DÜNYA DOĞA VE ÇEVRE DOSYASI

DÜNYADA GLOBALİZMİN ENERJİ OYUNLARI VE TÜRKİYE

Maddede var olan ve ısı, ışık biçiminde ortaya çıkan güce Enerji adı verilir. İlk insanlar sadece kendi enerjilerini kullanmışlar, daha sonra aletler yaparak bu enerjiyi güçlendirmişlerdir. Ateş ile tekerleğin icadı ve iş yapımında kullanılmasıyla uygarlık yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlamıştır.

Enerji üretim ve tüketimi buharlı makinelerin keşfi ve hemen arkasından Avrupada ortaya çıkan Sanayi Devrimi ile büyük bir sıçrama göstermiş, ilk zamanlar coğrafi keşifler sadece değerli taşlar, kumaşlar ve ticaret için yapılıyorken petrol ve kömür gibi enerji hammaddeleri de Emperyalist sömürgeci ülkelerin hedefleri arasında girivermiştir. Otomotiv endüstrisinin gelişmesi, deniz ve hava taşımacılığının ve çeşitli sanayi makinelerinın, ev eşyalarının yaygınlaşması ile de enerji her insan için vazgeçilmez bir hal almıştır.

Bütün dünyada, başta sanayileşmiş ülkeler olmak üzere tüm ülkelerde enerji sorunları sosyal yaşantıyı, üretim ve tüketim ilişkilerini tehdit eder durumdadır. Bu tehdit alternatif enerji kaynaklarına ve çeşitliliğine sahip ülkelerin bile karabasan gibi üzerine çökmekte, bu yüzden savaşlar olmakta, ülkeler arası ilişkiler bu sebeple gelişip güçlenmekte, ya da kopma noktasına gelmektedir.

Enerji kaynaklarının verimli ve yeterli kullanıldığı ülkelerde gelişmenin önü açıktır. Üretim, ticaret ve ülke halkının yaşam düzeyi neredeyse enerji üretimi ile paralel olarak değişmekte, gelişmektedir. Aydınlatma, ısıtma ve soğutma, elektrikli, elektronik eşyalar ile sanayi makinelerine güç verme, kara, hava ve deniz araçlarının çalışması ve diğer alanlarda kullanılan makine ve motorlar hep enerjiye gereksinim duyarlar.

  1. yüzyıl ortalarında Bir ülkenin gelişmişliği=Enerji üretimi X Çelik tüketimi X Nüfusun küp kökü şeklinde basitçe bir formül kullanılıyordu. Bu basit formül bugün bile büyük oranda geçerliliğini korumaktadır. Buradan da anlaşılıyor ki enerji tüketimi yaşadığımız dünyada ülkelerin gelişmişlik düzeyi ile bire-bir ilişkilidir.

Enerjiyi elde etmek için enerji kaynakları gereklidir. Bu kaynakların başlıcaları petrol ürünleri (benzin, fuel-oil, motorin) doğal gaz, hidro-elektrik, kömür, güneş, jeotermal, rüzgar ve nükleer kaynaklardır. Son yıllarda değişik kaynaklardan da (hidrojen, deniz suyu, biyo enerji ve çeşitli madenler gibi) enerji elde etme çalışmaları sürdürülmektedir.

Ülkemiz bütün bu saydığımız enerji kaynaklarına sahip bulunan dünyadaki ender ülkelerden birisidir. Ne var ki bu kaynakları değerlendiremediğimiz gibi yabancı ülkelere her yıl milyarlarca dolar tutarında özellikle doğal gaz ve petrol için para akıtıyor, böylelikle basiretsiz ve ülke geleceğini düşünemeyen yöneticiler sayesinde yeterli enerjiyi üretmediğimiz gibi kaynaklarımızı da israf ediyoruz. Ayrıca şu anda dünyanın en pahalı akaryakıtını, elektriğini kullanıyor, dışa açılan ve rekabet eden sanayicimizi de üretimde enerji maliyetinin yüksek olması nedeniyle zor durumda bırakıyoruz.

Türkiye bunları hak etmiyor. Türkiye’nin hidro-elektrik için kullanabileceği su kaynaklarının % 65i kullanılmamaktadır. Yine dünyada yaklaşık 10 milyar ton rezerv ile 12. sırada yer alan linyit kömürü yatakları da termik santraller kurulmaması nedeniyle % 60ı atıl durumdadır. Oysa dünyada kömürün enerjide kullanılma oranı % 40 civarındadır. Türkiye’de ise % 23tür. Çevreyi kirletmeyen, bilinen en temiz enerji kaynakları olan güneş, rüzgar ve jeotermal enerji ise çok az kullanılmakta, alternatif enerji kaynağı olarak bile dikkate alınmamaktadır.

Enerji sorununun geleceğin sorunu olduğunu bilen sanayileşmiş ülkeler 50-100 yıllık geleceğe dönük planlar ve projeler geliştirmekte, alternatif enerji kaynaklarına yönelmektedirler. Bilim adamları ve Araştırma-Geliştirme kuruluşları bu amaç için yılda milyonlarca dolar harcayıp nükleer enerji, hidrojen enerjisi, biyo enerji gibi alternatifler üzerinde durmaktadırlar. Dünyadaki değişik kaynaklara yönelmekte, petrol ve doğal gaz üreten ülkelerle işbirliği olanaklarını geliştirmekte, hatta bazılarına zorla sahip olmaktadırlar. Çin Afrika’da Sudan ve Nijerya’da petrol alanlarını kapatmakta, İtalya Kazakistan’daki çeşitli enerji sahalarını kiralamaktadır. Özellikle Çinin son yıllardaki hızlı gelişimi dünyadaki çelik ve petrol fiyatlarını büyük oranda etkilemektedir. Petrol İhraç Eden Ülkeler Birliği (OPEC) üyesi ülkeler ise petro-dolarlarını petrolü sattıkları ülkelerin bankalarında tutmakta, bu kazançlar ülke halkının gelişmesi, güçlenmesi, eğitimi ve yatırımlar için harcanmamakta, yine batılı ülkelerin ekonomilerine katkıda bulunmaya devam etmektedir.

Dünya elektrik enerjisi üretiminin %80i yenilenemeyen kaynaklardan, %19u ise hidrolik kaynaklardan sağlanmakta, rüzgar, güneş, jeotermal, bio-enerji gibi yenilenebilir kaynakların payı ise %1in altında kalmaktadır. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Eylül 2002 verilerine göre dünyada işletmede olan santralların sayısı 442 adet, Nükleer Enerjinin toplam enerjiye oranı %16 düzeyindedir.

Büyük Enerji Projeleri

Ülkemiz son yıllarda dünya çapında enerji projelerine öncülük etmektedir. Üç yılda tamamlanan Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattında hedef başta Azeri petrolü olmak üzere, bölgede üretilecek yıllık yaklaşık 50 milyon ton ham petrolün, Ceyhan üzerinden tankerlerle dünya pazarlarına ulaştırılmasıdır. 1760 kilometrelik bu hattın büyük bir bölümü Türkiye topraklarından geçmektedir. Yaklaşık 3 Milyar 600 Milyon dolara mal olan bu proje ile özellikle Avrupa ülkeleri enerji sorunlarını çözmede oldukça rahatlayacaklar. Projenin, Fransız Total Fina Elf, Japon Inpex ve Amerikan ConocoPhilips firmalarının da katılımıyla Sponsor Grup içerisindeki şirketler ve payları zaman içerisinde değişmiş olup, pay dağılımının son hali aşağıdaki gibi oluşmuştur:

BP EXPLORATION (CASPIAN SEA) LTD.

