BİRİLERİ KÜKRERKEN RUM, MALI GÖTÜRÜYOR.
Ne derlerse desinler, nasıl karar alırlarsa alsınlar KKTC ile ticaretimiz aynen ve eskiden olduğu gibi devam edecek. Bu sözler kükreyen bir Yöneticimize ait.Hiç kimse Türkiye bir yere sıkıştırılır, karşılığında olmayacak taviz alınır diye düşünmesin. Bu kükreyiş de başka bir diğerine ait.Birileri bir kükrüyor pir kükrüyor, Rum ise kükrete kükrete malı alıp götürüyor. Yani at sineğin oyuncağı oluyor.
-Bir kere KKTC Bayrakları konaktan ve hisar üstündeki çadıra giden yollardan temizlendi..
-İngiliz Bakan bu temiz yollardan ilerleyerek çadırdaki Aşiret Reisi ile görüşmeye geldi. Reis ayağına gidildiği için hayatından memnun, meşhur sempatik gülüşü ile onu karşıladı. Salona geçtiler. Reis ona, Nasılsınız? Sıhhatiniz nasıl? Londrada ne var ne yok, dedi. O da, Her şey yolunda Reis, dedi. Kahve içtiler. Reis Bakanı kapıya kadar uğurladı. Büyük İngiliz Bakanı, Aşiret Reisi ile halkın önünde beyanat vererek Allahaısmarladık demeyi gururuna yediremedi. Reisi, Cumhurbaşkanı yerine mi, yoksa adam yerine mi koymadı, belli değil.
Zaten Reis öteden beri, Ben ceberut devletin Cumhurbaşkanı oluyorum, diyerek, oturacağı makama tu kaka deyip duruyordu. Bu defa gazetecilere Fevkalade önemli, faydalı ve olumlu görüşmeler yaptık, diyerek ahkam kesti.
İngiliz Bakan, beyaz zeminde kırmızı şeritli, kırmızı ay yıldızlı bayraktan arındırılmış yollardan geçerek, Rum tarafına ayak basar basmaz, Reise nanik çekercesine Ledra Palasta basın toplantısı düzenledi.
-Dün sokaklarda İngiliz Bakanın Reisi ziyaret etmemesi için bağırıp çağıran eski EOKA tetikçisi Papadopulos, hayatından memnun. Görüşmeler Reisin çadırında gerçekleşmiştir, herhalde bağdaş kurup Türk kahvesi içmişlerdir, diyerek memnuniyetini belirtti. Sonra da yanlışını düzelterek Hayır hayır!.. Nescafe-Gold içmişlerdir, dedi.
Reis Hayır!.. İngiliz Bakana Türk Kahvesi içirdim, diyerek bu aşağılamayı kabul etmeyip kahrından hastalanırken (Parantez içi: Sayın KKTC Yöneticisine sıhhat afiyet, diler geçmiş olsun dileklerimizin kabulünü arz ederiz.) Papadopulos öbür taraftan malı götürdü. Neler götürdü?
Az daha unutuyordum. Damda deli çok... İstanbulda bazı böyyük iş adamları Türkiyenin arkasını sıvazladığı için Onur madalyası ile İngiliz Bakana yağ çekip, küçülüyorlar.
Bundan böyle KKTCye gelecek resmi heyetler, Rum tarafından Kuzeye giriş yaparak, KKTCnin bayrak ve alamet-i farikalarından arınmış yollardan geçerek, hisar üstündeki çadıra ulaşacaklar. Şayet işgal altındaki Kuzey topraklarında başka yerleri ziyaret edeceklerse, bayrak ve KKTCyi hatırlatan herhangi bir alamet-i farika görmek istemiyorlar.
Eski tetikçi boş durmuyor. Bir gemiciğini masumane bir şekilde Mersin Limanına yolluyor. Ankaradakiler kükrüyor. Gemi kaptanı memnun. Türk makamlarınca Mersin Limanına sokulmadım, şeklindeki mazbatasını alıyor, hemen Papadopulosa iletiyor. Mazbata şimdi AB başkentlerine yayılmış ve AİHM savcısının eline ulaşmıştır bile. Öncelikli bir mahkeme kararı ile, Türkiye taahhütlerini yerine getirmiyor, kararı çıkıverecek. Ve arkasından ceza şartları. Daha neler?
