ESKİ TÜRK KADINI VE DÜNYA KADINLARI!

 

Süheyla Kebabcıoğlu Aksay

Arşt.Yazar

Köktürkler Platformu/Antalya

 

ESKİ TÜRK KADINI VE DÜNYA KADINLARI

 

İlk insan Hz.Ademde günümüze kadar kadın konusu tartışılmıştır.Kimi zaman yüceltilmiş,kimi zaman istismar edilmiştir. Zaman zamanda kadınla erkek rakiplermiş gibi karşı karşıya getirilmiştir.Oysa kadın ve erkek insandır. Birbirlerinin rakibi değil yarısıdır.İnsan soyunun devamı,onların müşterek yaşadıkları AİLE KURUMUNA  bağlıdır.

Kadın;çağlar boyu değişik toplumlarda,değişik kültürlerin etkisi altında kalmış farklı muamelelere ve farklı değerlendirmelere muhatap olmuştur.Bazı toplumlarda kutsal sayılan kadın,bazı toplumlar da insan olduğu dahi unutulmuştur.

Günümüz de ise kadın cehaletin ve tüketim ekonomisinin hedefi olmuştur.Reklam ve eğlence aracı olmuştur. Günümüz toplumunda ki kadını değerlendirebilmek için kadının değişik çağlarda ve kültürlerde ki konumu incelememiz gerekir.Kadın nedir?Eski kültürlerde kadının yeri ne idi...Aynı dönemde diğer toplumlarda neler yapılıyor, kadın nelere maruz kalıyordu...Bütün bunlar karşılaştırılarak kendi toplumumuz için neler yapabiliriz, sorusuna da daha objektif cevap bulabiliriz...Zira yarın mutlu olmak için dünü iyi bilmek ve unutmamak gerekir.

KADIN NEDİR?

Evrende her şey çift yaratılmıştır.Çift ve zıtlık ilkesi yaratılışın temelinde vardır.Canlıların en kutsalı ve yücesi (eşref-i mahlukat) olan  insanda kadın ve erkek olmak üzere yaratılmıştır.Bir nevi evrenin kaynağı olan yaratıcı gücün yeryüzündeki uzantısıdır.Bu güç ikiye ayrılmıştır.Birisi erkek diğeri kadındır.Yaşam böyle devam etmektedir.

Kısacası kadın olmazsa erkek olmaz. Erkek olmazsa kadın olmaz.Kadının ne olup olmadığı genel olarak anlatılmış ise de çeşitli eserlerde dağınık bilgiler olarak günümüze gelmiştir.

Kelime olarak KADIN Türkçe bir kelimedir.Bugün kullandığımız şekli ile Turfan da meydana .çıkartılan vesikalarla,Orhun kitabelerinde rastlanmıştır.

Çeşitli sözcükler de kadın değişik kelimelerle anlatılmaktadır.

                  Kadın-Katun

                  Hatun

                  Uragat-Avrat

                  Eksik etek

                  Kaşık düşmanı

                  Nisa

                  Nâkıs

                  Zen

                  Betül

                  Nisvan                            

Kaşgarlı Mahmut kadını;baba soyundan gelen dişi cinsten erişkin kişi olarak tanımlar.

İlk çağdan günümüze kadar verilen değer,sosyal konum toplumlara göre değişiklik göstermektedir.Her toplumun kendi kültüründe destanlara,masallara konu olan kadını Türk kültürü içinde ele alarak diğer kültürlerle karşılaştırmak nereden nereye geldiğimizi daha netleştirecektir.                                   

 ESKİ TÜRLERDE KADIN                

Eski Türklerde kadın ile erkek bütün sosyal alanlarda birlikte bulunurlardı.Kadının yerini incelemek için önce Türk destanlarında kadının yerini görmemiz gerekir.                                   

TÜRK DESTANLARINDA KADIN   

Destanların çoğu zaman mekânı,yazarı,zamanı belli değildir.Ancak ait olduğu toplum hakkında anlamlı bilgiler verebilir.

Türk destanlarında da;Türk ruhunu,Türk ahlâk ve sosyal hayatını  en ince noktalarına kadar görebilmekteyiz. Genel olarak bu destanlarda kadın karanlıklarını aydınlatan bir ışıktır.İyiliği,sevgiyi,yiğitliği anlatan bir melek sıfatındadır.

YARATILIŞ DESTANINDA;Tanrıya insanları ve dünyayı yaratması için ilham veren AK ANA bir kadındır. Tanrı ak ananın yaşaması için Gökyüzünün 17.katını ışıklarla donatmıştır.

OĞUZ DESTANINDA;Kadınların güzellikleri bir peri masalı ahengi ile anlatılır.Gözler kutup yıldızı,saçlar ırmak dalgası,işler ,ince,huy ve edaları süt gibi,kımız gibi tasvir edilir.Oğuz un annesi Aykağan da böyle ışıktan nurdan bir kadın olarak kutsaldır.Oğuz un Birinci eşi ağaçtan doğmuş kutsal kadınlardır.Yine destana göre bu kadınlar Oğuz a altı oğlan doğurmuş,Oğuz soyundan ve Tanrı,ışık kadından türeyen bir neslin çoğalması sağlanmıştır.

UĞUR DESTANINDA Böğü Han semavi bir ışıktan doğmuştur. 

Yakut Türkleri ile ilgili bir efsanede Ak Oğlan adındaki destan kahramanı ulu bir ağacın içinden çıkan nurlu bir kadın tarafından emzirilmiştir.Oğlan doyunca kadın kaybolmuştu. Bütün bunlar ize Türk destanlarında kadının kutsal ışık ile eş değer tutulduğunu göstermektedir.Kadın meleğe eştir.Nurdan olmalıdır.Türk ün düşünce yapısı ve hayal gücünde kadına mutlaka kutsallık sıfatı verilmiştir.Diğer milletlerin destanlarında da Tanrı a ilham veren kadınlar vardır.Ama bunlar gayrı meşru ,ahlak dışı hareketler ile anılır.Türk kadınları ise namus, fazilet onuru temsil etmektedirler.Mesela Yunan mitolojisindeki Afrodit ahlaksız ilişkileri ile anılırken,Türk destanlarında adı geçen Ayzıt namuslu,aile kutsallığına inanmış lousa kadınlara yardım eden hayır sever namuslu  olarak anlatılırdı.

