SAHTE PONTUS SORUNU DOSYASI-KARADENİZ

NAYLON PONTUS SORUNU VE OYUNU!

Karadenizin Konumu:Avrasya ve Arap yarımada kara kütlesinin arasında kalan ve sürekli olarak bu kara parçaları tarafından sıkıştırılan Anadolunun kuzeyi yani Karadeniz, Tethys adı verilen Akdeniz kütlesinin bir parçasıdır ve III. Jeolojik zamandan sonra oluşmuştur. Karadenizin çevresindeki dağlar, denize genelde paralel olarak uzanarak kıyılarda derin vadilerle yarmış, geçit vermeyen bir duruma sokmuştur. Bu durumu, Antikçağ yazarlarının eserlerinde çokça görmek mümkündür. Hitit tabletlerinde Doğu Karadeniz yöresi adı Halys,Trabzon bölgesi Tıbya, İç Doğu Karadeniz Azzi ve Orta Karadeniz Bölgesi Gasga  ve Batı Karadeniz ise Pala olarak isimlendirilmiştir. Pontus Euxeinos, adı ise miletli tüccarlar tarafından, hırçın ve bir anı diğerine uymayan , ne yapacağı belli olmayan bu denizle bütünleşmek için, mutluluk veren ve konuksever anlamına gelen Pontus Euxeinos adını vermişlerdir. Pontus adı yine Anadolu halklarından olan ve Öntürk boylarından sayılan ışık ülkesi anlamındaki Assuvalıların/Lidya Milutavalı/Miletli tüccar gemicileri tarafından verilmiştir.Bu dönemlerde tarihte helen adı bile yoktur! 

Tarihi:İsadan binlerce yıl önce bu bölgede Orta Asya kökenli Öntürk halklarından etrüskler, turukkular, turovalılar, yirikler, pelaslar, hattiler ve nice diğer boylar  yaşamışlardır. Boğazköy'de kurulan Hatti kökenli Hitit Devleti , Anadolu'nun büyük bir bölümünü egemenliği altına alırken, Doğu Karadenizdeki bu beylikler, devletin siyasi sınırları içine girmemiştir. Ama aynı uygarlığın sınırları içerisinde, Hitit krallığına bağlı olarak yaşamaya devam etmişlerdir.

Hititlerden sonraki Anadolu beylikleri döneminde de, Doğu Karadeniz Bölgesindeki Beylikler,Anadoluya gelen kavimlere yarı bağımsızlıklarını sürdürmüşlerdir. Daha sonra ticaret amacı ile Doğu Karadeniz Bölgesine gelen Asurlular, buralarda bazı kentleri ticaret limanı yani karumlar şekline dönüştürmüşlerdir.Asur Devletinin ortadan kalkmasıyla Doğu Karadeniz Bölgesi İ.Ö. 620'de Medler'in egemenliği altına girmiştir. Medler'in Doğu Karadenizdeki egemenliği ortadan kalkınca, bunu fırsat bilen İonyalılar , Karadeniz kıyılarında sömürgeler kurmuşlardır.M.Ö.4.yy.da  Trabzona kadar gelen Miletli tüccarlar,kente ticaret amacıyla daimi olarak  yerleşmişlerdir.Çünki Trabzon Pers ülkesine ve Kafkasyaya yakın en büyük liman konumundaydı.

İ.Ö. 521de Doğu Karadeniz Bölgesi, bu kez de Perslerin  egemenliği altına girmiştir. Böylece yönetim olarak Doğu Karadeniz,Perslere bağlı Kapadokya Satraplığının içine alınmıştır. Kapadokya Satraplığı, yerli halklarının vergilerini belirlerken, Doğu Karadenizin ayrı bir özellik taşıdığını görmüş ve burayı farklı bir ekonomik bölge olarak değerlendirerek ekstra bir de liman ve yabancı mal vergileri almıştır. Bu arada Siyasi yönetim olarak Kapadokyaya bağlı  bu bölgeye, Kapadokyanın denize yakın bölümü anlamına gelen  Kapadokya Pontusu adı verilmiştir. İç Karadeniz'deki kentlere de aynı adı taşıyan kentlerden ayırmak için örneğin Komana pontika/Tokat  da olduğu gibi Pontika adı eklenmiştir.

Persler döneminde , ekonomik bakımdan ayrıcalıklı bölgesi olarak önem kazanan Doğu Karadeniz yöresi, daha sonra yönetim bakımından da ayrı bir eyalet olmuş ve  Pont Satraplığı adını almıştır. Pont Satraplığı içinde kalan yerlere de Pont Ülkesi anlamına gelen Pontus denilmiştir. Pont Satraplığı başlangıçta, yalnız Doğu Karadenizi içine almaktaydı. Ama kısa bir sürede genişleyerek, büyük bir ülke oldu. Toprakları içerisine; Amasya, Çorum, Erzincan, Erzurum, Giresun, Gümüşhane,Bayburt, Muş, Ordu, Samsun, Sivas, Tokat, Trabzon ve Yozgatı almıştır. Satraplığın başkenti ise Amasya olmuştur.

PONTUS KRALLIĞI

Pers İmparatorluğu, Büyük İskender karşısında kesin bir yenilgiye uğrayınca İ.Ö. 331de  kesin olarak Anadolu'daki topraklarını ve siyasi hakimiyetini kaybetmiştir. İskender, Perslerin egemen olduğu bölgelerin her birine, bir  komutannını atayarak, yeni yerel satraplıklar oluşturmuştur. İ.Ö.323de İskender ölünce, komutanlar arasında hakimiyet anlamında  büyük bir çekişme başlamıştır. Bu komutanlardan biri de, eski Karadenizli olan ama Persler tarafından kendisine Soyluluk ünvanı verilmiş olan Mitridates Kristestir dir.