% 30.10

SOCAR

% 25.00

UNOCAL BTC PIPELINE LTD.

% 8.90

STATOIL BTC CASPIAN AS

% 8.71

TPAO

% 6.53

ENI

% 5.00

TOTALFINAELF

% 5.00

ITOCHU OIL EXPLORATION (AZERBAIJAN) INC.

% 3.40

INPEX

% 2.50

CONOCOPHILLIPS

% 2.50

DELTA-HESS (BTC) LTD.

% 2.36

Bu tablodan görüleceği üzere tek Türk şirketi olan Türkiye Petrolleri A. O. (TPAO)‘nın payı sadece % 6.53tür. En büyük pay ise İngiliz British Petroleum (BP)undur. Boru hattının inşasında ise yine yabancı firmalar ön plandadır. Malzeme tedarikçileri tamamen yabancılar olup Türk firmalarından Tekfen Ceyhan İhraç Terminalini, Tepe Grubu ise Türkiye’deki bölümde bulunan 4 pompa istasyonu ile 1 basınç düşürme istasyonu ihalesini almışlardır. Boru hattının yönetimine ilişkin 40 yıl vadeli anlaşma uyarınca, Türkiye taşıma ücreti olarak yılda 200 milyon dolar kazanacaktır. Herşeye rağmen Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı Projesi Türkiye’nin jeopolitik gücünü sağlamlaştırması yanında, ayrıca Türk Boğazlarındaki aşırı trafik yükünden kaynaklanan geçiş risklerinin en aza indirilmesi açısından da son derece büyük bir öneme sahiptir.

Kerkük-Yumurtalık boru hattı, sürekli tekrarlanan sabotajlar yüzünden ABD’nin Irak’ı işgal ettiği 1990 yılından bu yana geçen zamanın çoğunda atıl kalmış, Irak’ın ihracatı sadece güneydeki Basra limanından yapılabilmiştir. Şu anda ise bu hattın güvenliğini Irak Ordusu üstlenmiş durumdadır.

Türkmen doğal gazının elverişli bir güzergahtan ve herhangi bir kısıtlamaya tabi olmaksızın Türkiyeye ve Avrupa pazarlarına ihracı konusundaki çalışmalar 1991 yılı sonu itibarıyla başlatılmıştır. Boru hattının Türkiye topraklarındaki yapım ve işletimi ise Türk tarafına aittir. 21 Mayıs 1999 tarihinde, Aşkabatta, BOTAŞ ile Türkmenistan Devlet Başkanı nezdinde hidrokarbon kaynaklarının kullanımı konusunda yetkilendirilmiş merci arasında, 16 BCM/Yıl düzeyinde doğal gaz alımına ilişkin Doğal Gaz Alım-Satım Anlaşması imzalanmıştır. 30 yıl süreli söz konusu anlaşmaya göre, gaz teslimatların 2002-2004 döneminde başlaması öngörülmüştür. Doğal Gaz Alım-Satım Anlaşmasına göre, doğal gaz, Türkmenistan’dan Türkiye-Gürcistan sınırında teslim alınacaktır. Ayrıca, doğal gazı taşıyacak ve Türkmenistan’dan başlayarak Gürcistan sınırına ulaşacak boru hattının bu noktaya kadar yaptırılması ve işlettirilmesi sorumluluğu tümüyle Türkmen tarafına aittir.

İran doğalgazını Ankara’ya kadar getirecek doğalgaz boru hattı Haziran 2001 yılında tamamlanmıştır. Bu proje 21. yüzyılda Türkiye’de oluşacak enerji ihtiyacının karşılanması açısından çok önemlidir. Doğalgaz kullanımı sayesinde enerji ve ısınma ihtiyacını gidermek için halen kullanılan kömüre olan bağımlılık azalmış ve böylece hava kirliliği azalarak çevrenin korunması sağlanmıştır.

Doğal gaz ithalinde kaynak çeşitlemesi kapsamında, 1994 yılında Cezayirden sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) alımına başlanmış, bunu 1999 yılında Nijerya ile yapılan alım anlaşması ve spot alımlar izlemiştir.

BOTAŞ, LNG olarak deniz yoluyla taşınan gazı Marmara Ereğli’sinde bulunan ve 685,000 m³/saat enjeksiyon kapasitesine sahip Gazlaştırma Terminalini işletmeye alarak Ana İletim Hattına gaz enjekte etmektedir.

Türkiye’nin Enerji Politikası Ne Olmalıdır?

Türkiye en kısa zamanda kısa, orta ve uzun vadeli stratejiler üretmeli, bir yıl sonrasını bile görmeden sadece sanayileşmiş ülkelerin projelerini uygulayan, onların enerji gereksinimlerini karşılayan bir ülke konumundan kurtulmalıdır.

Alternatif enerji kaynakları üretilmeli ve değerlendirilmeli, özel girişimler ve özellikle üniversiteler bu amaç doğrultusunda desteklenmelidir. Çeşitli kaynaklardan enerji üreten küçük santraller yapılarak ulusal enterkonnekte sisteme bağlanmalıdır. Kendi elektriğini kendisi üreten sanayi kuruluşları ve işletmelere bu amaçla teknik yardım yapılmalıdır.

Dünyada enerji konjonktürü yakından takip edilmeli, özellikle ülkeler arasındaki enerji alış-verişleri ile bölgelerdeki gerilimler ve savaşların enerji sektörü açısından değerlendirmesi uzman kişilerce yapılmalıdır. Bu gelişmelere paralel olarak stratejiler yeniden gözden geçirilmeli, ani fiyat düşme ve yükselmelerinin, arz ve talep dengelerinin oluşturabileceği istikrarsızlıklar göz önüne alınmalıdır. Gerektiğinde ülke ekonomimiz için olumsuzluk içerebilecek gelişmeler ve değişmeler önlenmeli, karşı tedbirler alınmalıdır. Çok uzun vadeli enerji anlaşma ve sözleşmelerinin her zaman için avantajlı olmayabileceği dikkate alınmalıdır.

Enerjide en büyük sorunlardan birisinin de üretilen enerjinin çevreye verdiği zarar olduğu unutulmamalı, bu doğrultuda yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılmasına ağırlık verilmelidir. Rüzgar, güneş, jeotermal ve biyo enerji tercih edilmeli, bu türde girişimlere ve Ar-Ge çalışmalarına destek olunmalıdır. Yine temiz enerji kaynakları olarak kullanılabilecek Bor ve Toryum potansiyelimizin de hammadde olarak enerji dışa bağımlılığımızı ortadan kaldırabilecek bir potansiyel olduğu gerçeği göz ardı edilmemelidir. Bu amaçla ABD ve bazı Avrupa ülkelerinde yapılan Araştırma-Geliştirme çalışmaları izlenmeli, ülkemiz de kendi kaynaklarına dayanan bu enerji alternatifini değerlendirmeli ve benzer çalışmalarda bulunmalıdır. Nükleer enerjinin ülkemiz açısından yarar ve zararları bugün halen tartışılan bir konudur. Kişisel olarak karşı olmakla birlikte ülkemizde özellikle yeri iyi seçilmiş, zararları en aza indirilmiş ve en yeni teknoloji ile kurulabilecek bir Nükleer Enerji Santrali kurulması sadece enerji çeşitliliği açısından ülkemize yararlı olacaktır. Bu konuda daha sonra araştırmalarımı ve karşılaştırmalı örnekleri, dünyanın izlediği Nükleer Enerji konjonktürünü içeren bir yazıyı bilgi ve görüşlerinize sunmaya çalışacağım.