DEDE KORKUT MASALLARINDA KADIN

Dede korkut oğuz namelerindeki kadınlar,eski Türk toplumundaki hayatı yansıtmaktadır.Kadınların sosyal durumlarını bir bütün olarak ele almaktadır.Doğu Anadolu dan,Türkistan ve Orta Asya ya kadar geniş bir alanda aile ve kadın erkek ilişkilerini anlatan oğuz nameler Türklerin islam dönemlerinde rastlamaktadır.O dönemler henüz göçebe hayat sürüldüğünden kadınlarda kahramanlık ve analık vasıfları aranır ve ön plana çıkarıldı. Kadınlar ok atar,ata biner,silah kullanır ve savaşa giderdi.

Yine Dede Korkut hikayelerinden anlıyoruz ki evlilik,aile namus ve onur ,kadının en çok aranan vasıflarıdır. Mesela masal kahramanı Bamsı Beyrek kendisine hayat arkadaşı olarak aradığı kadının vasıflarını babasına şöyle anlatmaktadır.

Baba bana bir kız alıver ki,ben yerimde durmadan,ol durmak gerek.Ben kara koç atıma binmeden ol binmek gerek. Ben kanlı kafir iline varmadan ol varmış baş getirmiş ola

Bütün destan ve efsanelerde bu örneklerden çok görmekteyiz.Yine oğuz namede Burla hatundan bir örnek verelim.

Kazan Han ın eşi Burla Hatun eşini ve oğlunu kurtarmak için sefer düzenler.Kırk ince belli kızı yanına alır.Kara atına biner.Kara kılını kuşanır.Kocasının izini sürmeye başlar. Erkeği Kazan Han ın düşman karşında yenilmek üzereyken yetişir ve savaş meydanında şöyle gürler.

......................

          Kalkarak yerinden doğrulan Kazan

          Kara gözlü atın beline binen Kazan

          Akın edip kara dağımı yıkan Kazan

          Gölgelice kaba ağacımı kesen Karan

          Bıcak alıp kanatlarımı kıran Kazan

          Yalnızca oğlum uruza kıyan Kazan

          At üstünde eğlenmeyip koşturan kazan senin belin ölmüş

          Üzengi toplayamayan dizin ölmüş

          Han kızı helâlini tanımayan gözün ölmüş,bunalmışsın sana ne olmuş

          Çal kılıcını yetiştim kazan

Burla hatunun bu naralarla kılıcını çekip düşmanı kılıçlayıp eşini kurtardığı anlatılır.Kitabın bütününde kadınların toplum içindeki konumu,sosyal seviyesi,aile müessesi,sevgi,saygı,analık bağları işlenmiştir.Türk kültüründe kadının ne kadar gördüğünü anlamak için yalnız Dede Korkut  yeter.

TÜRK KÜLTÜRÜNDE VE HAYATINDA KADIN

Eski Türkler de kadının devlet yönetiminde söz ve yargı sahibi olacak şekilde yetkileri olduğu,destan ve öykülere de bunun için kadının gücünün yansıdığını biliyoruz.Türklerde kadın erdemli,yiğitliği,onurlu ve iffetliği ile anılır.Kadın olma onurunu  taşırken dişiliği ön planda değil,analığı,sadık eş ve saygısı  ön plandadır.Bazı hikâyelerde yer alan şu mısralar bile bunu açıkça anlatmaktadır.

             Dizini bastırıp oturunca helâlli güzel

             Ak sütün doyuncaya kadar emzirse ana güzel

Birinci mısra kadının toplum içindeki davranışlarının bütününü  oluşturmaktadır.Edepli oturan,çok gezmeyen, gözü dışarıda olmayan,saygı gören,üstün kişilik anlatılmaktadır.İkinci mısra ise kadının analığının önemini işlemiştir. Burada süt vermek sadece çocuğun emzirilmesi anlamında alınmamalıdır.Burada çocuğun yetiştirilmesi, eğitimini de içine almaktadır.Ak süt ananın erdemliliği anlamındadır.Ak sıfatı hem madde olarak ak yani temiz anlamındadır.Helâl süt emmiş deyimi de bu anlamdan kaynaklanmaktadır.Yani erdemli ananın sütünü emmiştir.

Türk kültüründe kadın o kadar değerli ki kahramanlık yiğitlik ne kadar önemli ise kadın daha da önemlidir.

Kadının eğitimine değer verilmiştir.Toplumun sosyal yapısı içinde değerlendirilip kadınlar Türklere ayrılmıştır. Özellikle Dede Korkut bu türleri dört ana grupta ele alır.

1-EVİN DAYAĞI OLAN KADIN:(Burada dayak direk güç ağırlığı taşıyan dayanarak olarak alınmıştır.)Yazıdan yabandan eve bir konuk gelse,kocası evde olmasa kadın onu yedirir,içirir,ağırlar,saygı gösteriri.Onun bebekleri büyüsün,ocağına bunun gibi avrat gelsin.

2-SOLDURAN SOY KADIN:Sabahleyin yerinden (yataktan)kalkar.Elini yüzünü yıkamadan,dokuz başlama ile bir külek yoğurdu doyuncaya kadar değil tıka basa yer.Elini böğrüne vurarak söylenir.

-Bu evi yıkılası herife varalıdan beri,daha karnım doymadı,yüzüm gülmedi.Ayağım paşmak,yüzüm yaşmak görmedi.Ah ne olaydı,bu öleydi,birine varaydım.Umduğumdan iyi,uygun olaydı.

Onun gibilerinin han’ım bebekleri gibi yetişmesin.Ocağına bunun gibi avrat gelmesin.