Anadolu halkını bir bütün olarak bağımsız olmaya çağıran Mitridates, bu çağrıya uyanlarla birlikte,Y.Ö.301de Pontus Devletini kurmuştur.Tarihte Anadolu Birliğini ilk olarak dile getiren ve Anadoluluk ruhuyla işgalci Helenlere ve Romalılara  karşı savaşan ilk kişidir.

Pontus Devletinin yeni başkenti Trabzondu. Bu krallık, Kapadokya Satraplığı denilen büyük bölgenin, doğusunu içine alıyordu ve batıda Bitinya, güneyde Kapadokya, doğuda Ermeni Prensliği ile çevriliydi. Mitridatlar sülalesi etnik köken olarak Helen değil, Öntürk boylarından  Kafkasyadan Anadoluya inmiş Azzilerin soyundan gelmektedir.

Böyle olmakla birlikte,antik dönemin geçerli deniz ticaret dili olan Helenceyi  ve Helen alfabesini de öğrenmişler ve ticari yazışmalarını da Helenceyle yapmışlardır.

Büyük Mitridates in ölümünden  sonra askeri ve sosyal gücünü iyice yitiren Pontus Krallığı, İ.Ö. 63te çetin direnişlerden ve savaşlardan sonra ancak Roma İmparatorluğuna katılabilmiştir. Romalılara Anadolu'da en acı yenilgiyi tatdıran Mitridates olmuş ve diğer Anadolu Beylikleri korkmayıp ona yardım etselerdi belki Roma Devleti hiçbir zaman Anadoluya hakim olamayacaktı.Böylece tarihin akışı da değişecekti.

Roma İmparatorluğunun M.S. 476'da ikiye ayrılması üzerine de, Bölge Doğu Roma İmparatorluğunun yani Bizans'ın egemenliği altına girmiştir. Bizans'ın zayıflamasıyla da, bu bölgede, yine Mitridates gibi Azzi kökenli Kommenler sülalesinden Prens Aleksi Komnen tarafından, Trabzon Devleti kurulmuştur.Bu dönemde Avrasya'ya hakim olan Hun Türk devletinin parçalanması üzerine Kıpçakların boyları kitleler halinde Karedeniz kıyılarına yerleşmişlerdir.Şamanist inanışta olan Kıpçaklar gibi onlarca Türk boy  bu bölgede birdenbire demografik çoğunluğa erişmişlerdir. Zamanla Yerleşik kültürün içinde dinsel olarak Ata dinlerini yitirip ortodokslaşan Türkler hiçbir zaman kendilerin Helen veya Bizanslı olarak betimlememişlerdir.Trabzon ve çevresi ile Doğu Karadenizin öz be öz Türklüğ yüzlerce yıl sonra 26 Ekim 1923 yılında Türkiye-Romanya milli maçı İstanbul'da oynanması esnasında görülmüş ve o gün için yeni Türkiye Cumhuriyetinin daha Milli Marşı olmadığı için bir Trabzon Türküsü olan *HAMSİ KOYDUM TAVAYA DA...*Milli marş olarak söylenmiştir.BÖYLECE KARADENİZİN VE ÖZELLİKLE TRABZON BÖLGESİNİN KATIŞIKSIZ TÜRK KÜLTÜRÜ VE TÜRKLÜĞÜ ULU ÖNDER ATATÜRKÜN DE BU HAMLESİYLE TESCİL VE TASDİK EDİLMİŞTİR. 

TRABZON İMPARATORLUĞU

Haçlı çapulculuğuna,katliam  ve Talan amacıyla Kudüse doğru yola çıkan Latinler, IV. Haçlı Seferi sırasında İstanbula gelmişlerdir.Bizans İmparatoru Aleksis Angelosun zayıflığını fırsat bilerek  1204 yılında onu tahttan indirmişler ve  Latin İmparatorluğunu kurmuşlardır.Bizansın egemenliğinin bittiğini gören bazı prenslerde Anadolunun çeşitli yerlerinde 3 ayrı devlet kurmuşlardır.Bunlar

* Epir Devleti

* İznik Devleti

* Trabzon Devleti'ydiler.

Trabzon Devleti, Azzi etnik kökenli  Alexi Komnen tarafından 1207 yıllarında kuruldu. Bu devlet, her zaman bağımsızlığını korumuş ve Bizansa bağlı kalmamıştır.Çünkü Trabzon Kralları, kendilerinin Anadolunun yerlisi ve Azzi soyundan olduklarını olduklarını her ortam ve şartta ortaya koymuşlar  ve kendilerin yabancı olan Bizanslılık ile ilgileri olmadığını beyan etmişlerdir.Devlet ağırlıklı olarak hiristiyanlaşmış Kıpçak Türklerinden oluşmuştur.