Enerji açığının karşılanmasında acil olarak yeni kaynaklar yaratmak yanında var olan kapasiteyi daha verimli kullanmak için dağıtım şebekesinin rehabilite edilmesi gerekmektedir. Kayıplar, iletim ve dağıtım olarak iki türlüdür. İletim kayıpları uluslararası standartlarda olduğu halde faturalanmamış kayıplar (kaçaklar) dağıtımda önemli bir yüzdeyi oluşturmaktadır. Enerji maliyeti kayıplar en aza indirilerek büyük oranda azaltılabilir.

Enerji tasarrufu bilinci tüketicilerde oluşturulmalı, tasarrufun yanan üç ampulden birini söndürmek şeklinde olmadığı, gerekli şekilde kullanılması gerektiği anlatılmalıdır. Bir ampul söndürmek ya da tasarruf yapıyorum diye karanlıkta oturmak çözüm değildir. Tasarruflu ve uzun süre kullanımlı ampuller, elektriği çok tüketen aletlerin elektriğin az kullanıldığı ve ucuz olduğu saatlerde çalıştırılması, otomobillerde yakıt tüketimini en aza indirecek bakım ayarlarının mutlaka yapılması, ucuz ve doğal kaynakların enerji kullanımında ön plana çıkması sağlanmalıdır. Bu amaçla Lise ve Üniversitelerde yarışmalar açılmalı, halkı bilgilendirecek programlar yapılarak basın ve yayın kuruluşlarında yer almalıdır.

Türkiye’nin değişik bölgelerinde çoğunluğu İngiliz ve Amerikalı firmalarla yapılan maden ve petrol arama anlaşma ve sözleşmeleri gözden geçirilmeli, 49 yıl, 99 yıl gibi çok uzun süreli yapılan anlaşma ve sözleşmeler uluslararası hukuk çerçevesinde iptal edilmelidir. Verimsiz ya da kalitesiz olduğu gerekçesiyle kapatılan kuyular tekrar açılarak araştırılmalı, derin sondaj makineleri ithal edilerek adeta bir petrol denizi üzerinde yüzen ülkemizde TPAO yanında özel sektöre de arama imkan ve teknolojileri getirilmelidir. Cumhuriyet tarihi boyunca sadece 3000 sondaj yapılabilmiş ülkemizde bu sondajların birçoğunun verimli kuyular olduğu ifade edilmektedir. Petrol ülkelerinden örneğin Romanya’nın yılda 8000 sondaj yaptığı göz önüne alındığında sondaj sayısının karşılaştırması daha iyi yapılabilecektir.

Tüketici açısından enerji sorununu ele aldığımızda ise yapılabilecek olanlar en başta enerji birim fiyatının ucuzlatılmasıdır. Bu amaçla rekabeti teşvik edici düzenlemeler getirilebilir. Her aboneye tek bir hat yerine alternatif elektrik hatları bağlanabilir. Ya da üretilen elektrik yine ulusal enterkonnekte sisteme bağlı olarak belirli gün ve saatlerde değişik üreticilerden elektrik satın alınması bir anahtarla ve değişik sayaçlarla sağlanabilir. Temel gıda ve tüketim maddeleri üreten, ülkeye döviz girdisi sağlayan ve uluslararası firmalarla rekabet halindeki ihracat firmalarına belirli koşullarda ucuz elektrik enerjisi, doğal gaz ve akaryakıt verilmesi devletin inisiyatifine bırakılmalıdır.

Enerjide tüketiciyi ilgilendiren bir başka konu da satın alınan enerji türündeki anlaşma ve sözleşmelerin üretici lehine ve tek taraflı olması ya da hiç olmamasıdır. Tüketiciye kaliteli, kesintisiz ve sözleşme koşullarına uygun voltajda, fiyatta ve kalitede ürün satılması, satın alınan elektrik, doğal gaz ve akaryakıtın bazı garanti koşullarını içermesi, tüketici bu ürünlerden herhangi bir nedenle zarar gördüğünde bunun üretici tarafından tazmin edilmesi mutlaka gereklidir. Bu doğrultuda sigorta firmaları devreye girmeli, enerjiyi kontrol eden tüketicinin sahip bulunduğu tüm sistem belirli zaman dilimlerinde kayıp, kaçak ve tehlikelerden arındırılmalıdır. 11.07.2006.

Yılmaz ÖRMECİ

KÖKTÜRKLER

*****************************************************************************************

ÇEVRE FELAKETLERİ

 

 

Petrol yüklü bir tankerin kaza geçirmesinden sonra yüzlerce ton ham petrolün çevreye yayılması sonrası görüntü

Çevre felaketleri doğadaki çeşitli unsurlara ve dolaylı veya dolaysız olarak da ilgili diğer unsurlarına zarar veren ve insan eliyle gerçekleşen felaketlerdir. Doğal kaynaklı felaketlere ise doğal felaketler denir.

Çevre felaketleri

Milyonlarca yıl süren biyolojik süreçlerin sonucunda oluşan doğal hayat içindeki unsurların karşılıklı dengesi ile varlığını korumuştur. Tarih boyunca bazı doğal felaketler (seller, depremler, volkanik patlamalar vs.) olmuşsa da bu felaketler doğa üzerindeki etki gücü ve oluşan durumun tersine dönüşü bakımından sanayileşme ve doğal kaynakların kullanımıyla başlayan süreçte insanoğlu tarafından yapılan suistimallerin yanında çok önemsiz kalmaktadır.

Doğa kendi içinde oluşan felaketleri bir şekilde düzenleyebilmekteyken insanoğlunun eliyle ortaya çıkan felaketler suni bir takım koşullar oluşturduğundan doğa kendi kendini yenileyememekte hatta ozon tabakasının delinmesi, küresel ısınma gibi insanlığı hiç de kolay kolay kurtulamayacağı felaketlerle yüz yüze getirmektedir. Sanayileşme, iktisadi kalkınma ve enerji gibi konularda ülkelerin birbirleriyle kıyasıya rekabet halinde olduğu ve bu rekabetten geri kalan ülkelerin ise ister istemez diğer ülkelere karşı zayıf konuma düştüğü günümüzde çevre felaketlerine de gelişmenin gözardı edilebilecek yan etkileri gözüyle bakılmakta ve bu felaketler Medyaya da ancak büyük ölçüde ve ani ölümler olduğunda yansımaktadır. Oysa Küresel ısınma gibi çevre felaketleri yüzlerce yıl sonra değil aynı nesil içinde bile gözle görülebilecek sıcaklık, kuraklık, kıtlık vs. etkilerini beraberinde getirmektedir.

Küresel Çevre Felaket ve Tehditleri

Küresel Isınma : II. Dünya Savaşı sonrasında dünya nüfusu 2 kat, buna karşılık enerji kullanımı 4 kat artmıştır. 1958 yılında atmosferdeki 315 ppm/m3 karbondioksit oranı 2004te 379 ppm/m3 olmuştur. ABD dünya nüfusunun %4üne sahipken karbondioksit üretiminin %25ini gerçekleştirmektedir. The Observer gazetesinin Şubat 2004te yayımladığı Pentagona ait Küresel Isınma Raporuna göre önümüzdeki 20 yıl içerisinde Avrupa’da birçok kıyı kenti sular altında kalacaktır. Guardian gazetesinde 2004 yılında yer alan küresel ısınma haritasına göre bundan en az etkilenen bölgeler Türkiye ve Ortadoğu ile kıyı kesimleri hariç Kuzey Afrika’dır. Bununla birlikte Türkiye meteoroloji kurumunun verilerine göre Türkiye’de 2007 yılı yaz dönemi sıcaklıkları bakımından son 78 yılın en sıcak yazı yaşanmaktadır.