3-DOLDURAN TOY KADINI:Dürtükleyince yerinden kalkar.Elini yüzünü yıkamadan obanın o ucundan bu ucuna ,bu ucundan o ucuna gezip tozar.Dedikodu yapar.Kapı dinler.Öğleye kadar gezer.Öğleden sonra evine gelir.Görür ki hırsız köpek,deli dana evi birbirine katmış.Tavuk kümesine sığır damına dönmüş.Komşularına seslenir ki;

                 ölmeğe yitmeğe gitmemiştim.Yatacak yerim yerine bunlar yıkılsaydı.Ne olsaydı benim yerime bunlar yıkılsaydı.Ne olaydı benim evime bir an bakaydınız.

              Komşu hakkı,tanrı hakkı!diye söylenir.

              Bunun gibisinin bebeği yetişmesin.Ocağına bunun gibi avrat gelmesin.

 4-DENİLDİĞİNDEN BAYAĞI OLAN KADIN :Evine yazıdan yabancıdan udlu konuk gelse.Kocası evde olsa;ona dese ki pişmiş ekmeğin bekası olmaz yemek gerekir..

               Avrat der:

               Neyleyim,bu yıkılası un yok elek yok.Deve değirmenden gelmedi:der.Ne gelirse benim arkamdan gelsin diye eline kalçasına vurur.Yönünü öteye,arkasını kocasına döner.Bin öğüt verirsin,birini tutmaz.Kocasının sözünü kulağına koymaz.Ondan sizi han’ım tanrı saklasın.Ocağına bunu gibi avrat gelmesin.

Bu tasniften de anlıyoruz ki;Türk sosyal hayatından kadında aranan vasıflarla,beğenilmeyen vasıflar vardır. Bunların temelinde kadının evin direği olması erkekle aynı sorumluluklara girmesi istenmektedir. Konukseverlik ve saygı kadın davranışların en önemli temelidir.

Sorumsuz,saygısız,bencil olan,hiçbir şekilde memnun olmayan,iyilik bilmeyen,eşini ve ailesini sevmeyen kadın tipi Türk toplumunda beğenilmeyen,istenmeyen bir kadın tipidir.

Gerek destanlarla gerek hikâyelerle Türk kültüründeki aranan kadın vasıfları eski çağlardan günümüze kadar gelmiştir.Bunları özetleyecek olursak şöyle bir tablo karşımıza çıkacaktır.

                  KADIN;

                       1-Erkeğin yerini doldurabilmeli,her an onu aratmamalıdır.

                       2-Tembel ağır kanlı olmamalıdır.

                       3-Eline,işine,aşına tez olmalıdır.

                       4-Her imkânda konuk ağırlayabilmelidir.

                       5-Obur olmamalıdır.

                       6-Nankör olmamalıdır.

                       7-Herkese saygılı olmalıdırlar.

                       8-Gözü dışarıda olmamalıdır.

                       9-Evinin sorumluluğunu taşımalıdırlar.

                     10-Çok gezmemelidir.

                     11-Dedikodu  yapmamalıdır.

                     12-Haksızlık yapmamalıdır.

                     13-Başkalarını suçlamamalıdır.

                     14-Yedirmekten,ikramdan hoşlanmalıdır.

                     15-Eşini dinlemelidir.Nasihat almaya karşı olmamalıdır.

                     16-Ailesine,komşuna sahip çıkmalıdır.

                     17-Erken kalkmalı;evini ocağını düşünmelidir.

                     18-Ata binmeli,kılıç kuşanmalıdır.

                     19-Korkak ,pasif,uyuşuk olmamalıdır.

                     20-Tutumlu olmalıdır.Savurgan ve dağınık olmamalıdır.

                     21-Elindeki imkanların kıymetini bilmelidir.

                     22-Kendi kafasına göre inatlaşmamalıdır.

                     23-Erdemli olmalıdır.

                     24-Çocuklarına iyi örnek olmalı,onları şımartmadan kişilikli,dürüst yetiştirmelidir.

                     25-Yiğit ve vatan sever olmalıdır.

Bu özellikler kadında aranan özellikle olmakla birlikte aynı zamanda Türk kadınında var olan hayata geçirilmiş özelliklerdir.

Erkeğin başı derde girdiğinde ilk yardımına koşan hayat arkadaşı ve anasıdır.Türk kadını yiğittir.Ama amozon değildir.Yiğit ama nazik.Kahraman ama mütevazidir.Analığı ön plandadır.Bugün bu özellikleri red edecek ne bir toplum,ne bir din,nede sosyal yapı olabilir.Türk ü Millet yapan özelliklerden birisi de budur.Yani binlerce seneden beri kültürünü meydana getiren öğeleri hep yaşatmıştır.Aile ve kadına çok değer vermiştir.Fark buradadır.

GERÇEK HAYATTA KADIN

Türk toplumunda kadının statüsü,kadından beklenenler ile yaşanılan hayatta ki kadına bakış farklı değildir.Bu bölümde tarihi süreç içindeki uygulamalara göz atalım.Bunlar daha çok islamiyet öncesindeki sosyal hayatta ki kadına bakış farklı değildir.Bu bölümde tarihi süreç içindeki uygulamalara göz atalım.Bunlar daha çok islamiyet öncesindeki sosyal hayatta uygulanmıştır.Ancak islamiyetin;(ARAP MİLLİYETÇİLİĞİNDEN arınmış)özündeki emir ve uygulamalar Türk toplumundaki kadın statüsüne aykırı değildir.                            

İslamiyet öncesi Türklerde kadın tabu değildi.Erkeği ile birlikte her tür faaliyete katılırdı. Avda, savaşta, ziyafetlerde, dini ve siyasi faaliyet ve törenlerde,toy ve şölenlerde,protokolde kadın erkeğin hep yanındaydı. Kadın erkeğin tamamlayıcısı olarak kabul edildiğinden kadınsız iş görülemezdi.