6. Yüzyıl ile birlikte, Anadoluda yeni bir dönemin başladığını görülmektedir.Özellikle, Orta Asyadan Avrupa Ortalarına kadar uzanan geniş bir bölgeye Türk Boylarının yerleştiklerini görüyoruz.Bunların en büyüklerinden Kıpçak-Kuzey Kafkasyanın Balkar,; kumuk,Oğuzeri,Hazar ve Karaçay gibi Türkleri, 1080 yıllarda Kafkaslar'ın güneyinden Azerbaycan, Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu Bölgesine kadar inmişlerdir.Balkanlardan Anadoluya inerek Bizans önlerine ve oradan da Anadoluya geçen sayısız Peçenek,Kuman,Gökoğuz ve Diğer Türk Boyları zamanla şamanızmi bırakarak ortodoks hiristiyanlığı benimsemişler ve Anadolunun her köşesine iskan etmişlerdir.M.S.6.yy ile 11.yy arasında Avrasyada hüküm süren Hazar Türk Devletindeki Hazar Türkleri de İmparatorluklarının yıkılmasından sonra Avrasyaya yayıldıkları gibi büyük bir kısmı da iyi ilişkiler içinde oldukları Bizans hakimiyetindeki Anadoluya gelmişlerdir.Büyük bir kısım Hazar Türkünün Doğu Karadenize yerleştikleri de bilinmektedir. Diğer yandan, Moğol baskısı yüzünden batıya çekilen diğer Türkmen grupları da, bu bölgeye gelmeye başlamışlardır. Böylece, daha Trabzon Devleti yıkılmadan, bölge tamamen Türklerle iskan edilmişti.Bölgeye 4.yy.dan itibaren gelen tüm Türk Boyları Gürcü halkları tarafından Çenisdani olarak nitelendirilmiş ve halen böyle nitelendirilmektedirler.Çenisdani , Doğudan Çin/Orta Asyadan gelenler anlamındadır.Demografik olarak Türk asıllıların bulunğu Trabzon Devleti 258 yıl yaşaymış ve 2'si kadın olmak üzere 20 imparator yönetimde görev almıştır.

Fatih Sultan Mehmedin 1461de Trabzonu almasıyla birlikte bölgeye, yeni müslüman Türk boyları iskan ettirilmiş ve buna karşılık da Trabzon halkından bir kısmı da, başkent İstanbula yerleştirilmiştir.Özünde Öntürk Azzi ve Kıpçak Türk etnisitesine sahip bölgenin  hiristiyan unsurlarına Türklük  bilinciyle yaklaşılmış ve onlara dinsel, kültürel ve ekonomik alanda her türlü haklar tanınmıştır. Bu nedenle yörenin Türk etnisitesine sahip halkının büyük çoğunluğu diğer Türk kardeşleri gibi müslümanlığı seçmiştir. Doğu Karadeniz Bölgesinin politik, tarihsel ve sosyal açıdan Yunanlılıkla ve Helenizmle uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktur. Bölge insanının İ.Ö. 301de kurulan Pont Krallığı ile, 1207de kurulan Trabzon Devletini ticari dilleri ve yerleşik ortodoksluğu seçmeleri nedeniylekendileriyle karıştıran Yunanlılar, Naylon olarak bir Rum-Pontus Devleti idealini ortaya çıkarmışlardır.Roma ve Pontus tarihte bile hiçbir zaman helenler burada olmamıştır.Çünki Pontuslular daima kendi milli bilinçleri ile Perslere,Medlere,Helenler ve Romaya karşı  çıkmışlrdır.Böyle bir aptalca ve temeli olmayan düşünceye sarılmak, yunanlıların klasik zayıflık kompleksinden hayalci kişiliğinden kaynaklanmaktadır.Ayrıca olmayacak duaya amin demek bağlamındaYunanistan gizli servisi KYP  Doğu Karadeniz kıyılarında bu devleti kurma savı ile yoğun bir çalışma başlatmıştır.

 

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞINA KADAR DOĞU KARADENİZDE RUM FAALİYETLERİ

Anadolu'nun Karadeniz kıyılarında bir Pontus-Rum Devletinin kurulması tasarısı XIX. yüzyılın ilk yarısına kadar uzanmaktadır.Hayali Yunan düşüncesinin ürünü olan  Filik-i Eterya'nın doğuşu, Yunan Ayaklanması ve ardından bir Yunan Devletinin kurulması, bu hayalin başlangıç yıllarını oluşturmaktadır.

Naylon Pontus haritası

Hayalci Pontus Derneğinin kuruluş amacı, Trabzon, Ordu, Giresun ve Samsun vilayetleri ile Amasya ve Sivas'ın bir bölümünü içine alan yerleri Yunanlılaştırmak olarak açıklanmıştır. Buna kargalar bile gülmektedir. Bu hayal dünyası içinde sanki, ilk çağda Pont bölgesinde yaşayan ve Yunanlılıkla ilgisi bulunmayan bir devlet, Yunanistan'ın yayılmacı emelleri için yeniden kurulacaktı. Yani Yunanistan kendi etnitisesinden olmayan ama kendine bağlı ortodoks olan bir sömürge devlet ile boyuna posuna bakmadan emperyalist olma hevesine kapılmıştır.