Endüstriyel ve Zirai felaketler

  • Bhopal felaketi (1984)
  • ABDde The Dust Bowl ( 1934-1939)
  • Japonya, Minamata’daki Cıva zehirlenmesi.
  • Itai-itai felaketi, Japonya’da Kadmiyum zehirlenmesi
  • Papua Yeni Gine’de mayınlama işleminden ötürü Ok Tedi nehir sisteminde hasar.
  • Destruction of the old growth forests
  • EPA Superfund sites in the United States
  • AZF Toulouse kimyasal fabrikasında patlama(2001)
  • 2005 Jilin kimyasal tesisinde patlama
  • Love Canal Toksik atık bölgesi
  • Alamosa Nehrine Summitville maden ocağından siyanür, ağır metaller ve asit karışması sonucu 17 millik alandaki tüm deniz yaşamının yok olması.
  • California Dunsmuir yakınlarındaki Sacramento Nehrine 20.000 galon miktarında ölümcül kimyasallar (metam sodyum, tradename Vapam) karışması sonucu 38 millik alandaki deniz yaşamının yok olması.

Nükleer felaketler

Nagasaki kentinin, 1945 yılında atom bombası atılmadan önceki ve atıldıktan sonraki hali.

  • Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan atom bombaları
  • Çernobil kazası
  • İngiltere’de Windscale reaktör çekirdeği tutuştu. Özellikle

İyodin-131in kazanın olduğu merkezden 150 kmlik yarıçaplı daire içinde et ve süte karıştığı görüldü. (1967)

  • Three Mile Island ABD-Pennsylvania-Harrisburgda Three Miles Island kazası olarak bilinen kazada çekirdek erimesi sonucu iyot 131 kaçağı oldu. (1979)
  • Japonyada Tokaimura Nükleer Santral kazası sonucu

49 işçi yüksek radyasyon aldıkları nedeniyle tedavi altına alındı. Santral civarında yaşayan 310 bin kişi evlerinden dışarı çıkarılmadı, 10 kilometrelik bölge yasak ilan edildi. (1999)

Petrol sızıntısı

Exxon Valdez

  • Amoco Cadiz :Tarihteki 5.büyük petrol sızıntısına The Amoco Cadiz adlı süper tanker yol açmıştır. 16 Mart 1978degeminin taşıdığı 1.619.048 varil petrol Brittany sahillerine akmış ve 76 sahil tümüyle petrole bulanmıştır.
  • Exxon Valdez : Exxon Valdez Şirketinin petrol tankeri Exxon Valdezden 24 Mart 1898 günü yaklaşık 11-30 milyon galon (50.000-150.000m³) petrol denize boşalmıştır
  • Prestige petrol sızıntısı İspanyanın kuzeybatısındaki Galiçyada 13 Kasım 2002 tarihinde Yunan bandıralı Prestige gemisinden denize kimi kaynaklara göre 63,000 ton petrol akmıştır.

Gittikçe küçülen Aral gölünün bir gemiyi 150 kilometre uzaklıkta çölün ortasında bırakışı.

  • Al-Hawizeh bataklığının kuruması
  • Amerikan Bizonlarının sayısının düşmesi
  • Ozon tabakasının delinmesi
  • Sömürgeleştirme faaliyeti sırasında yerli halkın ölümüne yol açan bulaşıcı hastalıkların bilinçli bir şekilde yayılması.
  • Nil levreğinin Afrikadaki Viktorya Gölüne bırakılmasıyla yerli balık türlerinin kırılması
  • Aral gölünü besleyen ırmaklar barajlar ile kesildikten sonra Aral gölü küçülmeye başlamıştır.

 

KÖKTÜRKLER akademisi

**************************************************************************************

KÜRESEL ISINMA NEDİR? KÜRESEL ISINMANIN SEBEBİ NEDİR?

İnsanlar tarafından atmosfere salınan gazların sera etkisi yaratması sonucunda dünya yüzeyinde sıcaklığın artmasına küresel ısınma deniyor. Daha ayrıntılı açıklamak gerekirse dünyanın yüzeyi güneş ışınları tarafından ısıtılıyor.

Dünya bu ışınları tekrar atmosfere yansıtıyor ama bazı ışınlar su buharı, karbondioksit ve metan gazının dünyanın üzerinde oluşturduğu doğal bir örtü tarafından tutuluyor. Bu da yeryüzünün yeterince sıcak kalmasını sağlıyor. Ama son dönemlerde fosil yakıtların yakılması, ormansızlaşma, hızlı nüfus artışı ve toplumlardaki tüketim eğiliminin artması gibi nedenlerle karbondioksit, metan ve diazot monoksit gazların atmosferdeki yığılması artış gösterdi. Bilimadamlarına göre işte bu artış küresel ısınmaya neden oluyor. 1860tan günümüze kadar tutulan kayıtlar, ortalama küresel sıcaklığın 0.5 ila 0.8 derece kadar artığını gösteriyor.

     Bilimadamları son 50 yıldaki sıcaklık artışının insan hayatı üzerinde farkedilebilir etkileri olduğu görüşünde.

Üstelik artık geri dönüşü olmayan bir noktaya yaklaşılıyor.

Hiçbir önlem alınmazsa bu yüzyıl sonunda küresel sıcaklığın ortalama 2 derece artacağı tahmin ediliyor.

2007nin de dünya genelinde kayıtların tutulmaya başlandığı son 150 yıllık dönem içinde en sıcak yıl olabileceği öngörüsü var.

Peki bu sıcaklık artışı yani küresel ısınma nelere yol açıyor, hayatımızı nasıl etkiliyor?

Dünya iklim sisteminde değişikliklere neden olan küresel ısınmanın etkileri en yüksek zirvelerden, okyanus derinliklerine, ekvatordan kutuplara kadar dünyanın her yerinde hissediliyor.

Kutuplardaki buzullar eriyor, deniz suyu seviyesi yükseliyor ve kıyı kesimlerde toprak kayıpları artıyor.Örneğin 1960ların sonlarından bu yana Kuzey Yarıkürede kar örtüsünde yüzde 10luk bir azalma oldu. 20inci yüzyıl boyunca deniz seviyelerinde de 10-25 cm arasında bir artış olduğu saptandı.

Küresel ısınmaya bağlı olarak dünyanın bazı bölgelerinde kasırgalar, seller ve taşkınların şiddeti ve sıklığı artarken bazı bölgelerde uzun süreli, şiddetli kuraklıklar ve çölleşme etkili oluyor.

Kışın sıcaklıklar artıyor, ilk bahar erken geliyor, sonbahar gecikiyor, hayvanların göç dönemleri değişiyor. Yani iklimler değişiyor.

İşte bu değişikliklere dayanamayan bitki ve hayvan türleri de ya azalıyor ya da tamamen yok oluyor.

Küresel ısınma insan sağlını da doğrudan etkiliyor

Bilimadamları, iklim değişikliklerinin kalp, solunum yolu, bulaşıcı, alerjik ve bazı diğer hastalıkları tetikleyebileceği görüşünde.