Hükümdar emirnamelerinde Hakan buyuruyor ki,ifadesi geçerli değildir. Hakan ve Hatun buyuruyor ki diye başlamışsa kabul görürdü.

Yabancı devlet temsilcilerinin kabul töreninde mutlaka hakan ve hatun birlikte olmak zorundaydılar.

Bütün kabul törenlerinde hatun hakanın  solunda oturuyordu.Siyasi,idari,sosyal,iktisadi gibi konularda tartışmalara katılır,fikir beyan ederdi.Zaman zaman harp meclislerine dahi katılırdı.

Atilla yı ziyaret eden Doğu Roma elçilerinin mutlaka hakan ın huzuruna çıkmadan önce eşi Arıkan hatun tarafından kabul edilirdi.Elçilere ziyafetler verir,ağırlar daha sonra hakanın huzuruna alınırlardı.Tarihin bütün devirlerinde kurulan her Türk devletinde uygulamalar aynı idi.Hatunlar siyasi yetkilerini zaman zaman tarihi anlaşmalar yaparak kullanmışlardır.Büyük Hun İmparatorluğu adına,Çin ile ilk barış anlaşmasını Mete nin hatunu imzalamıştır.Uygur devletinin kuruluşu sırasında Hakan Alp ilter’in annesi Uluğ Hatun ülke içindeki anlaşmazlıklara çözüm bularak,suçluları ise yargı yetkisini kullanarak cezalandırıyordu.

Uygur Kağanı Böğü Kağan,Çin e sefer düzenlediğinde hatuna da bizzat katılmıştır.Aynı şekilde destan kahramanı Alp Er Tunga Kirus tarafından öldürülünce İmparatoriçe Tomris Hatun ordunun başına geçip vatanı müdafaa etmiştir.

 Büyük Selçuklu Hükümdarı Sultan Melik Şahın eşi

Terken (celaliye)Hatun Türk kraliçelerinin en ünlülerinden biridir.Devlet idaresinin her alanında etkili olmuştur. İşlerinin idaresini özel vezirine bırakırdı.Nizamülmülkün halefi olan Taculmülk o nun vezirliğini yapmıştır.İlime ayrı değer veren Terken hatun devrin ilim adamlarını ve bilginlerini himaye ederdi.

Yine Diyarbakır beyi Mervani Nasıruddevle ve heyetini Sultan Melikşah tarafından kabul edilmeyince Mervani Hatuna sığınmak zorunda kalmıştır.Hatun un oraya girmesi ile istediği anlaşmayı elde etmiştir.

Türk tarihinde kendinden söz ettiren,Cengiz Han ın annesi Uluneke ile hanımı Börte sarayda nüfuz sahibiydiler. Özellikle Uluneke ye her konuda danışılırdı.Kadınlar Kurultay çalışmalarına katılı,siyasi ve askeri kararlarda fikir beyan ederlerdi.

Orhun kitabelerinde de kadınlara verilen değerler belirtilmektedir.Bilge kağan bu yazıtlarda annesini sevgi ve şefkat ilâhesi Umay anaya benzetmektedir.

Günümüze kadar gelen Ali Şir Nevai zamanında yapılmış minyatürlerde Türk hükümdarı Sultan Hüseyin Baykara ve eşi Begim hatunun resmi törenlere katılımlarını görmekteyiz.

Arab gezgin İbni Battuta Kırımdan çıkarken emir kadınlardan birine rastlanır.Gördüklerini seyahatnamede şöyle anlatılır.

Bindiği araba mavi kumaşlarla örtülü,pencere ve kapıları açık önünde zarif ve süslü dört cariye vardı. Arkasında ise cariye arabaları vardı.Arabadan indiği zaman otuz cariye uzun eteğini taşıyordu.Kendisi Emirin yanına gelince,Han kıyam ile karısına selam verdi,yanına oturttu.Sonra gelen kımız tulumlarından kadın bir kadeh doldurdu.Emire verdi.Emirde kadehi hatuna sundu.Birlikte yemek yediler.O devirde Türk kadınlarının başları açık idi.

Yine Battutu ya göre y.y.başlarında Anadolu daki kadınların serbestliğinin hiçbir müslüman ülkede görülmediğidir.

Türk kadının sosyal hayattaki bu onurlu duruşu ve siyasi statüsü Türklerin müslümanlıkla tanışmasından sonrada sürmüştür.

Türklerin müslüman olduğu dönemlerde müslüman Türk kadınları dünyanın başka hiçbir yerin de görülmesi mümkün olmayan görevler yapmıştır elçilik heyetleri kabul etmişler,siyasi ve askeri alanda görev almışlardır.

Bir ispanyol heyetine başkanlık yapan Klaviyo isimli yazar Timur döneminde Türk kadınlarının sosyal statüsünü kitabında anlatmıştır.O dönemde kadınların saçlarının açık,kıymetli taşlarla süslü başlıklar taktıklarını, genel saray ziyaretlerinde kadınlarında erkeklerle birlikte ziyafete katıldıklarını yazmaktadır.

Türk toplum hayatında islamiyet öncesinde görülen bu adetler islamiyet sonrası da devam etmiştir. Karahanlılar ve Selçuklular döneminde de devam ederek günümüze kadar gelmiştir.Ancak Osmanlı İmparatorluğunun Halifeliğe   sahip çıkmasından  sonra Türk örf ve adetlerinden yavaş yavaş yerleşen sapmalar olmuştur.

Zira İslami hayat tarzı Türk törelerine zıt değildir. Ancak Kur-an-i olmayan , Arap geleneklerinden ve hurafelerinden kaynaklanan uygulamalar Osmanlı toplumunu da etkilemiştir. Ayrıca Osmanlı İmparatorluk olarak bir çok etnik ve dini yapının bir arada olduğu bir devlet idi. Farklı kültür  ve inançların yüzyıllar süren birlikteliği bir  birini etkilemiştir. Netice de Türk kültüründe olmadığı halde , dinle ilgisi olmadığı halde kadınlarımız cahiliye  uygulamaları ile karşı karşıya kalmıştır. Bu husus ilkçağ toplumlarında kadınların durumunun incelenmesi ile daha net anlaşılacaktır.

