BİR TÜRK DEVRİMCİSİNİN KÜRT SORUNUNA BAKIŞI!

 

Mehmet PINAR:Tarih Öğr.-Yazar

Türk devrim süreci Jön Türklerle başlar. I. Meşrutiyet (1876), II. Meşrutiyet (1908), Çanakkale savunması ve 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkmasıyla başlayan Anadolu İhtilali süreciyle devam eder.  23 Nisan 1920’de T.B.M.M.’nin açılması Cumhuriyet’in de facto ilanıdır. Kürsünün arkasında yazılı olan “Hâkimiyet Bilâ kayd ü şart Milletindir” ibaresini nasıl açıklarız yoksa?

Bilal N.Şimşir Kürtçülük (1878 -1923) adlı kitabında 1878 Ayastefanos Antlaşması’ndan 1918 Mudanya Mütarekesi’ne kadar olan dönemi “Sevr Süreci” olarak adlandırır. “1878 -1918 Sevr Sürecinde Kürtçülük: Rumeli tamam; Avrupa, Anadolu’ya odaklanıyor” başlığında sunulur.

Rus Savaşıyla (1877 -1878) Rumeli bitirilmiş “halletme” sırası

Anadolu’ya gelmiştir. Emperyalizmin gözü, kulağı, eli, ayağı Anadolu’dadır. İşte bu süreç, emperyalizmin Kürtçülüğü yaratıp tırmandırdığı dönemdir.

Dünyaya, kendini merkez olarak gören emperyalizm uzaklıkları da hep kendisine göre ifade edecektir. Uzakdoğu, Ortadoğu, Yakındoğu… Sorunları hep o üretecek ve adlandıracaktır. Şark Meselesi, Kürt Meselesi, Ermeni Meselesi gibi…

Emperyalizm toplumları önce milliyet (kavim, Etnisite), inanç (Alevi, Sünni, Şii, Süryani vb.) temellerinde hücrelerine ayıracak önce feodal bir imparatorluğu (Osmanlı) parçalamada, daha sonra da sömürgeciliğe ve emperyalizme direnen toplumları bölüp yönetmede kullanacaktır. Vahabi Mezhebi’nin İngiliz Sömürgeler Bakanı’nın emriyle kurulduğunu hatırlatmama izin verin lütfen.

Emperyalizme karşı ilk ulusal kurtuluş savaşını veren Türk Devrimiyle hesaplaşmak için de “Kürt Meselesi”, “Ermeni Meselesi”, ısıtılıp ısıtılıp gündeme sürülecek bir emperyalist oyunudur.

Uzun sözün kısası Kürtçülük meselesini tarihçi dostumuz Mehmet Pınar ile konuşmaya çalıştık. Bizce keyifli bir söyleşi oldu… Umarım siz de ayını keyfi alır ve bu metni dostlarınızla paylaşırsınız.

Gazanfer ERYÜKSEL: Bugünkü Kürt hareketini doğru kavrayabilmemiz için süreci nereden başlayarak tarihsel köklerine inebiliriz?

Mehmet PINAR: Kürt hareketini doğru kavrayabilmemiz için önce rekabetçi kapitalizm aşamasını, daha sonra emperyalizm aşmasını ayrı ayrı incelemeliyiz.  Eğer böyle bakmazsak, sorunu doğru kavrayamayız ve bu duruş bizi yanılgılara sürükler.

Dünyada rekabetçi kapitalizm aşamasına geçerek feodalizmi tasfiye eden ilk devlet İngiltere’dir. Emperyalizm aşamasına girerek ilk tekellerin oluştuğu devlet de İngiltere’dir. Sonra Fransa, Rusya, ABD, İtalya, Almanya emperyalist aşamaya girerler. İlk misyonerlik çalışmalarını ve milliyet (etnik köken) araştırmalarını bunlar yapmışlardır.