Biz neler yapabiliriz ? sorusunun cevabı, Neler yapabiliriz ? başlıklı içeriğimizde. Ayrıca Yapmamız Gerekenler başlığına da bakabilirsiniz.

Küresel Isınmanın Nedenleri: Hava koşullarının uzun bir zaman kesiti içinde ortalama durumu iklim olarak tanımlanır. Dünya son bir milyar yıl içinde yaklaşık ikiyüzelli milyon yıl süren sıcak dönemler ve bunların ardından gelen dört büyük soğuk dönem geçirmiştir. Dünya yaklaşık elli milyon yıl önce soğuk bir döneme daha girmiş, bu dönemde yüzbin yılda bir on bin yıl süreyle görülen sıcak dönemlerin haricinde soğuma eğilimi göstermiştir. Şu an bu sıcak dönemlerden biri yaşanmaktadır. Dört bin yıl önce başlayan sıcaklık düşüşleri sonucunda Dünyanın soğuma eğiliminin artması beklenmekteydi fakat bu artış son yüzelli yıldır gerçekleşmemiştir.

Güneş gibi doğal etkenlerle büyüyen bu artışın nedeni, özellikle son dönemlerde, büyük ölçüde insan kaynaklı olan sera etkisiyle oluşan küresel ısınmadır.

küresel ısınmanın sebepleri:

Doğal Nedenler :

Güneşin Etkisi:

ESA bilim adamlarından Paal Brekke; iklim bilimcilerinin uzun süredir Güneş beneklerinin 11 yıllık döngüsel hareketini ve Güneşin yüzyıllık süreçler içinde parlaklık değişimini incelediklerini belirtmiştir. Bunun sonucunda Güneşin manyetik alanı ve protonlar ile elektronlar biçiminde ortaya çıkan güneş rüzgarının, Güneş sisteminde kozmik ışımalara karşı bir kalkan görevinde olduğu açıklanmaktadır. Güneşin değişken aktivitesiyle zayıflayabilen bu kalkan, kozmik ışımaları geçirmektedir. Kozmik ışımaların fazla olması bulutlanmayı arttırmakta, Güneşten gelen radyasyon oranını değiştirerek küresel sıcaklık artışına neden olmaktadır.

Güneşten gelen ultraviyole ışınım aynı zamanda kimyasal reaksiyonların oluştuğu (ve dolayısıyla atmosferin tamamını etkileyen) ozon tabakası üzerinde değişikliğe yol açacaktır.

Dünyanın Presizyon Hareketi:

1930 yılında Sırp bilim adamı Milutin MİLANKOVİÇ Dünyanın Güneş çevresindeki yörüngesinin her doksanbeş bin yılda biraz daha basıklaştığını göstermiştir. Bunun dışında her kırkbir bin yılda Dünyanın ekseninde doğrusal bir kayma ve her yirmi üç bin yılda dairesel bir sapma bulunduğunu belirtmiştir. Günümüz bilim adamlarının bir çoğu Dünyanın bu hareketlerinden dolayı zaman zaman soğuk dönemler yaşadığını ve bu soğuk dönemler içindeyse yüz bin yıllık periyotlarda on bin yıl süreyle sıcak dönemler geçirdiğini bildirmektedir. Bu da Dünyanın doğal ısınmasının bir nedenini oluşturmaktadır.

El Ninonun Etkisi:

Güney salınımı sıcak olayı olararak tanımlanabilecek El Niño hareketi, 1990-1998 yıllarında tropikal doğu Pasifik Okyanusunda deniz yüzeyi sıcaklıklarının normalden 2-5º daha yüksek olmasına neden olmuştur. Özellikle 1997 ve 1998 yıllarındaki rekor düzeyde yüzey sıcaklıklarının oluşmasında, 1997-1998 kuvvetli El Niño olaylarının etkisinin önemli olduğu kabul edilmektedir. 1998deki çok kuvvetli El Niño bu yılın küresel rekor ısınmasına katkıda bulunan ana etmen olarak değerlendirilebilir.

Yapay nedenler :

Fosil Yakıtlar:

Kömür, petrol ve doğalgaz dünyanın bugünkü enerji ihtiyacının yaklaşık %75lik bölümünü sağlamaktadır. Yapılarında karbon ve hidrojen elementlerini bulunduran bu fosil yakıtlar, uzun süreçler içerisinde oluşmakta fakat çok çabuk tüketilmektedir. Dünyanın belirli bölgelerinde toplanmış bu yakıtların günümüz teknolojisiyle ¾ünün yarısının çıkarılması imkansız; diğer yarısının ise çıkarılması teknik olarak çok pahalıdır. Bu da fosil yakıtları yenilenemeyen ve sınırlı yakıtlar sınıfına sokmaktadır.

Sera gazları:

Sera Gazları Oluşumu:

Güneşten gelen ışınların bir bölümü ozon tabakası ve atmosferdeki gazlar tarafından soğurulur. Bir kısmı litosferden, bir kısmı ise bulutlardan geriye yansır. Yeryüzüne ulaşan ışınlar geriye dönerken atmosferdeki su buharı ve diğer gazlar tarafından tutularak Dünyayı ısıtmakta olduğundan yüzey ve troposfer, olması gerekenden daha sıcak olur. Bu olay, Güneş ışınlarıyla ısınan ama içindeki ısıyı dışarıya bırakmayan seraları andırır; bu nedenle de doğal sera etkisi olarak adlandırılır

sera etkisinin Önemi:

Sera etkisi doğal olarak oluşmakta ve iklim üzerinde önemli rol oynamaktadır. Endüstri devrimi ile birlikte, özellikle 2. Dünya Savaşından sonra, insan aktivitesi sera gazlarının miktarını her geçen yıl arttırarak yüksek oranlara ulaştırmıştır.

Bu etkinin yokluğunda Dünyanın ortalama sıcaklığının -18ºC olacağı belirtilmektedir. Ancak yaşamsal etkisi olan sera gazlarının miktarının normalin üzerine çıkması ve bu artışın sürmesi de Dünyanın iklimsel dengelerinin bozulmasına neden olmaktadır.

Bu doğal etkiyi arttıran karbondioksit, metan, su buharı, azotoksit ve kloroflorokarbonlar sera gazları olarak adlandırılmaktadır. Ozon tabakasının incelmesi de başka bir etkendir.

Sera Gazları : Karbondioksit (CO2):

Dünyanın ısınmasında önemli bir rolü olan CO2, Güneş ışınlarının yeryüzüne ulaşması sırasında bu ışınlara karşı geçirgendir. Böylece yeryüzüne çarpıp yansıdıklarında onları soğurur.

CO2in atmosferdeki kosantrasyonu 18. ve 19. yüzyıllarda 280-290 ppm arasında iken fosil yakıtların kullanılması sonucunda günümüzde yaklaşık 350 ppme kadar çıkmıştır. Yapılan ölçümlere göre atmosferdeki CO2 miktarı 1958den itibaren %9 artmış ve günümüzdeki artış miktarı yıllık 1 ppm olarak hesaplanmıştır.

Dünyada enerji kullanımı sürekli arttığından, kullanılmakta olan teknoloji kısa dönemde değişse bile, karbondioksit artışının durdurulması olası görülmemektedir.