Kurulması düşünülen Naylon Pontus Rum Devletinin sınırları, Paris'te basılıp, Samsun'da ele geçirilen bir haritaya göre, eski Pontus Devletinin sınırlarından bile fazla bir kapasamaktadır.Yani tam bir komedya haritasıdır!. Diğer bir anlatımla Batumdan İneboluya kadar, yani bütün Karadeniz boyunca uzanan naylon devlet, Rize, Trabzon, Giresun, Samsun ve Sinop ile birlikte Kastamonu, Çankırı, Yozgat, Sivas, Şebinkarahisar, Tokat, Amasya, Çorum, Gümüşhane ve kısmen Erzincanı içine alıyordu.Böyle bir aptallıkla hayalperestliğin bileşkesi ancak BİR YUNANLININ O KUŞ BEYNİNDE OLUŞUR! Sözde Pontus-Rum Devletine merkez olarak da Samsun ili düşünülüyordu. Buradan da anlaşılacağı üzere aslında, Pontus Devletinin, daha sonra aynı bölgede kurulan Trabzon Devletinin ve Pontus-Rum Devletinin birbirleriyle ilgisi yoktur.Doğu Karadeniz; Türk topraklarına katılışından sonraki yüzyıllar boyunca, Türk ve diğer dinlerden halkların, aralarında hiçbir sorun olmadan yaşadığı bir bölge olmuştur. Bu bölgede yer alan Trabzon kenti, ekonomik yönden önemli merkezlerden biri olma özelliğini her dönemde sürdürmüştür.

Trabzon Şehri, Birinci Dünya Savaşı öncesinde de ticaret hayatı, zengin yerüstü ve yeraltı kaynaklarıyla en fazla ekonomik canlılık gösteren kentlerimizdendir. Ancak savaş öncesinde Trabzonu önemli kılan asıl faktör, askeri ve stratejik açıdan  çok önemli bir konumda bulunmasıydı. Çünkü Anadolu'nun içlerini İstanbul'a bağlayan demiryolları olmadığından Trabzon, III. Ordu için askei strateji açısından büyük önem taşımaktadır.

Zigana üzerinden dağ yolunun izin verdiği ünlü Zigana geçidinden Deniz yoluyla sağlanan,İstanbul - Erzurum arasındaki en kısa yol Trabzondan -Bayburt üzerinde bulunuyordu.Sözde Naylon  Pontus-Rum Devleti ile ilgili çalışmalar,1908 Devriminden sonra uygulamaya konulmuştur. 1912 Balkan Savaşı ile artan bu çalışmalar, Birinci Dünya Savaşının başlamasıyla birlikte, Yunanlılar'ın hayalında yarattıkları bu naylon sorun uluslararası bir gündem konusu olacaktır. Yunanlılar, Osmanlı Devletinin Birinci Dünya Savaşında yenilmesi üzerine, bu bölgeyi ele geçirmek için tarihsel bir fırsat yakaladıklarına inanıyorlardı. Ama bu türlü hayalci politik çıkarların, Türkiye topraklar üzerinde gerçekleşemeyeceğini ve Anadolunun 12.000 yıllık Öntürk-Türk Yurdu olduğunu unutmuş görünüyorlardı.Ancak yedikleri sakarya tokadı ile kendilerine gelmiş ve hayllerinden uyanmışlardır.

Ancak bugün bile bu hayal düşüncesine sahip yunanlılar malesef bulunmaktadır.

PONTUS DEVLETİ KURMA ÇABALARI

Klematiosun Pontus hayali:Türkiye toprakları üzerinde ilk sözde Pontus örgütlenmesi, İnebolu'da, halkın Manastır adını verdiği bir tepede, Rum asıllı ABDli papaz olan Klematios tarafından gerçekleştirilmiştir. Görüldüğü gibi işgalci Emperyalizmin desteklediği bir ürün olan Naylon Pontus Derneği ise, 1904 yılında Merzifon Amerikan Kolejinde gizli olarak kurulmuş ve onu, 1908de Samsundaki Yasal Savunma ve daha sonra Kutsal Anadolu Rum Dernekleri izlemiştir. Böylece Pontus örgütlenmesi genişlemiş ve Batumdan İneboluya kadar olan bütün Karadeniz Bölgesinde bir çok şubeler açılmıştır. Bu dernekler Osmanlı ile savaş halinde olan Rusya ve İngiltere gibi ülkelerle irtibata geçmişler ve manevi yardımlarını ise güya savaş dışı bir ülke olan ABD den almışlardır. Osmanlının her yenilgisinde çılgınca sevinerek yörede Müslümanlara ve Türklere terör estirmeye başlamışlardır.

Rum çeteleri ve Rum-Pontus Derneği:Bu emparyalist desteği ele ayakta duran dernek çıkardığı isyanlar ve yaptığı Müslüman (Çerkez.abhaza ve gürcü-acara) katliamları ile , Birinci Dünya Savaşı ve ardındaki yıllarda Karadeniz Bölgesinde bir çok etkinlikte bulunacak ve geniş çapta Türk ve Müslüman soykırımına neden olacaktır. Yasal Savunma Derneği ise , bütün Anadoluyu içine alan silahlanmış bir örgüt meydana getirmekle görevlendirilmişti.Bu derneğin Samsun Metropolithanesinde bulunan tüzüğüne göre: Ünye, Fatsa, Kırşehir, Kavak, İnebolu, Havza, Çarşamba, Bafra, Sinop, Kayseri, Ürgüp ve Tokatta şubeleri vardı. Yaşı 20 nin üstünde olan her ortodoks inanışlı erkeğe silah dağıtılmıştı. Kutsal Anadolu Rum Derneği, bu derneğe para toplamak, örgüte girmeyen veya yardım etmeyenleri korkutmak ve yurt dışı ile haberleşmede bulunmak amacıyla kurulmuştu. 1908 Devriminin hemen ardından Amasya Metropoliti Germanos tarafından ise ilk silahlı ortodoks milis örgütü kurulmuştur. Pontus Derneği 1909 yılında Rum asıllı Trabzon Metropolitinin ve Yunanistanın vaadleri ve aracılığıyla, Atina'da bulunan ve Megalo ideanın temsilcisi olan  Küçük Asya Derneğinin yönetimi altına girmiş ve bu dernek, yayınladığı Pontus adlı bir kitapçık ile terör ve baskı programını belirlemiştir.