O dönemde dünyada yaşanan tarihsel olayların temel dayanağı yukarıda kısaca söz etmeye çalıştığımız emperyalist devletlerdir.  Bu sürece bakarak yönümüzü tayin edeceğiz. Rekabetçi kapitalizm aşamasında sömürge ve yarı sömürgelerde istedikleri oyunu oynayabilmek için öncelikle bu yerlerde elçileri ve misyonerleri aracılığıyla araştırmalar yapmışlardır. Burada amaç, adı geçen toplumlardaki etnik, dinsel, dilsel farklılıkları saptayarak bu çelişkilerden yararlanmaktır. Etnik, dinsel ve dilsel araştırmalarla yapılmak istenen yeni oluşan milli devletlerle rekabet etmek, feodal devletleri de sömürge ve yarı sömürge haline getirmektir.

Rekabetçi kapitalizm aşamasında, hammadde ve tarım alanları için mücadele eden elçi ve misyoner çalışmalarını bu alana yönlendiren kapitalistler, emperyalizm aşamasına geçilmesiyle birlikte devrimle kurulan milli devletleri yıkmaya, etnik kökenlerine (milliyet) ayırmaya çalışırlarken zayıf emperyalist devletler de onların sömürgelerine de göz dikmişlerdir. Osmanlı Devleti, 1299 – 1838 arasında güçlü feodal bir devlet olduğu için bu topraklarda çalışan elçi, konsolos, viskonsolos ve misyonerler sömürülerini sürdürebilmek için Osmanlıdaki milliyetleri araştırmışlar, kimisi de yok olmakta olan bazı dillere ilgi, duyduğu için araştırmalar yapmışlar, kitaplar yayınlamışlardır. 1838 – 1918 tarihleri arasında ise Osmanlı Devleti emperyalizmin denetimine girerek yarı sömürge, yarı feodal bir yapı kazanmıştır. Osmanlı Devleti üzerinde önce yapılan araştırmalar kullanılarak milliyetler arasında çatışma, özerklik, federasyon, emperyalizme dayanarak ayrılıp devlet kurma amacıyla kullanılmıştır.

Gazanfer ERYÜKSEL: Tarihte, Kürt ayrılıkçı hareketini savunan bütün örgütlere baktığımızda, bu dönem de dâhil,  ortak görüş olarak neleri ileri sürüyorlar? Bunları tarihsel belgelere dayanarak anlatır mısınız?

Mehmet PINAR: Bu bakış açısıyla Kürt hareketinin tarihine baktığımız zaman şu savlarla karşılaşmaktayız. Kürt örgütleri; 1- Kürtlerin etnik atasını M.Ö. 4000 – 3000 yıllarında yaşayan Hurriler, Subenaylar ve Lulubelere dayandırmaktadırlar.

2- Destanlarını Dehak ve ondan kurtuluş olarak kabul etmektedirler. 16. Yüzyılda yazılan bu destanda, Hicretten 1234 yıl öncesine omzunda iki yılan besleyen, bu yılanlara insan beyni yedirilen ve buna karşı çıkan insanların dağa kaçtığı, kaçanların Kürtlerin atası olduğu, yılanlara da oğlak beyni yedirildiği anlatılmaktadır.  Nevruz etkinliklerinde ise Dehak’tan kurtuluş günü kutlanmaktadır.

3- Kürt dilinin ortak dillerden ayrılışının Sasaniler dönemine rastladığını kabul etmektedirler.

4- Kürt aşiret adlarının çoğunun M.Ö. 4300 - 2000 Hurrilerden geldiği,

5- Kürdistan adının ilk kez 1118 -1157 Selçuklu Sultanı Sencer zamanında Hemadan’ın Kuzeydoğusundaki Bohar kentine verildiği,

6- En eski bilinen Kürt aşiretinin Bohti (Botan) olduğu Cezire’de yaşadığı,

7- 985 - 1085 döneminde yaşayan Mervanilerin Diyarbakır, Nusaybin, Ahlat’ta yaşadıkları, Mervanoğlu Ahmet’in Kürt olduğu,

8- Yavuz Sultan Selim’in Türk – İran savaşı sonucu Kürtlere özerklik verdiği, 1514 Çaldıran savaşının Türkler ile İranlılar arasında paylaşım savaşı olduğu,

9- Safeviler ile Osmanlı hanedanlarının Kürtlere böl-yönet politikası uyguladığı,