Sera Gazları: Metan (CH4):

Oranı binlerce yıldan beri değişmemiş olan metan gazı, son birkaç yüzyılda iki katına çıkmış ve 1950den beri de her yıl %1 artmıştır. Yapılan son ölçümlerde ise metan seviyesinin 1,7 ppme vardığı görülmüştür. Bu değişiklik CO2 seviyesindeki artışa göre az olsa da, metanın CO2den 21 kat daha kalıcı olması nedeniyle en az CO2 kadar dünyamızı etkilemektedir.

Amerika ve birçok batı ülkesinde çöplüklerin büyük yer kaplaması sorun yaratmaktadır. Organik çöplerden pek çoğu ayrışarak büyük miktarda metan salgılamakta, bu gaz da özellikle iyi havalandırması olmayan ve kontrol altında tutulmayan eski çöplüklerde patlamalara ve içten yanmalara neden olmaktadır. Daha da önemlisi atmosfere salınan metan oranı artmakta ve bunun sonucu olarak da sera etkisi tehlikeli boyutlara varmaktadır.

Sera Gazları: Azotoksit ve Su Buharı:

Azot ve oksijen 250ºC sıcaklıkta kimyasal reaksiyona giren azotoksitleri meydana getirir. Azotoksit, tarımsal ve endüstriyel etkinlikler ve katı atıklar ile fosil yakıtların yanması sırasında oluşur. Arabaların egzosundan da çıkmakta olan bu gaz, çevre kirlenmesine neden olmaktadır.

Sera etkisine yol açan gazlardan en önemlilerinden biri de su buharıdır. Fakat troposferdeki yoğunluğunda etkili olan insan kaynakları değil iklim sistemidir. Küresel ısınmayla artan su buharı iklim değişimlerine yol açacaktır.

Sera Gazları: Kloroflorokarbonlar (CFCs):

CFCler klorin, flüorin, karbon ve çoğunlukla da hidrojenin karışımından oluşur. Bu gazların çoğunluğu 1950lerin ürünü olup günümüzde buzdolaplarında, klimalarda, spreylerde, yangın söndürücülerde ve plastik üretiminde kullanılmaktadır. Bilimadamları bu gazların ozonu yok ederek önemli iklim ve hava değişikliklerine neden olduklarını kanıtlamışlardır. Bu gazlar; DDT, Dioksin, Cıva, Kurşun, Vinilklorid, PCBler, Kükürtdioksit, Sodyumnitrat ve Polimerlerdir.

Sera Gazları: Kloroflorokarbonlar (CFCs):

1- DDT: 1940-1950 yılları arasında dünya çapında tarım alanlarındaki böcekleri zehirlemek için kullanılmıştır. Kimyasal adı diklorodifeniltrikloroetandır. Klorin içeren bu gazın insan dahil diğer canlılar için de öldürücü olduğu fark edildikten sonra üretimden kaldırılmıştır.

2- Dioksin: 100ün üstünde çeşidi vardır. Bitkilerin ve böceklerin tahribatı için kullanılır. Çoğu çeşidi çok tehlikelidir; kansere ve daha birçok hastalığa neden olmaktadır.

3- Cıva: Cıvanın en önemli özelliği diğer elementler gibi çözünmemesidir. 1950-1960 yılları arasında etkisini önemli ölçüde göstermiş, Japonyada birkaç yüz balıkçının ölümüne neden olmuştur. Bir ara kozmetik ürünlerinde kullanılmışsa da daha sonra son derece zehirli olduğu anlaşılıp vazgeçilmiştir.

4- Kurşun: Günümüzde kalemlerin içinde grafit olarak kullanılmaktadır. Vücudun içine girdiği takdirde çok zehirleyicidir; sinir sistemini çökertip beyne hasar verir.

5- Vinilklorid: PVC yani polyvinyl chloride elde etmek için kullanılan bir gaz karışımıdır. Solunduğunda toksik etkilidir.

6- PCBler: PCB, İngilizce bir terim olan polychlorinated biphenyls ten gelmektedir. Bu endüstriyel kimyasal toksik ilk olarak 1929da kullanılmaya başlanmış ve 100ün üstünde çeşidi olduğu tespit edilmiştir. Bunlar büyük santrallerdeki elektrik transformatörlerinin yalıtımında, birçok elektrikli ev aletlerinde aynı zamanda boya ve yapıştırıcıların esneklik kazanmasında kullanılmaktadır. Bunun yanında kansere yol açtığı bilinmektedir.

7- Sodyumnitrat: Füme edilmiş balık, et ve diğer bazı yiyecekleri korumak için kullanılan bir çeşit tuzdur. Vücuda girdiğinde kansere yol açtığı bilinmektedir.

8- Kükürtdioksit (SO2): Bu gaz sülfürün, yağın, çeşitli doğal gazların ve kömürle petrol gibi fosil yakıtların yanması sonucu açığa çıkar. Kükürtdioksit ve azotoksidin birbiriyle reaksiyonu sonucunda asit yağmurlarını oluşturan sülfürürik asit (H2SO4) oluşur.

9- Polimerler: Doğal ve sentetik çeşitleri bulunmaktadır. Doğal olanları protein ve nişasta içerirler. Sentetik olanlarıysa plastik ürünlerinde ve el yapımı kumaşlarda bulunup naylon, teflon, polyester, spandeks, stirofoam gibi adlar alırlar.

Sera Gazları: Ozon:Ozon tabakasının incelmesi Küresel Isınmayı dolaylı yoldan arttırmaktadır. USNASın 1979da yayınladığı raporda, ozon tabakasında %5 - %10 arasında bir azalma olduğu gözlemlendiği öne sürülmüştür.

Oysa bundan bir yıl önce Kasım 1978de uzaya fırlatılan Nimbus-7 uydusundan alınan verilere göre toplam atmosferik ozon seviyesi 1979-1991 yılları arasında orta enlemlerde %3-%5, yukarı enlemlerde %6 ila %8 arasında azalmıştır (Gleason 1993). 1992 yılında Antartikadaki Ozon seviyesi ise 1979daki seviyenin %50sine inmiştir. 1950 ve 60lı yıllardaki ozon kalınlığı da 1990lı yıllardan sonra 1/3üne kadar inmiştir. The National Research Councilın 1982 Mart raporuna göre CFC salınımı bu şekilde devam ederse 21. yynin sonunda stratosferdeki ozon miktarı %5 ile %10 arasında bir değerde azalacaktır.

Sera Gazlarının Bilinen ve Olası Etkileri:Dünyanın sıcaklığı sanayi devriminden bu yana 0,45ºC artmıştır. Bunun esas nedeni fosil yakıtların yanması sonucu açığa çıkan CO2 ve diğer sera gazlarıdır. Artan nüfus ve büyüyen ekonominin enerji gereksinimleri de fazlalaşmaktadır. Bu gereksinimin karşılanması ise fosil yakıt tüketiminin artmasına ve atmosferdeki CO2 miktarının büyük ölçüde çoğalmasına neden olmaktadır. Sıcaklık artışının olası etkileri teoriler biçiminde incelenmektedir.

Şehirlerin Isı Adası Etkisi:Güneşli ve sıcak günlerde, yoğun nüfuslu ve yüksek binaların sıklıkla görüldüğü kentsel bölgelerin çevrelerine göre daha sıcak olmaları, şehirlerin ısı adası etkisini oluşturur. Bu asfaltlanmış alanlar,bitki topluluklarının köreltilmiş olduğu bölgeler ve siyah yüzeyler ısı adası etkisinin başlıca nedenleridir.

Kentleşmiş alanlarda hava dolaşımının yapılaşmanın artışıyla engellenmesi ve doğal iklim ortamının bozulması yerel bir ısınmaya yol açar. Bu tür yerel ısınmalar da küresel ısınmayı arttırıcı etkidedir.