Birinci Dünya Savaşına kadar Naylon Pontus-Rum Devletinin kurulması sadece bir düşünce konumunda iken, savaşın çıkışıyla birlikte hayal konumundan çıkıp uygulamaya başlanmıştır. Daha savaş öncesinde İtilaf Devletleri, Trabzonda Pontusçuların lideri Rum asıllı Metropolit Hrisantos ile anlaşarak, Türkiyenin içeriden çökertilmesi için anlaşmaya varmışlardı.Amaçaları Kafkasyadaki Türk ve Müslüman unsurlar ile Türkiyenin bağlantısı arasına engel bir devletcik oluşturmaktı. Bu düşünce ile, Türk orduları tüm cephelerde emperyalistlere karşı savaşırken, Ortodoksların büyük bir kısmı Yunanistanın talimatı ile düşmanlara casusluk yapmışlar, diğer yandan bölge Rumları yunanistan tarafından silahlandırılmıştır. Bunun için de, Kafkasyadaki Yunanlı-Rum tüccarlar ve Batumda oluşturulan bir komite aracılığı ile Trabzon ve Samsuna gizlice gönderilmiştir. Savaş sırasında seferberlik emrine uymayan Ortodoks Rumlar, firar ederek Karadeniz'de Yunanlılar ve Emperyalistler tarafından oluşturulan Rum Çetelerine katılmışlar ve Türk jandarması ile çatışmalara girmişlerdir. Türk ve Müslümanlara karşı kurulmuş bu çetelerin amaçları:

1) Halkı korkutarak bulundukları topraklardan kaçırmak,

2) Kaçan Türk ve Müslümanların Nüfusunu azaltmak,

3) Türk ve Müslüman Köyleri yakıp yıkmak,silah ve teçhizat almak için katliamlar yaparak gasp için altın ve para elde etmek,

4) Osmanlı Hükümetini çaresiz ve zayıf düşürmek,

5) Osmanlı ordusunu arkadan vurarak zayıflatmak,Böylece işgal ordularının işini kolaylaştırmak,

6) İşgal ordularına tam lojistik ve istihbarat desteği sağlamak,

7) Karadenizde Yunan-Rum Ortodoks varlığı olduğunu göstererek yapılacak bir mütareke masasında yer almak için kendi varlıklarını kanıtlamak,

8)Yunanistan'a bağlı Naylon bir  Pontus devleti emelini gerçekleştirmektir.

Çeşitli küçük çaplı çapulcu Ortodoks rum çetelerinin yanında, Birinci Dünya Savaşının ilk önemli Rum Çetesi Bafrada ortaya çıkmıştır. Bu Rum çetesinin ilk faaliyeti, Kasnakçı Mermer köyünden iki Türkü diri diri yakmak suretiyle olmuştur. Bunun ardından bir Türk köyü olan Çağşuru yakmışlar ve halkını da çocuk, yaşlı, kadın demeden öldürmüşlerdir.Trabzon papazının gizli silahlı faaliyetleri ile ortaya çıkan Rum çetelerin yardımıyla Ruslar, 1916 da Trabzonu ve Doğu Karadenizi işgal etmişlerdir. Ruslarla işbirliği yapan Rumlar, Belediye Meclisinin tamamen Rumlardan oluşmasını sağlamışlardır.Rus işgali ile birlikte Maçka,Sürmene, ve Zigana başta olmak üzere tüm çevredeki Türk köylerine Pontusçuların terör faaliyetleri ve katliamlar doruğa çıkmıştır.

Naylon Pontusculuk  faaliyetleri, daha sonra Rusya, Yunanistan, Avrupa ve Amerikada da hızlanmış ve böylece  uluslararası bir boyuta taşınmıştır. 5 Mayıs 1917de Tifliste,Yunan emperyalizminin bir uzantısı olarak "Yunanistan Kafkaslardaki Gücü Kongresi" yapılmıştır. Bir başka konferans ise, Karadeniz kıyı şehirlerinde yaşayan din adamı,bakkal ve tüccarlardan oluşan Ortodoks-Rumların temsilcileri ile 1917 Ekim ayında  Atinada yapılmıştır. Bundan amaç, Sovyetlerinin desteği ile yaratılan olumlu havadan yararlanarak, Karadeniz kıyısında yaşayan bütün Ortodoks-Rumları, güya olmayan Yunanlılık Ruhu ile Naylon bir Pontus bağımsız bir devleti altında birleştirmekdi.1917de Pariste, Fransa'nın emperyalist istekleri doğrultusunda hareket edecek Pontus Milli Merkezi kurulmuş, ayrıca ABD de de aynı amaçla özel bir komite oluşturulmuştur. Eylül 1917 tarihinden itibaren de Pariste Fransızca olarak Journal, Des Hellenes ve Mediterranee Orientale, Londrada Esperia ve Atinada yayınlanan çeşitli gazete ve bültenlerle, Avrupada yoğun bir propaganda başlatılmıştır.