10- Kürt hanedanlarının Mervaniler, Şeddadiler, Eyyubiler, Hasan Vahyiler olduğu,

11- 1578 III. Murat zamanında Gürcistan’a giren ordunun artçı kanadının komutanı en büyük kaynak saydıkları Şerefname’nin yazarının Şerefhan Bitlisi olduğu,

12- II. Abdülhamit’in Hamidiye Alaylarını Kürtleri birbirine düşürmek için kurduğu, 51 Kürt aşiretinden 13 tanesinin bu olaylarda görev aldığı ileri sürülmektedir. (1890)

13- Kürcülüğün babası Katolik misyoner P. Murizio Garzani İtalyan Amadia’da çalışmış Kurmancı ağzını öğrenmiş 1787 yılında Roma’da İtalyanca Kürt Dili ve Grameri Sözlüğü hazırlamıştır.

14- Kürdistan adı ilk kez 1799 yılında J. A. Bergle isimli Alman, “Gürcistan, Anadolu, Ermenistan, Kürdistan, Irak, Elcezire” isimli bir kitap yazarak dünyaya duyurmuştur.

15- Osmanlı İmparatorluğu idari yönetiminde 1847 – 1867 tarihlerinde Mardin, Siirt, Amid (Diyarbakır) Livalarını Kürdistan olarak göstermiştir.

16- Osmanlı İmparatorluğu Tarihini yazan Hammer 1814 yılında “Kürt Dili ve Ağızları” kitabını yazmış ve Viyana’da yayınlamıştır.

17- Sir Henry Creswicke Rowinson (1810 – 1895) Encyelopedia Britanica’nın 9. basımına Kürdistan maddesini eklemiştir.

18- Osmanlı’ya gelen ilk Amerikalı misyonerler 14 Ocak 1820’de Levy Persons, Pliny Fisk’dir.

19- 1878 Ayestefanos Antlaşması ve 1878 Berlin Antlaşması’nda ilk kez Kürtlerle ilgili madde konulmasıdır.

20- İlk Kürdistan Gazetesi’nin 1898 yılında Bedirhan Aşiretinden Mithat Bedirhan’ın Kahire’de İngiliz desteğinde basılıp Suriye’de dağıtılan gazetedir.

21- İlk Kürt dernekleri, 1908 – 1909 arasında kurulan Osmanlı-Kürt İttihat ve Terakki Cemiyeti,  Kürt Teavül ve Terakki Cemiyeti, Kürt Neşri Maarif Cemiyeti’dir. 1913 yılında Seyit Abdülkadir “Hetavi Kürt” (Kürt Güneşi) isimli bir gazete çıkardı. Aynı yıl Kürt Hevi Talebe Cemiyeti de Roj-a Kürt (Kürt Günü) adlı gazete yayımladı.

22- Mustafa Kemal 1919’da Kürt ve Türk vatandaşlarımız birlikte bu vatanı kurtaracağız demiştir.

23- Sivas, Zara dolaylarında Koçgiri İsyanı (1921)

24- 10 Ağustos 1920’de imzalanan Sevr Antlaşması’nda Kürtlerle ilgili üç madde konulmuştur.

25- Sevr’de Kürt tabirini kullananlar Lozan’da Müslüman azınlık tabirini kullandılar.

26- 1925’de Şeyh Sait ayaklanması (Diyarbakır Ergani taraflarında) Genç başkent olmak üzere Diyarbakır’da bir devlet kurma girişimi,

27- 1930 – 1938 tarihleri arasında Dersim ayaklanmaları,

28- 1945 yılında İran sınırları içinde MAHABAT Kürt Otonomisi oluşmuş, Kadı Muhammet başkanlığında emperyalizme dayalı kukla bir yönetim 11 ay sürmüştür.

29- 1963 yılında İstanbul’da “Deng” isimli Kürtlere seslene aylık bir yayın, “Roj Nu” adlı günlük bir gazete çıkarıldı.

30- 1969 yılında TİP içinde DDKO (Devrimci Doğu Kültür Ocakları) kuruldu.