Şehir planlamasında ve bina yapımında güneş ile yapı arasındaki ilişkinin iyi ayarlanması ısı adası etkisini engelleyecektir.

Örnek Şehirler:Detroit (USA), Los Angeles (USA) ,Hong Kong (ÇİN)...

Smog:Havaya salınan fazla miktardaki gazlar, atmosferdeki havayı yoğunlaştırır, gaz tabakasını kalınlaştırır. Bu yüzden gelen güneş ışınları daha fazla emilir, daha az yansıtılır ve yapay bir sera etkisi oluşur. Gazlar, özellikle büyük şehirlerde, Hava Yoğunluğu (Smog) oluşturarak etkili olmaktadır.

Smog oluşumunun bulunduğu yerleşim yerlerinde yaşayan insanlarda

- Akciğer ağrıları

- Hırıltı

- Öksürük

- Baş ağrısı

- Akciğer iltihapları görülür.

Sera Gazlarının Bilinen ve Olası Etkileri:

Kuraklık ve seller: Sera etkisi çeşitli iklim değişikliklerine yol açacaktır. Önlem alınmadığı takdirde bazı doğa olaylarının olumsuz etkileri çok büyük boyutlara ulaşacaktır.

Güç üretiminde azalma: Elektrik güç santrallerinin tamamı suya ihtiyaç duymaktadır. Sıcak geçen yıllarda elektrik istemi artacak fakat su miktarının azalmasından dolayı elektrik üretimi düşecektir. Bu da devlet ve halklara ekonomik sıkıntılar yaşatacak, çeşitli sorunlara neden olacaktır.

Nehir ulaşımında problemler: Sıcaklık artışına bağlı olarak nehir sularının alçalması, suyolu ticaretine engel oluşturup ulaşım giderlerini arttırmaktadır.

KÖKTÜRKLER AKADEMİSİ

 

*********************************************************************

KÜRESEL ISINMA-ANALİZ

1856-2004 arası küresel ortalama yüzey sıcaklığı

Küresel ısınma, dünya atmosferi ve okyanuslarının ortalama sıcaklıklarında belirlenen artış için kullanılan bir terimdir. Bu olay son 50 yıldır iyice saptanabilir duruma gelmiş ve önem kazanmıştır.

Dünyanın atmosfere yakın yüzeyinin ortalama sıcaklığı 20. yüzyılda 0.6 (± 0.2) °C artmıştır. İklim değişimi üzerindeki yaygın bilimsel görüş, son 50 yılda sıcaklık artışının insan hayatı üzerinde fark edilebilir etkiler oluşturduğu yönündedir [1].

Küresel ısınmaya, atmosferde artan sera gazlarının neden olduğu düşünülmektedir. Karbondioksit, su buharı, metan gibi bazı gazların, güneşten gelen radyasyonun bir yandan dış uzaya yansımasını önleyerek ve diğer yandan da bu radyasyondaki ısıyı soğurarak yerkürenin fazlaca ısınmasına yol açtığı ileri sürülmektedir.

Su buharı, diğer sera gazlarından farklı olarak güneşten gelen radyasyonun şiddetine ve gezegenin ortalama ısısına göre sabit olan bağlı bir değişkendir. Dolayısıyla küresel ısınma konusunda pasif etkiye sahiptir. Ancak diğer sera gazları, yer yer bağımsız değişken olarak küresel ısınma üzerinde aktif bir etki yaratabilirler. Örneğin karbondioksit, yoğun volkanik etkinlik sonucu ya da insanlar tarafından fosil yakıtların yakılmasıyla yoğun olarak atmosfere salınabilir. Bu durum, gezegenin ortalama ısısından bağımsız olarak ortaya çıkabilen ve ortalama ısının artması sonucunu doğuran bir etken olarak işlev görür.

Bugün için bilim çevrelerinde küresel ısınmadan başat rolün atmosferde karbondioksit oranının artmasına bağlanmaktadır. Her ne kadar atmosferdeki karbondioksit,

  • yeşil bitkilerin fotosentez olayında,
  • karbondioksitin litosfer yüzeyinde suda çözünmesiyle,

atmosferden çekilmekte ise de, bu mekanizmaların kapasitesinin üzerinde karbondioksit salınımı, gezegen üzerinde sera etkisi yaratmaktadır.

Su buharı dışındaki sera gazları dolayısıyla gezegen yüzeyindeki ortalama ısının artması, buharlaşmanın artmasına yol açacaktır. Bu ise atmosferde daha fazla su buharı, yani bulut oluşmasına yol açar. Bulutlar, güneşten gelen radyasyonun bir bölümünü dış uzaya yansıtırken bir bölümünü soğurarak ısınırlar, bir bölümünü de yeryüzüne geçirirler. Litosfer ve hidrosfere ulaşan bu radyasyonun da bir bölümü soğurularak ısınmaya yol açarken bir bölümü dış uzaya yansır. Dış uzaya yansıyan radyasyon yeniden bulut kütlesi ile karşılaştığında, aynı olaylar yaşanır, yansıtılır, soğurulur, dış uzaya kaçar.

Bu mekanizma, su buharı dışındaki sera gazlarının atmosferde artması sonucu bulutların sera etkisini artırmakta, küresel ısınmaya yeni bir katkıya yol açmaktadır.

Etkileri

Laguna San Rafaeldeki buzulun, küresel ısınma sonucu 1990 ile 2000 yılları arasındaki geri çekilişin, karşılaştırmalı uydu görüntüleri.

  1. Dünya Savaşı sonrasında dünya nüfusu 2 kat, buna karşılık enerji kullanımı 4 kat artmıştır. 1958 yılında atmosferdeki 315 ppm/m³ karbondioksit oranı 2004te 379 ppm/m³ olmuştur. ABD dünya nüfusunun %4üne sahipken karbondioksit üretiminin %25ini gerçekleştirmektedir.

Olası Çözümler

The Observer gazetesinin Şubat 2004te yayımladığı Pentagona ait Küresel Isınma Raporuna göre önümüzdeki yirmi yıl içerisinde Avrupada birçok kıyı kenti sular altında kalacaktır. Guardian gazetesinde 2004 yılında yer alan küresel ısınma haritasına göre bundan en az etkilenen bölgeler Türkiye ve Ortadoğu ile kıyı kesimleri hariç Kuzey Afrikadır. Küresel ısınmanın önlenmesi için bazı çareler olarak şunlar sıralanabilir:

  • Her yere ağaçlar dikilmelidir.
  • Teknolojik aletler dünyaya zarar vermeyecek şekilde yenilenmelidir.
  • Yeni teknolojik aletler dünyaya zarar vermeyecek şekilde yapılmalıdır.
  • Dünyaya zarar verenler en ağır şekilde cezalandırılmalıdır.
  • Kentleşme durdurulmalıdır.
  • Köy benzeri şehirler kurulmalıdır.
  • Sanayi, dünyaya zarar vermeyecek şekilde yapılmalıdır.
  • Arabalar vb. buhar gücüyle veya güneş enerjisiyle çalışanlarının da üretilmesi gerekmektedir.
  • Düşük enerji tüketen aletler kullanılmalıdır.
  • İsraf yapılmamalıdır (su,elektrik vb.)
  • Çevremizi temiz tutmalıyız

Dünyanın ısınma tarihçesi

 

 

İki bin yıl boyunca onar yıllık dilimlerin ortalamaları alınarak, farklı yapılandırmalarla saptanmış yüzey sıcaklıkları

Ölçümlere göre 1860-1900 yılları arasında, denizde ve karadaki küresel sıcaklık her ikisinde de 0,75 °C yükseldi.[2][3] 1979dan beri kara sıcaklığı deniz sıcaklığının iki katı hızla yükseldi(0.13 °C/onyıl karşın 0.25 °C/onyıl).[4] Uydudan yapılan sıcaklık ölçümlerine göre alt troposferdeki sıcaklık 1979dan beri, her on yıllık dilimde, 0.12 ile 0.22 °C arasında yükselmiştir. Sıcaklıkların, 1850den önceki 1000 ile 2000 yıllık dönemler boyunca, Ortaçağ Ilıman Dönem ve Küçük Buz Çağı gibi kısmi dalgalanmalar dışında, nispeten kararlı bir seyir izlediğine inanılmaktadır.