Hatta bu sırada Batumda, aslen Rum olan Rus subaylarından General Anonyanın başkanlığında bir Ortodoks-Rum askeri tümeni kurulmuştur. Bu tümenin sayısı, 12.000 kişiye yükseltilmiş ve 50.000e çıkarılması için yoğun çaba sarfedilmiştir. Fakat 1917 Bolşevik Devrimi üzerine bu ırkçı-dini tümen dağıtılmıştır. Bunlardan arta kalanları Türkiye'ye geçerek, yurt içindeki çetelerin kumandasını üstlenmiştir. Batum'daki bu Pontus faaliyetleri ise daha sonra Pontus Milli Meclisinin kurulmasıyla sonuçlanmıştır.

ABD, İsviçre, İngiltere, Yunanistan, Mısır ve diğer ülkelerdeki temsilcilerin katılmasıyla Marsilya'da Uluslararası Pontus  kongresi düzenlendi. 1918de Pontusun bağımsızlığının ve Birinci Dünya Savaşında Kafkaslara giden Rumların eski vatanlarına dönme arzularının dile getirildiği bir başka Pontus Kongresi de Bakü de toplanmıştır. Ekim 1918de alınan bir kararla, Batumda, Pontus Ulusal Merkezi kurulmuştur. Sonuç olarak Mondros Antlaşması imzalandığı zaman, Türkiye dışındaki Pontus örgütlenmeleri de büyük oranda tamamlanmıştır.

Mondros Antlaşmasından önce Pontus Sorunu ile ilgili en önemli kongre; 4 şubat 1918de Konstantin Konstantinides tarafından Marsilya'da yapılmıştır. Konstantinides kongrede yaptığı konuşmada, Pontusçuların özgürlüklerine kavuşmak için çaba harcadığını belirtmiş ve onların faaliyetlerini, propaganda araçlarını, Pontus Devletinin sınırlarını, tarihsel geçmişini ve hatta, Pontus Bölgesinin Türk ve Hıristiyan halkının nüfusunu da vermiştir.1918 Kasımında Naylon Pontusun  istekleri konusunda büyük devletlere verilen notada, Naylon Pontus Devletinin sınırları, doğuda Batum, güneyde Ermenistan ve batıda Sinop'un batısına kadar uzanmaktaydı.Bu Naylon Pontus , ulusların kendi geleceklerini belirleme ilkelerine dayanacak olup, müttefik kuvvetler ve ABD, eski Trabzon İmparatorluğunu yeniden kuracak ve onu özerk bir cumhuriyet konumuna getirilecektir.

Rus işgali sona erip, Türk Ordusunun Doğu Karadenizi geri alması üzerine Pontusçular, Mondros  antlaşmasına kadar faaliyetlerini gizlice sürdürmek zorunda kalmışlardır. Amaçlarına ulaşmak için daha çok kilise, okul, ticarethane ve sosyete kulüplerini kullanmışlardır. Birinci Dünya Savaşı sırasında Pontusçuluk, Türklerin Doğu Karadenizde yeniden üstünlük kurması ile bir süre yer altına inmiştir. 

Fakat en küçük fırsatı bile değerlendiren Yunanistan, içte de Patrikhanenin yardımıyla sık sık bu sorunu gündeme getirerek, Avrupa devletlerinin desteğiyle ödünler koparmaya çalışmaya devam etmiştir.Ama her seferinde hüsrana uğramıştır.

KURTULUŞ SAVAŞINDA PONTUS SORUNU

Türk Milli Kurtuluş Savaşında Doğu ve Orta Karadeniz Bölgesindeki Ortodoks-Rum terör faaliyetlerinin kökenini haince uygulanan Pontus Sorunu oluşturmaktaydı. Çünkü Mondros Antlaşması işgalcilere, çıkarlarının tehlikede olduğu her yerde duruma el koyma hakkını veriyordu. Bu karar, Türk ve Hıristiyan nüfusun, birbirine karşıt olarak harekete geçmeleri için fırsatlar oluşturmaktaydı. Aslında Emperyalistlerin dayttığı  Mondrosun 24. maddesi ile; Pontus ve Ermeni komitelerini harekete geçirip kargaşalıklar çıkartarak Doğu Anadolu'yu işgal ettikten sonra, içte bir Naylon Ermenistan, Karadeniz kıyılarında da ise  Naylon bir Pontus Rum Devleti kurulmak isteniyordu.Antlaşmanın Yunanistana sağladığı diğer önemli bir üstünlük de, Türk Donanmasının etkisiz bırakılmasıydı. Bu durumda Yunanistan ve işgal devletleri, Karadeniz kıyılarına serbestçe girebilecek ve bölgedeki ortodoks- Rumlarını kışkırttıkları gibi, onlara her türlü yardımı yapabilecekti. Böylece, bölgede başlatılan bir ortodoks-Rum Ayaklanması ile Türk Ordusu iki yandan kuşatılarak yok edilebilecekdi.

Bu sırada  Pontuslu ortodoks-Rumlar, bir yandan yalana dayalı diplomatik atklarını  yoğunlaştırmışlar ve öte yandan bölgede nüfus üstünlüğünü sağlamak amacıyla dışarıdan özellikle Kafkaslardan ortodoks göçmenler getirmişlerdir. Yurt dışındaki şubeler aracılığıyla dünya kamuoyunu yanıltmak ve Rum Çetelerin gerçek yüzünü gizlemek için, her türlü yöntemi büyük bir sahtekarlıkla  kullanmışlardır. Ayrıca içeride de yoğun bir terör  faaliyetlerine yönelmişlerdir.