31- 1977-1978’de PKK, Kawa, Denge Kawa, Rızgari, Ala Rızgari örgütlerinin kurulduğu görülür.

32- Bugün Türkiye’de PKK ve DTP, Irak’ta KYB ve KDP, İran’da Pjak, Suriye’de PDK adları altında dört devletten toprak alarak bir sözde Kürdistan devleti kurma çalışması yapılmaktadır.

Bu kadar bilgi toplayıp alt alta yazılırsa millet olunur mu? Ben inanıyorum ki ne kadar çok belge toplanırsa bu toplama işi de profesör, doktor, doçent ve uzman tarihçi ve mühendise yaptırılırsa daha inandırıcı olacağını düşünüyorlar. Peki, öyle mi gerçekten?

1-     Millet tarihsel bir olgudur, tarihin belli bir aşamasında ortaya çıkar, her zaman millet örgütlenmesi yapılmaz. Bu tarihi aşama o ülkede feodal toplumdan rekabetçi kapitalizm aşamasına geçildiği dönemde olunur.

2-     Millet aşamasına, burjuvazinin devrimci olduğu dönemde demokratik devrimle geçilir. Tarihsel süreç, emperyalizm aşamasına geçtiyse milli demokratik devrimle millet olunur.

3-     Feodal toplumların hepsi milliyet esasında örgütlenmelerdir. Milliyet, bir dilin etrafında toplanan gruba, bir dinin etrafında toplanan gruba, bir etnik kökenin etrafında toplanan gruba denir.

4-     Millet ise dil birliği, yurt birliği, tarih birliği, kültür birliği temelinde yükselen bir yapıdır. Milliyetten millet örgütlenmesine burjuvazi önderliğinde devrimle geçilir.

5-     Kapitalist devletlerin hepsi millet aşamasına geçmiş devletlerdir. Emperyalizm aşamasına geçmiş burjuvazi millet örgütlemez. Aksine milletleri etnik temelde parçalar. Aklına düştüğünde bir sürü belge toplanarak millet olunmaz. Bölücü PKK köleci toplumda KAWA önderliğinde millet olduklarını zannediyorlar. Köleci toplumda dünyanın hiçbir yerinde millet örgütlenmesi de yoktur, kelimesi de yoktur.

 

Gazanfer ERYÜKSEL: Gelelim esas konumuza…  Bütün bu anlattıklarınızın ışığında bugün var olan ve kendilerine “sol” adını yakıştıran çeşitli parti ve örgütlerin ayrılıkçı Kürt hareketine nasıl baktığını anlatır mısınız?

Mehmet PINAR: Sınıflı toplumlarda her insan bir sınıfın üyesi olarak yaşar ve hiç istisnasız her düşünce belli bir sınıfın damgasını taşır.  Partiler ve örgütler de bir sınıfın ideolojisini savunurlar. Türkiye’de var olan bazı örgüt ve partilerin ezilen sınıf ve ezilen milletten yana tavır koyduğu, bazılarının da ezen millet ve ezen sınıftan yana tavır koyduğunu görürüz. Kürt hareketine de baktığımızda doğru ve devrimci, yanlış ve karşıdevrimci bakışla bakıldığını görürüz. Bugün Kürt hareketine ABD’yi baş düşman olarak, sonra AB emperyalistleri ile ilişkilerine bakarak değerlendireceğiz. Düşmanın karşı çıktığı her şeyi desteklemeye onun desteklediği her şeye karşı çıkarak duruşumuzu ayarlayacağız. Yaptığımız her şeyin dostlarımızı üzmemesine, düşmanı ise üzmesine dikkat edeceğiz. Bu açıdan baktığımızda…

Gazanfer ERYÜKSEL: Bu açıdan baktığımızda Türk solunun Kürt meselesine bakış ve duruşunu TKP’den başlayarak konuşabilir miyiz?