B- İLK ÇAĞDA TÜRKLER DIŞINDAKİ TOPLUMLARDA KADIN     

İlk çağda Yunan felsefesi geniş alanlara hakimdir.Kadına bakış açısı bu felsefenin etkisindedir.Yunan mitolojisine göre kadın bütün kötülüklerin anasıdır.Kötülüklerin dünyaya yayılmasına kadın sebep olmuştur. İlk çağda yaşamış ünlü Yunan hikayesi HESİODA göre kadın  topraktan ve sudan yaratılmıştır.Erkek istediği gibi kadına hükmetmektedir. Erkek fiziksel yönden güçlü olduğundan toplumdaki iyilikleri kendine mal etmektedirler. Kötü olan her şeyi ise zayıf olan kadına yüklemektedirler.Eski Yunan da kadın hiçbir toplumsal olaya karışmazdı.Bir erkeğe kadın gibisin demek en büyük hakaret sayılırdı.

Bu toplumda YİNEKİYUN denilen haremler yer alırdı.Bu bölgelere sadece eşler girebilir başka hiçbir erkek giremezdi. Charles Diehl in  kayıtlarına göre Yunanistan da evlenmenin amacı sadece çabuk yetiştirmek idi. Kadınlar hiçbir sosyal etkinliğe katılmadıkları gibi eğitim ve öğretimde görmezlerdi.Eğlence yerlerine Etair olan arkadaşları ile öğünürlerdi.Ayrınca genç erkek çocuklarına ilgi ve düşkünlük bu toplumda yaygın bir zaaf idi. Hatta Avrupa da bu uygulama Sokrat ahlakı olarak anılırdı.

Savaşlarda esir alınan kadınlar evlere kapatılır ve her işte kullanılırdı. Evli kadınlar da esir muamelesi görürken güzelliği ile ünlenen hayat kadınları fazlasıyla itibar görürdü. Genelde bekar kalmak yasalarla men edilmiş olmasına rağmen evlilik hayatı da hapishane hayatı gibi sıkıcı ve aşağılanma ile geçerdi.Genç erkekler kendilerinden yaşça büyük kadınlarla evlenemezdi. Kadınlar alınır satılır , devredilir, hediye edilirdi.

B-1 ESKİ ROMADA VE YUNAN DA KADIN

Roma da da kadına Yunan toplumundaki uygulamalara benzer davranılırdı. Kızların babaları onları mal gibi satarlardı. Kızın kocası onu terk eder giderse, baba kızı bir başkasına satabilirdi. Soylu aile kızları dini törenlerle tanıklar önünde evlendirilirdi. Zengin aileler kızlarını evlendirecekleri erkekleri seçerek kızları ile birlikte para da verirlerdi. Bu geleneğe  DRHOMA Ödeme adeti denir.

Bu ailelerde genelde kızlar doğduğunda babaları istediği gibi aileye söz verir , yedi yaşına geldiğinde  ise nişan yapılırdı. On iki yaşında ise gerdeğe girilirdi. Daha ileri yaşlara kadar evlenmeyenler cezalandırılırdı. Kadının kendi malı olmaz , ergin sayılmazdı. Vasiyet hakkı yoktu. Kadın çocuk gibi noksan kabul edilir , evde en büyük erkek çocuğun sözü geçerdi. Kadını söz hakkı yoktu.

Roma imparatorları değiştikçe yasalar da değişirdi. Bu yasalardaki değişiklik neticesi bazı adet ve uygulamalarda değişmiştir. Bu değişikliklerden en çok kadınlar etkilenmiştir. İmparatorluğun çöküşü ile ahlaksızlık , kadınların ezilmesi itilmesi daha da artmıştır. Hiristiyanlığın yayılmasından sonra bu yanlışların önüne geçilmeye çalışılmış ama muaffak olunamamıştır. Yanlış uygulamalar toplumda öyle yer etmiş ki bunları değiştirmek yüzyıllar sonra Türk Medeniyetinin geniş coğrafyalara yayılması ile değişmeye başlamıştır.

Çok evlilik Yunan toplumunda yasal hale gelmişti. Bu yasalarda evlilik sözleşmesi şu şekilde ifade ediliyordu. 

Eğer bir adam , bin kadın bile olsa evlilik sözleşmesini yapmaz ise evli sayılmaz yani sözleşme yok ise o kadın eşinin hiçbir imkanından faydalanma hakkına sahip olamıyor… Yasal eş olarak kabul edilen kadın ise kocasının malını, namusunu, onurunu korumak çocuk büyütmek ve evine bağlı olmak , sokağa çıkmamakla mükellef idiler.

M.Ö 400 yıllarında kadın toplumdan tecrit edilmiş özel mekanlarda yaşamaya mecbur edilirdi. Eve gelen erkek misafire görünmez , sokağa çıkarken örtünerek cazibesini ve kendisini gizlerdi. Kocası öldüğünde en yakın akrabası onun evine bakmayı üslenirdi.

Yunan klasiklerinde ve mitolojisinde bunlar işlenmiştir. Mesela Homoros Odysse destanında şu sözleri görmekteyiz:

                                   Haydi evine git , bak işine gücüne

                                   Git dokuma tezgahının ipliğine bak.

                                   Buyur hizmetçilerine , ise göz kulak olsunlar.

                                   Benim ; bu evin tek efendisi

M.Ö. 800 yıllarında yaşayan Hasiodos’ un kadınlar hakkında söylediği de şudur.

                     Takıp takıştırıp, kalçasını sallayıp

                     Aklını çelmesin kadının biri

                     Gözü ambarındadır.

                     Diller dökerken sana

                     Ha kadına güvenmişsin

                     Ha bir hırsıza

                     Bir evin olsun , bir karın , bir de öküzün.