Diğer yandan Yunan Başbakanı Venizelos, Ege Denizinin tam ortasında olan Skiros adasını gençliğimden beri Helenizmin coğrafi merkezi saymışımdır demiştir.Avrupada da, Türkler aleyhine geniş bir yalan propaganda başlatılmış ve Hıristiyanların öldürüldüğü, onlara işkence yapıldığı, işgalci devletlerin askeri kontrolünde olmayan Karadeniz kıyılarında Rumların soykırıma uğradığı,tam gerçeğin tersi şeklindeki istatistiklerle verilmiştir.Aslında öldürülenler Türk ve Müslümanlardı. 

Bütün bu yalan propagandanın amacı, Yunanistanın etki alanını genişletmek ve büyük bir Yunanistanın Güney Avrupanın ileri hatlarında Batı Uygarlığının güçlü bir bekçisi ve Avrupa barışının bir güvencesi olacağı inancını yaygınlaştırmaktı. Naylon  Pontus Sorunu, Paris Barış Konferansının gündemine geldiğinde, bu sorun ile ilgili siyasi faaliyetlerin ağırlık merkezi  de artık Avrupaya kaymıştı. Yunan basını sadece İzmir için değil, İstanbul hatta Karadeniz Bölgesi için bile yalan  propagandalar yapmaktaydı.

Konstantinidis, yüz bin bile olmayan ortodoks-rum nüfusunu da kasten  2 milyon olarak vermiştir. Nitekim İngiliz Dışişleri Bakanlığına göre, yapılan istatistikler ve çizilen sınırlar gerçek dışıdır.Ortodoks- Pontus Rumlarının çoğunluğu halkı karışık olan, barışı korumak için mandater bir devletin idaresinde bulunacak olan yeni Ermeni Devletinin önerilen sınırları içine kalacaktır. Bu da Pontus Rumlarına, istedikleri bir naylon Ulusal Yurtu vermiş olacaktır.

1919'da Patrikhane tarafından İstanbulda düzenlenen ortodoks-Pontus Kongresinde, üç aşama önce kendi ortodoks pontusun geleceğinin belirlenmesi,sonra bağımsızlık ve daha sonra naylon Pontusun Yunanistan ile birleştirilmesi olarak kararlaştırılmıştır. YANİ TAM BİR YUNAN KOMEDYASI.....

4 Mart 1919da İstanbulda yayınlanmaya başlayan Pontus adlı Rumca gazete, ilk sayısında Trabzon ilinde bir Rum Cumhuriyetinin kurulması amacıyla çıktığını ilan etmiştir. Trabzon Metropolitine göre Pontus Bölgesi, Trabzon,Şebin  Karahisar ve Amasya sancaklarının tamamı ile Sivas ve Kastamonu vilayetlerinin bir kısmını içine almaktadır.

Paris Barış Konferansına Doğu Karadeniz bölgesi için verilen nüfus istatistiklerinin farklı ve abartılarak verildiği dikkati çekmektedir. Bunun en önemli nedeni, bölgede ortodoks-Rumların hiçbir yerde çoğunluğu teşkil edememeleri ve bölge nüfusunun nerdeyse yüzde onuna bile denk gelememesiydi. Bölgenin nüfus yapısı ile ilgili ileri sürülen rakamlar, birbirinden oldukça farklıdır. Örneğin Venizelos'un nüfus kaynağı 1912de Fener Patrikhanesi tarafından yapılan istatistik bilgilerinden oluşmaktadır. Özellikle politik amaçlar taşıyan bu türlü gerçek dışı rakamlar, gerçeği yansıtmaktan uzaktır. Hal böyle olunca, yine en çok güvenilir olan ve doğruyu yansıtan, Osmanlı Devletinin resmi istatistikleri olmaktadır.

Bu konuda bir orantı vermek gerekirse, Türk nüfusu, Rum nüfusunun 10 katıdır. Buna karşın, Türkiyeden bağımsız bir Pontus Devleti  kurabilmek için, olabildiğince büyük toprak koparmak ve Yunanistan ile Kafkasyadaki ortodoks gönüllüleri buraya taşımak amaçlanıyordu. Bu konuda bir Pontus Ordusu kurulması ve bu ordunun, İngiliz makamlarının kontrolünde olması düşünülüyordu.Yani kurulacak naylon pontus devletinin hamisi ingiltere olacaktı.

 

PONTUSÇULUĞUN SONU

Kahraman Topal Osman Ağa

1920 sonlarına doğru Karadeniz kıyılarında, Samsun, Çarşamba, Bafra, Erbaa ve  Ziledeki Rum köylerinde, Rumlar geniş çete ve terör faaliyetlerine giriştiler. Başlangıçta 6-7 bin silahlı kadar tahmin edilen ortodoks-Pontusçular, daha sonra 25 bin kadar silahlı kuvvete ulaştılar.

Bu durumda Kurtuluş Savaşının en çetin günlerinde Ankara Hükümeti, askeri önlemler almak zorunda kaldı. 1920 sonu ve 1921 başlarında III. ve XV. Kolordular, bu bölgelere önemli askerî birlikler gönderdiler. Daha sonra III. Kolordu, Birinci Merkez Ordusu şekline konuldu ve Pontus sorunu, bu orduya bırakıldı. 1921 yılı içinde ise  yoğun bir faaliyet yaşandı.Yrıca Karedenizin yetiştirdiği büyük kahraman olan Giresunlu Topal Osman Ağa ve ona bağlı Türk kuvvetleri Karedenizin katil ortodoks-rum çetelerinden temizlemekte görev almı ve bunu başarıyla yerine getirmiştir.