Mehmet PINAR: TKP, Kürtleri bir halk ve bir millet olarak görmekte, ABD ve AB emperyalizmine karşı ortak mücadeleden bahsetmektedir. Kürtlere “demokratik haklarının verilmesini”, DTP’ye baskı yapılmamasını istemektedir. Bölgede feodal ilişkileri, kendisine eklemlenmiş sermaye sınıfının yarattığını, sermaye tekellerine teslimiyet sürdükçe sorunun çözülmeyeceğini CHP ve MHP’nin eğiliminin son derece tehlikeli olduğunu, Türk ve Kürt emekçilerin yan yana emperyalizme ve gericiliğe karşı yaşanabilecek bir ülke kurulması gerektiğinin söylemektedir.

Türkleri ve Kürtleri ayrı millet gördüğün zaman ortak mücadeleden söz etmek mümkün değildir. Çünkü milli devletle içinde birden fazla millet olmaz. Türk milleti devrimle oluşmuştur. Kürt milliyeti, Türk milletini meydana getiren unsurlardan biridir. Kürt meselesini, Türkiye milli sermayesinin yarattığını düşünmektedir. Hâlbuki Türk milli sermayesi, devrim mücadelesinde Türkiye Cumhuriyetini Türklerle Kürtlerin kurduğunu söylemektedir. Bu meseleyi emperyalizm ortaya çıkarmıştır.

Gazanfer ERYÜKSEL: Sevgili Mehmet Pınar… Diğer adı “sol” örgütlerin, bazı sendika ve kuruluşların Kürt meselesine bakışını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Mehmet PINAR: EMEP (Emek Partisi)… Kürtlere özerklik istemekte, anadilde eğitim hakkını savunmaktadır. Türk milletini, Kürt ve Türk ulusu olarak ayrı görmektedir.

Bu konuda bizim görüşümüz anadilde eğitim, eğitimin milliyetler temelinde örgütlenmesi anlamına gelir. Bu, bugün konuşulan bir konu değildir. Devrimciler, bu konuyu 1890’dan beri karşıdevrimcilerle tartışmaktadır. Anadilde eğitim hakkı istemek ayrı bir devlet kurmak demektir. Bunun ilk adını olarak özerklik savunulmaktadır.

ÖDP’ye (Özgürlük ve Demokrasi Partisi) baktığımız zaman, anadilde eğitimi ve yerinden yönetimi savunmakta, Türkiye demokratikleştiği zaman Kürt sorununun çözüleceğini söylemekte, Türk ve Kürt halkı olarak Türk milletini ikiye bölmekte, APO ile birlikte meselenin çözümünü istemektedir.

TSİP (Türkiye Sosyalist İşçi Partisi), “Kürt sorununa ‘ulusların kendi yazgısını belirleme hakkı’ doğrultusunda bakmaktadır. Ancak bu belirleme, ayrılma hakkını içerse de bir ulusun yazgısını belirlemesi ayrılmayı bir zorunluluk olarak görmemizi gerektirmez. Bu bağlamda parti olarak iki halkın birlikteliğini savunduğumuz gibi politik olarak birlikte örgütlenmesi gerektiğini savunuyor.”

“Ulusların kendi kaderini tayin hakkı” emperyalizm çağında ayrılıp bir milli devlet kurma hakkını içermez. Emperyalizme karşı ezen ve ezilen ulusun devrimcilerinin ortak mücadelesiyle iktidarın devrilmesini içerir. Bu mücadele işçi sınıfı önderliğinde yapılır. Emperyalist iktidar devrildiği zaman yerine milli devlet değil sosyalist devletin kurulması gerekir.

Emekçi Hareket Partisi, Kürt sorununu kendi kaderini tayin edememiş olma sorunudur. Bulgaristan’daki Türklerin sorunu neyse aynısıdır. 20 Milyon Kürde asimilasyon uygulanmıştır.

