvik etmekle kalmayıp ödüllendirdiğini de söyleyen tanık, edindiği bilgilere dayanarak, Prince’in Blackwater hakkındaki soruşturmayı yürüten federal yetkililerle işbirliği yapan ya da yapmaya hazırlanan çalışanları öldürttüğünü de iddia ediyor..

Blackwater korumalarının öldürdükleri Iraklılarla böbürlendiklerini, zihinsel dengeyi değiştiren ilaçlar ve steroidler kullandıklarını, çocuk fahişelerle birlikte olduklarını da anlatan tanıklar, aşırı güç kullanılan olayların videoya kaydedildiğini, akşam izlendikten sonra silindiği, Prince ile diğer yöneticilerin suç isnad eden video, e-posta ve belgelerin tümünü yok ettiklerini, suç içeren eylemlerini ABD Dışişleri’nden sakladıklarını belirtiyor..

Prince; Irak’a kaçak silah sokmakla, adamlarına Iraklılara en büyük zararı verecek yasadışı patlayıcı mermiler kullandırmakla, haraç kesmik ve vergi kaçırmakla da suçlanıyor.

Şirket ise suçlamaları reddediyor tabi. Daha önce Avrupa Parlamentosu Blackwater’ın Tapınak Şovalyeleri ile aynı dönemde faaliyet gösteren Papa’ya bağlı Malta (st. John) Şövalyeleri ile bağlantılarına dair rapor hazırlamış, Jeremy Scahill’in 2007’de yayımlanan kitabında da Blackwater’ın yöneticilerinin kendilerini zamanımızın Haçlıları sanan Hıristiyan fanatikler olduğu aktarılmıştı. (Times)

1 milyon Iraklının ölüsünün hesabını vermeliler

Irak işgalinden medet uman, ona destek çıkan, ona işbirliği yapan, yeterince işbirliği yapamadığı için yıllardır dertlenen her kesim gece yataklarında uykuya dalmadan önce öldürülen 1 milyon insanın, gasp edilen dünyanın en köklü insan medeniyeti izlerinin, talan edilen doğal kaynaklarının ve nefrete sürüklenen toplumlarının hesabını vermeliler... Tabii içlerinde biraz insanlık kalmışsa... Sahip oldukları ideoloji, savundukları siyaset,  fikirlerini ve vicdanlarını körleştirmediyse...

 

Peki bu vahşi batının katillerine kim destek vermişti?

Hatırlayalım; RTE Newyork Times gazetesine yazdığı mektupta ABD askerlerinin sağ salim ülkelerine dönmeleri için duacıyız derken, AG; Amerikalıların, demokrasi ve insan hakları için kendilerini feda ettiklerini ifade etmişti.  Bu açıklamalarla da ülkenin yönetiminde ABD desteği ile oturmalarını güvence altına almışlardı.

Başka; Suudiler. Hani AB’ne de Arabistan’a da aynı mesafedeyiz deniliyor ya! Osmanlıya ait bir şey bırakmayan Suudiler, kimlerin dostu kimlerin düşmanı!

Irak’ işgalinde her şeyiyle ABD’nin yanında yer alan Suudiler İran operasyonunda olacaklar gibi! Ya körfez ülkeleri? Onlar da Irak işgalinde olduğu gibi ABD’nin yanında!

RTE’nin Suudi, Katar ziyareti, AG’nin körfez, Hindistan, Bengladeşziyareti TBMM başkanın körfez ziyareti neden dersiniz?

Günün Sözü: Başkalarının icazeti ile yönetenlerin akibeti, tarih sayfalarında ibretle yer alır.

 

Prof.Dr.Nurullah AYDIN

KÖKTÜRKLER