Papadopulos üç şartını Annana kabul ettiriyor. Görüşmelerde 1)Hakemlik 2.Zaman sınırlaması olmayacak, (Ozmosis için) 3. Taraflar üzerinde anlaşmaya vardıkları ve imzaladıkları anlaşma metnini ancak referanduma sunabilecekler.
Ve Mali yardım tüzüğü ile Doğrudan ticaret tüzüğü Papadopulosun istediği gibi ikiye ayrılıyor. KKTC ticari yönden de kıskaç altına alınıyor. Artık Rumdan izinsiz ticaret de yapamazsınız.
Birileri kükrüyor. Ne derlerse desinler, nasıl karar alırlarsa alsınlar KKTC ile ticaretimiz aynen ve eskiden olduğu gibi devam edecek. Birileri ne zaman kükreseler, KKTCde ya haysiyet gidiyor ya mal gidiyor.
Ve Bazıları(!) Anavatandan bütün bu olanların olumlu yanını görüyor. Tüzüklerin ayrılmasına karşıyız... Ancak doğrudan ticaret tüzüğü ile izolasyonlara atıf ve çözüm için BM zeminine işaret edilmesi olumlu, diyebiliyor. Na do kafa... BÜYÜK ÇÖKÜŞ BAŞLADI.
Bir zamanlar Sayın Denktaş Bize şehitler de lazım, demişti. Ey TMTnin uyuyan ruhu. Uyan. Bize şehitler de lazım.
K.K.T.C. KARASULARI TARİHİ GELİŞİMİ
BUGÜNKİ DURUM VE ÖNERİLER
Doğu Akdenizde küçük bir ada; ancak, ne var ki son derece önemli ve zaten bu önemi nedeniylede uzayıp giden karmaşık ve sıkıntılı bir mesele olan Kıbrıs Meselesi hemen hemen hepimiz, bir şekilde bu konuyla angaje olmuş durumdayız haklı olarak... Uzayıp giden sıkıntılı bir mesele dedim zira Adanın müşterek sahipleri olan iki halkın siyasi eşitliği temeline dayalı siyasi bir düzenleme yoluyla Kıbrısa sürdürülebilir denge ve barışı getirmek çabaları uzun yıllardır nihayetlendirilememiş ve bu sebepten dolayı yılan hikayesine dönmüş bir mevzuu halini almıştır; ve her geçen gün bu sıcak meseleye yenileri de eklenince yine uluslararası kamuoyunun gözleri bir kez daha Doğu Akdenize çevrilmiştir. Gerek ulusal ve gerekse uluslararası kamuoyunu medyasıyla birlikte yeniden harekete geçiren konu neydi? Neden dikkatler o yöne çevrildi? Bilindiği üzere Kıbrıs Rum Yönetimi, Lübnan ve Mısırla anlaşıp Doğu Akdenizde petrol aramak için koşul oluşturmuşlar ve Türk Dışişleri bu konuya dair diplomatik bir tutum sergilemiş ve Yunan Hükümeti, Türkiyenin bu tutumunu yapıcı bulmamıştır… Yunan Hükümetinin burada unutmaması gereken önemli bir konu da kendilerinin Güney Rum Yönetimine ve halkına Annan Planına Evet dememeleri için sergilemiş oldukları tutum, politika ya da adı her neyse hiçte yapıcı değildi! Uluslararası barış ve güvenliği sağlama girişimlerini, tabir yerindeyse baltalayan bir tutumdu. Dolayısıyla Yunan Hükümeti bizim dış politikamızı eleştirmek yerine dönüp kendini bir sorgulasın…
Doğu Akdenizde petrol ve / veya doğal gaz arama konusunu ezbere konuşmadan evvel bu konuya aydınlık getirecegini düşündüğüm K.K.T.C Deniz Yetki Alanları hususuna değinmek gerektiğine inanıyorum. Deniz Alanları terimini bilmeyen dolayısıyla Deniz Hukukuna yabacı olan okuyucularımız için Deniz Alanlarını aşağıdaki tablo ile kısaca tanıtalım.
Deniz Alanlarını kısa bir tablo ile özetledikten sonra Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin Karasularının bugünkü durumunu daha doğrusu hukuki statüsünü ve bu çerçevede genişliği konusunu açıklığa kavuşturabilmek için öncelikle İngiliz Koloni Yönetiminden itibaren, Kıbrısta yasama sistemi ve yürürlük şartlarına kısaca değinmekte fayda görülmektedir.