NASAnın hesaplamalarına göre, güvenilir ölçümlerin yapılabildiği 1800lerden beri 2005 yılı, 1998i geçerek, en sıcak yıl olmuştur. Dünya Meteoroloji Organizasyonu ve BK İklim Araştırma Biriminin hesaplamalarına göre ise 2005, 1998 yılının ardından hala ikinci sıradadır.[5][6]

Nedenleri

İklim sistemi içsel ve insani etkiler, güneş hareketleri ve sera gazları, vb. nedenlerden etkilenmektedir. İklimbilimciler (klimatolog) küresel ısınma konusunda hem fikirdirler. Bu değişimin detaylı nedenleri açık bir araştırma alanıdır ama bilimsel çoğunluk sera gazlarının son zamanlardaki sıcaklık artışının başlıca nedeni olduğunu belirtmektedir.

Atmosferdeki karbondioksit (CO2) ve metan (CH4) oranlarındaki artış dünya yüzeyinin sıcaklığını yükseltmektedir. CO2 oranındaki artış dünyanın yüzeyini ısıtmakta ve kutuplara yakın buzların erimesine yol açmaktadır. Buzlar eridikçe yerlerini kara veya sular almaktadır. Kara ve suların buza oranla daha az yansıtıcı olması güneş ışınımı emilimini arttırmakta ve dolayısıyla buzullarda daha fazla erimeye yol açmaktadır.

Şubat 2007 tarihli BM Raporu]

Konu ile ilgili Birleşmiş Milletler raporu, Fransanın başkenti Pariste yapılan Hükümetlerarası İklim Değişiklikleri Panelinde açıklanmıştır.[7] Raporda küresel sıcaklık artışının olası etkileri aşağıdaki biçimde özetlenmektedir.

  • +2 derece: Su sıkıntısı başlayacak

Kuzey Amerikada kum fırtınaları tarımı yok edecek. Deniz seviyeleri yükselecek. Peruda 10 milyon kişi su sıkıntısı çekecek. Mercan kayalıkları yok olacak. Gezegendeki canlı türlerinin yüzde 30u yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak.

  • + 5 derece: Denizler 5 m. yükselecek

Deniz seviyesi ortalaması 70 metre olacak. Dünyanın yiyecek stokları tükenecek.

  • + 6 derece: Göçler başlayacak

Yüz milyonlarca insan uygun iklim koşullarında yaşamak umuduyla göç yollarına düşecek.

Gelişmiş ülkelerin kayıtsızlığı

Küresel ısınma sayesinde” erimeye başlayan buzullar bu güne kadar geçilmez sanılan deniz yollarını ve kara parçalarını ulaşıma açıyor ve bu kuzey yarım kürenin zengin ülkeleri için çok iyi bir haber.

Madenler ve petrol

Öncelikle Kanada ve Rusya, bir ölçüde de ABD ve Danimarka şimdiye kadar -50°ye varan aşırı soğuklar nedeniyle kullanamadıkları bir kaç milyon kilometre karelik alanı kullanıma açıyorlar. Altın, gümüş, petrol, doğal gaz, kurşun, elmas, çinko kaynayan bu bölgenin yeraltı zenginlikleri Kuzey Kutbuna kıyısı olan ülkeler için son derecede önemli bir gelir kaynağı olacak. Birçok maden için dünya rezervlerinin üçte birinin bu bölgede bulunduğunu söyleyebiliriz. Meselâ Rusyanın Sibiryadaki kömür, petrol ve doğal gaz yatakları enerji karşılığı olarak dünya rezervlerinin %30unu teşkil ediyor.

Strateji

Panama Kanalı ABD deniz kuvvetlerinin ve Amerikan ticaret filosunun yumuşak karnı. Bu kanalın işlemesine mani olabilecek bir deniz kazası veya terörist saldırı hem deniz kuvvetlerinin ikiye bölünmesine hem de iki okyanus arasındaki ticaretin kilitlenmesine yol açabilir. Ayrıca Panama Kanalının genişliği (ya da darlığı) Nimitz sınıfı uçak gemilerinin bu su yolunu kullanmasına engel. Gene aynı sebeple panamax denen boyutlardaki ticaret gemileri ile taşımacılık yapmak zorunda ABD ile ticaret yapan ülkeler. Panamax gemiler sadece 4500 konteynır taşırken post-panamax denen gemiler 12 bin konteynır taşıyarak maliyeti düşürebiliyorlar.

Kısalan ticaret yolları

Batı Avrupa, Doğu Asya ve Kuzey Amerika limanları birbirlerine yaklaşacak eriyen buzlar sayesinde”. Yaklaşık 5000 ilâ 15 000 km kadar.

3000-4000 konteynır taşıyabilen bir yük gemisinin günlük maliyetinin 10 bin dolar olduğunu dikkate alınırsa bu çok önemli bir kazançtır•

Dış bağlantılar

  • Küresel Isınmaya Karşı İzleyici Kalmayalım
  • Küresel Isınmanın Sonuçları
  • Cnn Türk Küresel Isınma Dosyası
  • Greenpeace Küresel Isınma Bölümü
  • Küresel Eylem Grubu web sitesi
  • Doğal Hayatı Koruma Vakfı Türkiye
  • Küresel ısınma hakkında bilgiler ve forum
  • Küresel Isınma - Global Warner
  • Türkiye Yeşilleri
  • Küresel Isınma ve Etkileri
  • Tema Vakfı Küresel Isınma
  • Küresel Isınma: Gerçekler ve Belirsizlikler

Hava Durumu

Yağışlar

Dolu, Kar, Yağmur, Çisenti, Kırkikindi, Konveksiyonel, Sulusepken, Çiğ, Kırağı

Mevsimler

İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Kış

İklimler

Akdeniz, Karadeniz, Karasal, Ilıman, Marmara, Soğuk,Çöl, Sıcak, Muson

Rüzgarlar

Fırtına, Alize, Pampero, El Niño, La Niña, Jet stream, Yıldız, Poyraz, Gündoğusu, Keşişleme, Kıble, Lodos, Kasırga, Siklon, Hortum, Tayfun

Bulutlar

Cirrus, Cirrocumulus, Cirrostratus, Altocumulus, Altostratus, Nimbostratus, Stratocumulus, Stratus, Cumulus

Meteorolojik olaylar

Sis, Nem, Su buharı, Gökkuşağı, Şimşek, Yıldırım, Tsunami, Sel, Gök gürültüsü

Küresel ısınma Sera etkisi, Sera gazları, Global Warner,

KÖKTÜRKLER AKADEMİSİ