 

Bu hareketlerde Doğu Karadeniz Dağlarının derin vadileri içine gizlenmiş olan Pontusçulara ait yüzlerce büyük sığınak tahrip edildi. Resmî makamlara göre 5000 yakın katil ve cani  Pontusçu öldürüldü. Buna karşılık ise katil Pontusçular da, 439 Türk köyünü yaktılar, asker ve halktan önemli kayıplara neden oldular. Pontusçulara karşı hareketlerde bir ara ve özellikle 1921 sonunda 20.000 kişilik bir askerî kuvvetin bu bölgede kullanılmasını gerekiyordu.Cephelerde düşmanla savaşılan günkü koşullar içinde böyle bir kuvveti bu bölgede alıkoymak,o dönemin Türk Genelkurmayı için gerçekten büyük bir ekonomik yük çıkarmıştı.Fakat 1921 sonunda ve 1922 başlarında Karadeniz Bölgesindeki Ortodoks-Rum nüfusunun Yunanistana taşınmasına başlandı. Bu durum, Karadeniz Bölgesindeki Ortodoks-Rum nüfusun ortadan kalkmasına ve Türkiye'de ulusal birliğin sağlanması yönünde önemli bir etken oldu.

Anadolunun bir Türk Yurdu olduğunu bütün dünyaya kanıtlayan ve dışarıdan planlanan senaryoların kabul edilmeyeceğini kanıtlayan Lozan Antlaşması, tüm sorunların çözümünün TAPU  belgesi oldu. İlginç ve önemli olan  Yunanistan'ın yıllardır dünya gündemine taşıdığı Pontus Sorunu ile ilgili olarak, Lozan Antlaşmasında tek bir madde yer almamış olmasıdır.Yunanistan böyle bir saçma hayalden o zaman vazgeçmiş veya en azından bunu bastırmıştır.

Kesin olarak konu ile ilgili bilgiler;

*) İ.Ö. 301-63 yılları arasında yaşayan Pontus Devletinin, Deniz Ticari dili  olarak Grekçe kullanmak dışında(Bugün ingilizce olduğu gibi), Yunanistan ile hiç ama hiçbir  ilgisi yoktur.

*) Yunanlılar, Karadeniz de dahil olmak üzere, kurdukları ticaret limanı antrepolarına , vatan gözüyle değil, ticari sömürge olarak bakmışlardır.

*) İ.S. 1207-1461 yılları arasında yaşayan Trabzon Rum Devletinin de, Yunanistan ilene etnitise ,ne de kültürel olarak  bir ilgisi ve bağı  yoktur. Rum tanımlaması, Roma/Doğu Roma/Bizanstan gelmektedir. Doğudan yaklaşan Türkler, Anadolu toprakları için,Anadoluda yaşayan insanlar için  genel bir adlandırma olarak Rum kelimesini kullanmışlardır. Eğer böyle olmasaydı, Mevlana Celaleddin-i Ruminin de Yunanlı olması gerekirdi ki bu çok saçmadır.

*) Karadeniz Bölgesi, hem Pontus Krallığı ve hem de Trabzon Rum İmparatorluğundan daha uzun bir süredir yani binlerce yıldır Öntürk ve Türk boylarının egemenliğindedir ve buna bağlı olarak gerçek bir Türk Yurdudur. Bu durum, binlerce  yıl süren  uzun bir dönemde, Karadeniz Bölgesine damgasını vuran tarihi eserlere bakılırsa, daha iyi anlaşılacaktır.

*) Bu bölge, Kurtuluş Savaşı ile birlikte ülke bütünlüğünü sağlayan ve bunu, tüm dünyaya kanıtlayan Türkiye Cumhuriyetinin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu durum, Karadeniz Bölgesinde yer alan şehirlerimizin sosyal, kültürel ve nüfus bakımından anlaşılmaktadır.

*) 11 Eylül 2001 tarihinden sonra, dünyamızın her zamankinden daha çok barış ortamına ihtiyaç duyduğu açıkça görülmüştür. Yunanistanın, Naylon bir Pontus Devleti gibi, olmayacak hayallerin peşinden koşması, dünya barışı için son derece tehlikelidir.

*) Eğer bu türlü politikaların peşinden koşulacaksa, Yunanistanın, tarihsel Makedonyanın sınırları içerisinde bulunan Selanik şehrini, öncelikle Makedonyaya,Rodopları Bulgaristana,İskec,Gümülcine ve Batı Trkyayı Batı Trakya Türk Cumhuriyetine,Kuzeybatı Yunanistan topraklarını da arnavutluka vermesi gerekir.

*) Yunanistan, bu hayalci ve yayılmacı tutumundan vazgeçmediği sürece, yanlış ve tehlikeli bir politikanın tüm sorumluluğunu, tüm dünyaya karşı açıklamak ve olası sonuçlarını kabullenmek zorundadır.Bu durumda yukardaki maddede belirttiğimiz toprakları da kaybedecektir.Dimyata pirince giderken eldeki bulgurdan olacaktır.

*) Türkiye Cumhuriyeti, komşularıyla ve tüm dünya ülkeleriyle, barış ve kardeşlik içerisinde uygarlık ve esenlik dolu ilişkiler kurma çabasındadır.

 

ANCAK ATATÜRK DÖNEMİNDE OLDUĞU GİBİ KISASA KISAS SİTEMİ ÜZERİNE DIŞ POLİTİKASINI YÖNLENDİRECEKTİR.

TÜRKE DOST OLAN DOST,DÜŞMAN OLANA İSE DÜŞMAN OLACAKTIR.

ANLAYANA!

KÖKTÜRKLER