1878 yılında İngiliz Kolonisi olarak idare edilmesinden 1960 yılına gelinceye dek Adada İngiliz hukuk sistemi hakim olmuştur. Londra ve Zürih Anlaşmalarını takiben 16 Ağustos 1960 tarihinde Kıbrıs Cumhuriyetinin ilanı ve Anayasanın kabulüyle yeni bir dönem başlamıştır. Söz konusu Anayasanın ilgili maddelerinde, o tarihe kadar yürürlüğe girmiş bulunan mevzuatın değişiklik yapılmadığı veya yürürlükten kaldırılmadığı sürece, geçerliliğini koruyacağı kabul edilmiştir. Yine aynı Anayasanın öngördüğü iki toplumlu düzen çerçevesinde 16 Ağustos 1960tan itibaren yasaların Kıbrıs Cumhuriyeti Temsilciler Meclisince Türkçe ve Rumca dillerinde hazırlanarak kabulü yanında, diğer bazı yasalarında Türk Cemaat Meclisi tarafından yine Anayasa hükümleri çerçevesinde Türkçe olarak yürürlüğe konulması kabul edilmiştir. Bu düzen daha fazla sürememiş ve 21 Aralık 1963 tarihinde toplumlararası çatışmaların sonucu olarak da, iki toplumun birbirinden kopmaları sonucunda, toplumların hukuk sistemlerinde ve dolayısıyla yasaların oluşturulmasında da farklılaşmalar ortaya çıkmıştır. Bu tarihten sonra Türk Toplumu için gerekli yasaların çıkarılması görevi, oluşturulan çeşitli Kıbrıs Türk Yönetimlerinin yetkili kurumları tarafından üstlenilmiştir. 15 Kasım 1983 tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin ilanını takiben 7 Mayıs 1985 tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Anayasası yürürlüğe girmiştir ve halen yürürlükte bulunan esaslar kabul edilmiştir. Bahsi geçen Anayasanın Geçici 4. maddesinde yer alan Bu Anayasanın yürürlüğe girdiği tarihte yürürlükte olan mevzuat bu Anayasa kurallarına aykırı olmadığı ölçüde yürürlükte kalır hükmü çerçevesinde, bugün hala K.K.T.C de İngiliz Koloni döneminde ve sonrasındaki dönemlerde yürürlükte olan pek çok yasalar geçerliliğini korumakta olduğu görülmektedir.
Bütün bu açıklamalar doğrultusunda Kıbrısın Karasuları ile ilgili mevzuatı incelendiğinde, tespit edilebildiği kadarıyla daha önceki bazı yasalarda Karasuları1 veya Adasuları 2 deyimleri kullanılmasına rağmen Karasuları konusunda ilk düzenleme 20 Eylül 1985 tarihli Tefsir Kanunu nun 2. maddesinde yer aldığı görülmektedir.
1- Sahilleri Koruma Kasası , 1934,1961 ; Dış Ülkelerden Gelen Teknelerde Buluna Kişilerce Karantina ve Gümrükler Yasasının İhlalini Önlemek Amacıyla Ek Kurallar Gören Yasa, 1901, 1949
2- Sünger Avcılığı Yasası; 1890
Söz konusu madde de Karasuları; Kıbrıs sahilinde en düşük cezir çizgisinden itibaren ölçülen bir fersah mesafedeki açık deniz parçasının herhangi bir kısmını ifade eder. Aynı hüküm 1959 yılında yayımlanan yeni baskıda da vardır. 21 Aralık 1963 tarihine gelinceye kadar söz konusu hükümle ilgili olarak bir değişiklik veya yürürlükten kaldırma yasasının yetkili organlarca kabul edilmemiş olması o tarihe kadar Kıbrısın (1960dan sonra Kıbrıs Cumhuriyetinin) karasuları genişliğinin üç deniz mili olarak uygulandığı doğrulanmaktadır.