Bulgaristan’da karşıdevrim 1967 ve sonrasında egemen olmaya başladı. Balkanlarda karşıdevrimin başını Tito çekmiştir. (1957) Karşıdevrim, daha sonra Sovyetler Birliği’nde Kruşçev döneminde, arkasından diğer Balkan ülkelerinde egemen olmaya başlamıştır. Bulgaristan karşıdevrim mücadelesi olarak Bulgar milletini ayrıştırmaya çalışmış Bulgar milletini meydana getiren Türklere etnik temelde baskı uygulamış, onları ayrı bir millet olmaya zorlamıştır. Bu zorlama karşısında Türkler Türkiye’ye göç etmek zorunda kalmışlardır. Özünde göç etmeyerek mücadele etmeleri gerekirken kolay yolu seçerek karşıdevrime hizmet etmişlerdir. Bulgaristan’da ve Yunanistan’da Türklerin bir millet olduğunu ileri sürmek karşıdevrimci bir görüştür. Türk milletinin Azeri milletiyle “bir millet, iki devlet” olduğunu ileri sürmek doğru değildir. Türkler kendi devrimlerini yaparak ayrı bir millet olmuşlardır. Azeriler de ayrı bir devrimle Rus milletinin bir parçası olmuşlar. Fakat 1967’den sonra karşıdevrimle parçalanarak milliyet (etnisite) temelinde bir teneke devlet olmuşlardır. Parçalanmaya mahkûmdurlar. İki ayrı devletin içinde bir millet olunmaz, bir millet bir devletin sınırları içinde olur.

DSİP (Devrimci Sosyalist İşçi Partisi), “Kürt sorunu, Kürtlerin bir ulus olduğunun tanınmasıdır” diyerek soruna yaklaşır.

Kürtler tarihte hiçbir zaman burjuvazi önderliğinde devrim yaparak millet olmamışlardır. Abdullah Öcalan, devrimci burjuvazinin önderi değildir.  Amerikan emperyalizmi ile işbirliği yapan en gerici sınıf olan toprak ağalarının önderidir. Kürt kökenli vatandaşlarımız Türk milletini meydana getiren asli unsurlardan (milliyet) biridir. Abdullah Öcalan’ın önderliğinde Amerikan ve AB emperyalizmini arkasına alınarak millet olunamaz.

Sosyalist Parti, Kürt sorununa “21. yüzyıl ulusların kendi kaderlerini belirleme hakkı, demokratik yolla belirlenen halk temsilcilerinin halkın verdiği yetkiyle belirledikleri yönetilme ilkeleri geçerli kılınarak sağlanabilir, demekte ve ana dilde eğitin hakkını savunmaktadır.  Bu ifadenin satır aralarını okumaya çalışırsak, DTP’nin demokratik yöntemlerle seçildiğini, bunların Kürt meselesini çözümüne karar vermesi gerektiğini savunmaktadırlar.

Türkiye’nin doğusunu, Cumhuriyet devrimi egemen olamadığı için dolayısıyla toprak ağalarının toprakları karşılıksız alınıp köylüye dağıtılamadığından demokrasi egemen değildir. Bu bölgemizde toprak ağalığı, şeyhler, şıhlar, işbirlikçi burjuvazinin istediği kişiler kendi belirledikleri yöntemlerle seçildiğinden seçim demokratik değildir, bu kişilerin yaptığı belirlemelere de demokratik denmez. Demokrasinin egemen olduğu yerde toprak ağalığı, şeyhler ve şıhlar ve işbirlikçi AKP var olamaz.

İşçi Partisi, Kürt meselesinin çözümünün Kürt vatandaşlarımızı Türk milletinin bir parçası olarak kabul etmekte, sorunun çözümünü Mustafa Kemal’in devriminin tamamlamasında görmekte, ana dilde eğitim hakkını savunmamakta, Mustafa Kemal önderliğinde Türk milletini meydana getiren unsurların sırt sırta vererek program olarak da altı ilkeyi rehber edinerek Milli Demokratik Devrimi tamamlama çalışmaktadır.

Şu ana kadar görüşlerini paylaştığımız siyasi yapılar içinde en devrimci duruş İşçi Partisi’ne aittir.

DİSK (Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu), Kürt meselesinin çözümüzü sivil bir anayasa, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığı, savaşan tarafların silahsızlanması, işçilerin evrensel bir sınıf olduğu, ana dilde eğitim tezlerini savunmaktadır.