                     Karını para ile satın al ki!

                     Gerektiğinde yürüsün öküzün ardından.

  

Görülüyor ki hep örnek aldığımız batı kültüründe kadın öküzle eşit görülmüştür. İşte birkaç örnek daha . Aristoles'e göre de iyi kadın şöyle tanımlanır.

Evin dışında hakkında ne iyi, ne kötü hiçbir şey duyulmayan, konuşulmayan evli olan kadın her türlü övgüyü hak eden kadındır.

Yunanlı edebiyatçı Demonstenes ise kadınlar hakkında şu değerlendirmeyi yapar.

          Biz Yunanlılar evlilikten doğan çocuklara sahip olmak ve evde sadık bir bakıcı bulundurmak için karıyla evleniriz. Hizmetimiz ve günlük bakımımız için odalıklarımız  vardır. Aşkın tadını çıkarmak için hedeflerimiz vardır. (Hetere ; kralların ,şairlerin ,sanatçıların aşık olduğu güzel bilge, zeki saygı gören evli olmayan kadınlara verilen isimdir.)O dönemlerde en ünlü hetere ise Aspasia adı ile Yunan mitolojisine geçmiştir. İlkel toplumlardaki çelişki ve cehalet burada kendini göstermektedir.  Kadınları hem eve kapatıp, hem de zeki, bilgili ve güzel kadınların peşinden giderek hetere tayin etmektedirler.

Yine günümüzdeki hayat kadını kurumu da ilk Yunanlı Salon tarafından uygulanmış ve kurumlaştırılmıştır. Oradan da bütün Akdeniz ülkelerine yayılmıştır. Bütün bunların yanı sıra zina ise sadece kadının suçu sayılırdı.

B-2   ESKİ  YAHUDULİKTE KADIN

Yahudi hukukunda baba kızını istediği zaman satardı.Erkek varis olmadığı zaman kızlar  miras alabilirlerdi.Toplumun mutlak hakimi ve ailenin reisi erkektir.Kadınların hiçbir hakkı yoktu.Hatta kızların eğitim hakkı bile yoktu.Kızlar hizmetçi gibi kullanılırdı.Tahrip edilmiş Tevrat ta kadının lanetlendiğine ilişkin hükümler vardır. Kadınla birer cinsel meta gibi , oyuncak gibi muamele görürlerdi.

Yahudiler Osmanlı Devleti himayesine girdikten sonra bazı adetleri değişmiş , Türk adetlerinden etkilenmişlerdir.

B-3  ESKİ İRLANDA  VE İNGİLTERE DE KADIN

İrlanda da erkekler anne ve kız kardeşlerle evlenebilirlerdi.Ayrıca istedikleri  kadına geçici nikah yaparlardı.Kadın erkek kadar  hak sahibi değildi.Erkeğin kölesi gibi idi.

İngiltere de bundan çok farklı değildi.Kadına şeytan gözüyle bakılırdı.İncil e el sürmelerine bile müsaade edilmezdi.Erkekler hanımlarını satabilirlerdi.Kadınlar çok kocalı idi.

B-4 ESKİ ALMANYA DA KADIN

Almanya da Türkler de olduğu gibi tek evlilik esas alınırdı. Ancak zenginlerle asiller çok evlilik yaparak ayrıcalıklı yaşamayı tercih ederlerdi.Eskiden öküz , silah karşılığı verilen kızlar , sonraları evlenecekleri eşlerine drahoma ödemeye başladılar. Ve Nişan adeti önem kazandı.Bir kadının kocası ölünce, ölen kocasının yakınlarının izni olmadan tekrar evlenemezdi.Almanya da evlilik dışı beraberlikler  ölüm cezası ile cezalandırılırdı. Eski Alman adetlerine göre zina yapan sokaklarda dolaştırılırdı.Tüm bunların yanı sıra kral emri ile çok evlilik yapılabilirdi.Yine bu toplumda da kiliselerde kadının şeytan olup olmadığı tartışılırdı. Türklerin Avrupa ya  geçişinden sonra değişim başlamış , 1789 dan sonra ise hızlanmıştır.

B-5 ESKİ AVUSTURYA DA KADIN

Avusturya kadınları eşleri ile aynı sofraya oturmazlar , onların  yediği yemekten yemezlerdi.Erkeklerin yemek yediği odaya giren kadınlar öldürülürdü.Hatta gıdaları bile ayrılmıştı.Erkekler kadınların kalktığı yere oturmazlar, bastığı yere basmazlardı.Erkek karısını kendi yatağında izinsiz görürse o kadın öldürülürdü. Kız çocuklar ile erkek çocuklar bir arada oynatılmazlardı. Burada  da değişim  Türklerin  Avrupa ya  gelişleri ile başlamıştır.

B-6 ESKİ RUSLARDA  KADIN

Rus hükümdarları veya saray erkanı; Halkın gözleri önünde sokaklarda, topluluk içinde her tür mahrem hayatı sergilerlerdi. Ölen bir Rus erkeğinin yanına cariye bırakılırdı. Normal cinsel hayat çok az görülürdü. İşkence ve seks beraber uygulanırdı.

B-7 ESKİ ARAPLARDA KADIN

Arap ülkelerinde İslamiyet öncesi kadının yeri  ile daha önceki toplumlarda  ki  uygulamalar benzerlik göstermektedir.Hatta daha da kötü uygulamalar görmek  mümkündür.Kız çocukları 6 yaşına geldiğinde diri  diri gömülürdü.Bu uygulama Kuran-ı Kerim de Nahl ve Müntehine surelerinde bile belirtilmiştir.

Kadın cinsel meta olarak görülürdü.Erkeklerin eğlence aracı olmaktan başka bir işlev verilmezdi.Kendi isteği ile , boşanma, miras  ve inanma  hürriyetinden mahrum yaşarlardı.Babalarının veya kocalarının emrinde ve onların isteği gibi yaşarlardı.