Esasen bu husus ulusal ve uluslararası belgelerle de tekrarlanmıştır. Bunlardan ilki, ilk olarak 1929 yılında yürürlüğe konulan Ceza Yasasında 1962 yılında yapılan değişiklik ile ilgili yasadır. Ceza Kanunu Tadil Eden Kanun ile 5. maddesine yeni bir paragraf eklenmiştir. 3…..Cumhuriyet Toprakları, Cumhuriyet Sahillerinden, cezir halindeki sahil haddinden ölçülmek üzere 3 millik saha dahilindeki karasularını ve Cumhuriyette tescil edilmiş olan ve uluslararası kanun hükümleri gereğince ilgili zamanda yabancı bir kanuna tabi olmadıkça, herhangi bir yerde bulunan bir gemi veya uçağı içine alır şeklinde kaleme alınan ve Anayasanın Geçici. 4. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan metindir ve böylece 3 mil karasuları genişliğini de teyit etmektedir. Diğer belge ise Kıbrıs Cumhuriyetinin kurucu belgelerinden olan Londra Anlaşmasının 1. numaralı Ekin 3. bölümünde yer alan hükümler ve haritalardır.
Gerçekten Kıbrıs Adasında söz konusu Anlaşma ile İngiltereye bırakılan Akrotiri ve Dhekelia bağımsız askeri üslerinin sınırlarını ve belirli ölçüde çalışma düzenlerini belirleyen 1 numaralı Ekte önce , söz konusu üslerin karasuları belirlendikten sonra 3. bölümde deniz ( yan) sınırları sahilden 3 deniz mili kriteri zikredilmiştir.
21 Aralık 1963ten sonraki dönem incelendiğinde Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından 6 Ağustos 1964 tarihinde karasuları ile ilgili yeni bir yasanın kabul edildiği bilinmektedir. Söz konusu yasanın 2. maddesinde 2. Karasuları Cumhuriyet sahilinden başlayan ve onun toprağının uzantısı sayılan, dolayısıyla cumhuriyetin egemenliğine giren anlamı ifade eder hükmüne yer verildikten sonra 3. maddede de 3…Başka herhangi bir yasanın kurallarına veya karasuları ile ilgili sınırlara bakılmaksızın, Cumhuriyetin karasuları deniz suyunun en düşük seviyesinde bulunduğu yerden başlayarak 12 mile kadar uzatılmıştır hükmü yer almaktadır.
3- Bir fersah üç deniz miline tekabül eder
Tespit edilebildiği kadarıyla bu yasada daha sonra herhangi bir değişiklik yapılmamıştır; öyleyse, Kıbrıs Rum Kesimi karasuları genişliğinin 6 Ağustos 1964 tarihli Yasa gereğince En düşük cezir çizgisinden başlamak üzere 12 deniz mili olduğunu kabul etmek gerekmektedir. Kıbrıs Türk Kesiminin Karasuları ile ilgili yasal düzenlemelerine gelince, önce bu konuda 20 Eylül 1935 tarihinde kabul edilen ve daha öncede zikredildiği gibi K.K.T.C. Anayasasının Geçici 4. maddesinde yer alan düzenlemeyi belirtmek gerekir. Kıbrıs Yasaları külliyatında yer aldığı şekli ile bu hüküm bugün şu şekilde düzenlenmiştir: Karasuları sahilde suyun yükseldiği yeri gösteren işaretten suyun en alçak noktasından ölçülmek üzere Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti sahilinden üç deniz miline kadar olan açık denizlerin herhangi bir kısmını anlatır aynı şekilde, yine bugün yürürlükte olan Ceza Yasasının 5. madde 3. paragrafındaki hükümde, yukarıda belirtildiği şekilde 3 deniz mili genişlikte olduğunu vurgulamaktadır. Bütün bunların ışığında, bu durumda, halen K.K.T.C de 1935 yılında kabul edilen Tefsir Yasasının 2. maddesi ve 1962 yılında Ceza Yasasına eklenen 5. maddenin 3. fıkrası dışında, karasularının hukuki niteliğine ve genişliğine ilişkin yasal bir düzenleme bulunmadığını ve dolayısıyla bu düzenlemeler gereği K.K.T.C Karasularının genişliğinin 3 deniz mili olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır düşüncesindeyim. (Kıbrıs Adası 782 km uzunluğundaki sahil şeridine sahiptir ve K.K.T.C 395..5 km lik bölümünü egemenliği altında bulundurmaktadır.)