Dünyada bütün anayasalar devrimlerle yapılır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Mustafa Kemal’in milli burjuvazinin önderliğinde, köylünün, küçük burjuvazinin desteğiyle devrimle yapılmış bir anayasadır. Bu anayasa, 1947’den sonra ABD emperyalizmi ile bağ kurulması sonucu ağır darbeler almış, 27 Mayıs 1960 devrimiyle düzeltilmeye çalışılmışsa da arkasından gelen 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 Amerikancı faşist darbeleriyle tahrip edilmiştir. ABD ile işbirliği içinde olanların yapacağı anayasa karşıdevrimci bir anayasadır. AKP’ye değil anayasa, Toros Dağlarının tepesinden bir çakıl taşının yerinden oynatmasına bile izin verilmemelidir. Türkiye’nin işçi sınıfı önce milli olmak, sonra enternasyonal olmak zorundadır.

Enternasyonal de olmasının sebebi yarı sömürge bir ülkede, örneğin Türkiye’de baş düşman ABD emperyalizmidir. ABD, hem kendi halkının hem de dünya halklarının baş düşmanıdır. Bir yarı sömürge halkı, kendi ülkesinde verdiği mücadeleye uluslararası destek olmazsa ve ayrıca ABD halkının desteği de olmazsa başarıya ulaşmaz. Ulusların ortak düşmanına karşı mücadelede işçi sınıfı önder olarak önce milli sonra enternasyonal olmak zorundadır.   Günümüzde ezilen ülkelerin işçi sınıfları öncelikle kendi aralarında uluslararası dayanışma yapmak zorundadırlar. Emperyalist ülkelerin işçi sınıfları eğer bu uluslararası hareketle bir dayanışma gösterirlerse devrim süreci hızlanır.

KESK (Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu), Kürt meselesine “Türkiyelilik, ana dilde eğitim, sivil anayasa, koruculuğun kaldırılması, temelinde bakmakta federasyonu çözüm olarak önermektedir.”

Sendika temelinde bölücü Kürt hareketine en büyük destek KESK’ten gelmektedir. Her eylemde en ön safta pankartıyla yer almaktadır. Sözde ana dilde eğitimi tüzüğünden kaldırmasına rağmen en büyük savunucuları arasındadır. Türkiyelilik kimliği millet kimliğinin karşısında bir kimliktir. Millet kimliği devrimle oluşur. Türkiyelilik kimliği karşıdevrimle kabul ettirilir.

Türk Tabipler Birliği (TTB), “Kürt meselesine Kürtçenin seçmeli ders olarak okutulması, anayasanın değiştirilmesi, isim ve yer adlarının değiştirilmesi temelinde bakmaktadır. İçinde milli unsurlar barındırsa da esas olarak bölücü hareketin yanında yer almaktadır.”

Türkiye’de yer adlarının çoğu ve çocuklarımıza verilen isimlerin çoğu devrimle verilmiştir. Örneğin, Dersim adı feodal toplumdan kalan bir isindir. Tunceli, Türk devriminin verdiği bir isimdir. Karşıdevrim egemen olmaya başladığında öncelikle devrim döneminde verilen isimler kaldırılır, devrimin cezalandırdığı karşıdevrimcilere hakları iade edilir.  Bu geleneği 1967’de Kruşçev “ sosyal faşistleri” başlatmıştır.

Abdullah Öcalan, Kürt vatandaşlarımızın yaşadığı bölgeyi sömürge bir devlet, insanlarını da sömürge bir millet olarak, Türkiye’yi emperyalist bir devlet, Türkleri de ezen bir millet olarak tahlil etmekte, kendisini ezilen bir milletin onu ezen emperyalist devlete karşı ulusal kurtuluş savaşı veren önderi olduğunu zannetmektedir.

PKK ve DTP, Kürt meselesinde “Kürdistan devletini ABD ve AB emperyalizmi tarafından İran, Irak, Suriye ve Türkiye’den toprak alınarak oluşturulmaya çalışmaktadır. ROJ TV bu haritayı göstererek haberlere başlamaktadır. Bu amaçla oluşturulan Türkiye PKK’sı Abdullah Öcalan, İran PKK’sı PJAK, Suriye PKK’sı PDK, Irak PKK’sı KYB ve KDP önderliğinde çalışmaktadır. Bu mücadeleyi bir sosyalist kelimesi ekleyerek sürdürmektedirler. Bu amaçla parti, örgüt ve sendikalar kurmuşlar, ana dilde eğitim istemiyle etki alanlarını genişletme çabasınadırlar.