Kız çocuklarına değer verilmez , onların daima tüketen ,maddi külfet geçirdikleri fikri sahipti.Kabile kavgaları ile ile erkek güç simgesi  ve egemen unsur olurken kadın cinsi aşağılanırdı.

Evlilik adet ve gelenekleri  de çok karmaşık ve ilkel görüntü sergilerdi.Arap evlilik adetleri kısaca ana hatları ile şöyledir.

Erkek aynı anda iki kız kardeşe birlikte nikah yapabilirlerdi.Köleler  ise mal gibi alınıp satılır, özgür hareket edemezlerdi. Birden fazla evlilik sınırsız bir şekilde uygulanır, bir erkek istediği kadar kadınla evlenebilirdi. Sokakta gördüğü her kadına tacizde bulunma hakları olduğuna inanırlardı,Eşlerinden istediğini satabilir veya istediği başka bir erkeğe ikram edebilirdi. Cahiliye Arap toplumunda aile ve evlilik kurumları çok çeşitli ve değişik nikahlarla tesis edilirdi. Bugün bile bu nikah biçimlerini bir çok ülkelerde , hatta ülkemizde bile görmekteyiz… Oysa bu nikah çeşitlerinin Arap geleneği ve cahiliye dönemlerinin adeti olduğu unutulmamalıdır.

Arap kültüründe ki ahlak ve kadına bakış noktasını Ebu Cehit in şu konuşmasında daha net bulmaktayız.

           Erkekler kadın için değil , kadınlar erkekler için yaratılmıştır.Namuslu kadın demek , kendine aşık bulamamış kadın demektir.Kadınların hepside ikiyüzlüdür.Kadın bilmece gibidir.Bir kere çözüldükten sonra, hoşa gitmez , ilgi çekmez.Namustan yorulmamış kaç kadın bulabiliriz.

Arapların bu adetlerine İslam dini düzen ve sistem getirmiştir.Ayrıca Arapların İslamın yayılma dönemlerinde Türklerle tanışmaları ile yanlış adetlerde değişmeler olmuştur.Ancak bu cahiliye adetlerinin günümüze kadar geldiğini ve bazı Arap toplumlarında halen yaşadığını görmekteyiz. Zira adet ve geleneklerin İslama dayatılması ve Kuran emirlerini unutup kendi kurallarını uygulamaları o toplumları geliştirmemiştir.

B-8  ESKİ İRAN DA  KADIN

İran  İslam Devleti sasani geleneğinden gelen devletçilik anlayışı ile günümüze gelmiştir.Eski sasanilerde kadına saygı yoktur.Kız kardeş , ana veya eş hiç fark etmez.Delikanlılar eski çağlarda kız kardeşleri ile bile evlenebilirlerdi. Kadına adaletli davranılmazdı.Hizmetçi muamelesi yapılırdı.İslamiyetin kabulünden sonra yanlışlardan vazgeçildi.Ancak kökü İslami olmayan muta nikahı bugün dahi uygulanmaktadır.Ayrıca Cezayir de Afganistan da ki gibi İran da bir din devleti olduktan sonra din devletlerinde görülen uygulamalar yaygınlaşmaya başladı.Bu ülkeler dine dayalı olmakla beraber  kendi gelenek ve adetlerine  göre hazırlanan şeriat kanunlarına göre kadınlar üzerinde katı baskılar, kısıtlamalar getirdiler.

B-8 ESKİ HİNDİSTAN'DA KADIN

Bu ülkede kadın erkeğe dayanarak yaşamak zorundaydı. Bu erkek; baba, kardeş, koca veya oğul olabilirdi. Oğlu da yok ise kocası tarafındaki akrabalar içinden bir erkeğin himayesine girerdi. Kadın; hep zayıf karakterli, murdar, fena ahlaka sahip bir varlık olarak değerlendirilirdi. Miras hakkına sahip değildi. Ayrıca hayat arkadaşını , eşini seçme hakkı yoktu. Babası kendi istediğine kızını bir mal karşılığında verirdi. Bu ülke kadınları gelenek örf ve adetlerden başka Budizm dininin baskısı altındaydı. Budizm kadınları dine kabul etmemiştir. Ve kadınlara katı kurallar koymuştur. Budizm in koyduğu bu kurallara göre erkekler hiç kadınlara bakmayacaklar .İlgilenmek zorunda kalırlarsa konuşmayacaklar .Konuşmak zorunda kaldıklarında  sakınarak konuşacaklardı. Budistlere göre bu dinin bozulmasının sebebi kadınların dine katılımları olmuştur.

Hindistan daha sonra İslamiyetin etkisinde  kalarak değişime başlamıştır. Daha sonra da İngilizlerin oradaki varlıkları  ile değişim göstermiştir.

B-10 ESKİ ÇİN DE KADIN

Çin geleneğinde eskiden kadınlar hiç insan yerine konulmazdı.Erkek çocuklara  ad verilirdi. Kızlar ise 1-2  gibi numaralarla anılırdı. Veya sıfatlarla çağrılırdı. Veya onlara domuz ,aşağılık, mahluk gibi hakaret anlamındaki sözlerle hitap edilirdi. Kız çocuklarının ayakları küçük yaşta ezilirdi.Böylece ayak gelişimleri engellenerek çok gezmeleri önlenmiş olurdu. Kızlar on yaşından  itibaren  sokağa çıkamazdı.

GENEL DEĞERLENDİRME

Buraya kadar çeşitli millet  ve toplumlarda kadının yerini, ona bakış açısını genel hatları ile ele aldık. Görülüyor ki Türk Medeniyetinde kadın baş tacı edilirken diğer kıta ve ülkelerde birbirine benzer insanlık dışı uygulamalar olmuştur.

Kız çocuklarının  doğmasını bir felaket olarak, şerefsizlik sayarak  karşılayan toplulukların karşısında Türk topluluklarında  evlat olarak değer verilir, kız çocuğu sahibi olmayanlar bir kız evlat sahibi olmak için dua ederlerdi. Örnek:

(Dede Korkut tan) Bay Bican dedi ki! Bana dua eyleyin.Allahu  taala bana kız evlat versin diye.

Türk medeniyetinde çok evlilik yoktu. Çocuğu olmayan ailelerde bile ikinci evlilik yapılmazdı. Dirse Han ın evladı yoktu.Her gün düşünceye dalardı. Karısına bu ayıp sende midir bende midir  diye sorar. Bu bile bize kadının erkekle eş değer görülmesinin işaretidir.

Binlerce yıllık Türk kültüründe başlangıçtan M.S 1600 yıllarına kadar Türk kadınını şartlara ve duruma göre; bazen devlet başkanı, bazen savaşçı veya avcı olduklarını görüyoruz.Bu hizmetleri yaparken de kendilerine ait araçları, askerleri  ve hazineleri kullanırlardı.30

Görülüyor ki Türk kültüründe İslamiyet sonrasında bakış değişmemiştir. İslamiyet ile kadına verilen değer artmıştır. Kadınlara Türkan sıfatı verilmiştir. Hatunun karşılığı melike ile aynı anlama gelen Türkan –(terken) Türk saraylarında ün yapmıştır.

Karahan Türklerinde  ise Ümmetül- Mülk  diye anılan ünlü kadınlar devletin dayanağı sayılırdı. Türk sosyal hayatında zina suç sayıldığı için kadınlar kötü yola düşürülmez , onlar korunurdu.31

İslamiyet ile birlikte istismar edilen kadın konusuna bir düzen getirilmiştir. Belli başlı geniş bir konu olan İslamiyet ve kadın ayrı incelenecektir.Ancak Kur-an daki kadınla ilgili ayetlere , sahih ve hadisler incelendiğinde özetle şunları görmekteyiz.

-Sınırsız ve çık evliliğe sınır getirilmiştir.

-Tek eşlilik esas alınmış, iki , üç evliliğe ise yerine getirilmesi çok zor olan sorumlulklar getirilmiştir.

-Kız çocuklarını diri diri gömülmesini yasaklanmıştır.

-Kadın alınıp satılması , köle olarak kullanılmasına son verilmesi istenmiştir.

-Zina ve gayri meşru hayatlar men  edilmiştir.

-Oku emri ile kadın ile erkek eşit çizgide telakki edilmiştir.

-Kadın insan olarak kabul görmüş, mal gibi alınıp satılması durdurulmuştur.

-Kadın ve erkek birbirinin tamamlayıcısı olarak yorumlanmıştır.

Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.Ama bu emirleri yine en iyi uygulayan Türk toplulukları olmuştur. Diğer Müslüman topluluklara baktığımızda İslamiyet öncesi gelenek ve uygulamaların kalıntılarını ve emarelerini görmekteyiz. Bu topluluklarda kadın konusu çok iyi anlaşılmadığı için de; hiçbirinin diğerine benzemeyen uygulmalarını görmekteyiz. Ama hepside yaşayış biçimlerinin İslami Hayat olduğunu savunurlar.

Ama maalesef  İslami diye gösterilen birçok uygulamaların gerçekten İslami olup olmadığı tartışılabilir. Uygumla farklılıkları ülkelerin gelenek ve görenekleri ile ilgili olduğu gibi yorum farklılıklarına da dayanmaktadır.

Özellikle yukarılarda anlattığımız cahiliye ve orta çağ alışkanlıklarının birçoğu dinin emri gibi kilise tarafından kabul görmüş ve Hrıstiyanlar  arasında yayılmıştır. Aynı şekilde İslam ülkelerinde de Kuran dan  uzaklaşılarak bir takım cahiliye alışkanlıkları dinin emri gibi yayılmıştır. Bu yalnışlar ise günümüze kadar gelmiş ve dinlere mal edilmiştir. Bu sebeplerdir ki günümüzde kadınlar üzerine baskı ve zulümler artmıştır.

Ne çelişkidir ki Medeni kanun ile getirilen hak ve sorumluluklar yeterince pratiğe dökülmediğinden , yeterince uygulanmadığından meydana gelen alışkanlıkları gidermek için ek yasalar yeterli olmamıştır.

İnsanları yasalara uyma ve uygulama konusunda sorumluluk duygusu ile eğitmedikçe toplumdaki kadın meselesi çözülmez. Kadının eğitilmemesi, birey olarak yeterli şuur kazanmaması hatta eski anlayış ile toplumda yer alması erkekleri daha güçlü kılmaktadır. Eğitim ile bir yere gelmeyen erkekler kadına yapılan  insanlık dışı,din ve töre dışı cahiliye uygulamalar ile kendilerinin güçlü olduğuna inanmaktadırlar.

Biz Türküz.Toplumumuzda Müslüman dini ağırlıktadır. Hem Türk medeniyetindeki bakış açısı, hem de İslamın  kadına bakışı gereği kadınlarımıza daha iyi davranılması gerekir. Onların daha iyi  yerlere gelmesi beklenir. Ama ne yazık ki bizde de yanlış uygulamalar yerleşmiş durumdadır.

Özellikle TV Kanallarındaki kadın programlarını dinledikçe  dehşete düşmemek mümkün değil.Kadın hayatına cehalet  ve ilkellik hakim olmuş. Ve giderek yaygınlaşan evlilik dışı hayat tarzı  ve gayri meşru  çocukların çoğalması geleceğimiz açısından düşündürücüdür.Ne var ki giderek bizim aile hayatları dejenere olmuş insanların çoğaldığını görmekteyiz.

Kadın ve aileden sorumlu bir Bakanlığımız olduğu halde toplumumuzun sosyolojik yapısı bozulmuştur. Ama çözümü yok değildir. Daha çok geç kalmadan çözüm üretilebilir.

Bu konuda çözümlerimizle birlikte sorunların kaynaklarını yazmaya devam edeceğiz.

Tarihteki TÜRK KADINLARINI  ANLATACAĞIZ.

*BÜTÜN TÜRKLER BİR ORDU*