İran, Irak, Suriye ve Türkiye emperyalizme karşı mücadele sonucu bağımsızlığını kazanmış ülkelerdir. Bu devletlerden toprak alınarak kurulan bir devlet teneke bir devlettir. Sosyalist devlet hiç değildir. Abdullah Öcalan ve DTP milletvekilleri sosyalist hiç olmamışlardır. Antiemperyalist hiç olmamışlardır. ABD emperyalizmi ile işbirliği içinde AB’nin desteğinde koordineli çalışarak dört devletin milletini milliyetler temelinde bölmek isteyen bir yapıdır. Bu amaçla çalışanlar 1878’den beri hep emperyalizmin kanatları altında bir Kürt, bir Ermeni, bir Rum devletleri kurmaya çalışmışlardır. Bugün Irak’ta Barzani ve Talabani ile başarıya ulaşmış ABD’nin kolları arasında varlığını sürdürmekte, kurduğu kukla devleti koruyamadığı için Türk devletine himaye ettirmeye çalışmaktadır. Karşılığında da Türkiye PKK’sını genel bir afla düzde siyasi mücadeleye çekmektedir.

Gazanfer ERYÜKSEL: Sevgili Mehmet Pınar… Sonuç olarak neler söylemek istersiniz?

Mehmet PINAR: Devrimciler piyano çalmayı öğrenmelidirler. Piyano çalarken birkaç parmağı hareket ettirmek yetmez. On parmağı da hareket ettirmek gerekir. Ama on parmağın tümünü birden aynı anda tuşlara koyarsa ortaya hiçbir şey çıkmaz. Ortaya iyi bir müziğin çıkması için on parmağın da düzenli hareket etmesi gerekir.

Devrimciler süpürgeyi eline alıp ortalığı süpürmesini öğrenmelidir. Nasıl olsa bir rüzgâr çıkar, bütün tozu pisliği alır götürür diye yan gelip yatmamalıdır. Bazı koyunlar kaybolmuş olsa bile ağılı onarmalıyız, geç kalmış sayılmayız.

Bugün Türkiye’de sözde Kürt hareketine geçmişte kendisine sosyalistim, devrimciyim diyenler “ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı” lafına sarılarak destek verdiler. Bugün ABD, AB, AKP de destek verince bu bölücü hareket sözde güçlü görünmektedir. Gerçekte köklü ve güçlü bir yapıya sahip değildir. Emperyalizm çamurdan bir devdir. Onun kurduğu kukla devletler de onun gibi büyük görünseler de onun gibi içi boş bir yapıdadırlar. Geçmişte kendisine sosyalistim diyen bazım kesimler cehennem kralının huzuruna çıkıncaya kadar düzelmeden varlığını devam ettirmekte ve bu harekete destek vermektedirler. Bu harekete destek veren eğer sonradan fikrini değiştirmediyse antiemperyalist değillerdir, sosyalistin s’si bile olamazlar. Matem gecelerinin çok kereler bir kurtuluş sabahıyla aydınlandığını biliyoruz. Ogün uzak değildir. Devrimcilerin yapacağı şey çiçekleri at sırtından seyretmemek, attan inip hangisi güzel kokulu, hangisi zehirlidir bunları ayırmalıdır. Türk milleti bunu ayırmaya başlamıştır. Saflar netleşmeye, Mustafa Kemal’in devrimi yeniden yükselmeye başlamıştır. Emperyalizme karşı dövüşen bütün ulusların zaferi dünyanın, insanlığın ve barışın zaferi olacaktır.

Gazanfer ERYÜKSEL: Bu uzun ve geniş açılı söyleşi için teşekkür ederim. Bir başka söyleşide buluşmak umuduyla…

Mehmet PINAR: Ben teşekkür ederim…

 

Mehmet PINAR

Tarih Öğretmeni-Yazar

KÖKTÜRKLER