Bu husus gerek ülke savunması yönünden ve gerekse günümüzde de sözü edilen denizlerin sağladığı ekonomik avantajlardan faydalanılması yönünden oldukça önemli bir konudur ve dolayısıyla ayrı bir Karasuları Kanununa olan ihtiyaç ne yazık ki inkar edilemez durumdadır.
Unutulmamalı ki karasuları konusunda Karasuların Genişliği önem arz etmektedir ve bilindiği üzere, karasularının genişliği konusu çoğu zaman ve uzun bir süre devletler arasında tartışma konusu olmuştur. Devletlerin savunma politikaları ve denizlerden ekonomik avantajlar sağlama arzuları, karasuları genişliği uygulamasında farklılıklara yol açmıştır.
4- 4.5 km Erenköy kesimi + 391 diğer kesim 1982 yılında kabul edilen ve onaylayan devletler için 1994 yılında yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesinin 3. maddesinde Her devletin karasuları genişliğini esas hatlardan itibaren 12 deniz milini geçmeyecek şekilde tespit edilebilecek ilkesi benimsenerek, görüş birliğine varılmıştır. Böylece her devletin 12 mili aşmamak kaydıyla, karasularını kendi çıkarları doğrultusunda tespit edeceği, uluslararası hukuk tarafından benimsenmiş bulunmaktadır.
Daha öncede belirttiğimiz gibi, karasuları genişliği, ülke savunması ve denizlerin sağladığı ekonomik avantajların kullanılması açısından önemli olduğu hususundan dolayı devletler, karasularını geniş tutmaya önem veriyorlar ve dünya üzerinde 3 deniz mili karasuyu genişliğini uygulayan devlet hemen hemen yok gibi dolayısıyla K.K.T.C nin bu hususu tekrar hemen gözden geçirmesinde yarar görülmektedir; ancak bütün bunlar yapılırken, genişliğin (6 veya 12deniz mili) tespitine ilişkin siyasi değerlendirmeler de, göz önünde bulundurulması gereken en önemli faktörlerdir- ki devletlerarası bir uyuşmazlığa neden olmadan yazılı karara bağlanması ve atlanılmaması gereken önemli bir husustur.Takdirlerinize saygıyla arz olunur.
5- Burada uyuşmazlıktan bahsedilen kasıt şudur ki ; Kıbrıs Rum Yönetiminin 12 mil kriterini benimsemiş olmasıyla K.K.T.Cnin de aynıuygulamaya başlamasının yakın geçmişte çeşitli şekillerde gündeme getirilen – ilgili devletlerle entegrasyon yönünde olumlu bir yaklaşım olarak yorumlanabileceği hususu ve Ege Denizinde 12 mil nedeniyle gündemde ve yakın geçmişte bulunan uyuşmazlığa böyle bir uygulamanın yansımaları bir siyasi uyuşmazlığa neden olabilir düşüncesiyle hassasiyetle üzerinde durulması gereken bir konu olduğunu belirtmek isterim .
Saygılarımla bilgilerinize sunarım
S.Ç.
Uluslarası Deniz Hukuku uzm.Arştr.
Köktürkler/ANTALYA
15.05.2007
KAYNAKÇA
- Prof. Dr. M. Aydoğan ÖZMAN, Uluslar arası Deniz Hukuku Yüksek Lisans Ders Notları
- BMDHS
BARIŞ ve ÖZGÜRLÜK BAYRAMI=KIBRIS TÜRKÜNÜN YUNAN SOYKIRIMINDAN KURTULUŞ GÜNÜ 20.TEMMUZ DUR!
20 Temmuz 1974, Türk Ordularının 403 sene sonra (1571-1974) Kıbrısa tekrar çıkarma başlattığı gündür. Bu olay Kıbrıs Türk Tarih Edebiyatına Mutlu Barış Harekatı olarak geçmiştir. Kıbrıs Türkü için bu tarih, Rumun Kıbrısta Türklere uyguladığı bitmeyen soykırımından kurtuluş ve yeniden doğuş günüdür. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde BARIŞ ve ÖZGÜRLÜK BAYRAMI olarak kutlanmaktadır. Bu gün yalnız Kıbrıs Türkünün değil, Anavatan Türkiyenin de Milli Bayramı olmalıdır. Anavatan sağ olsun...
Türk tarafının adadaki durumu:Kıbrısta 1960 Garanti ve İttifak Anlaşmaları ile kurulmuş, Kıbrıs Cumhuriyeti devleti vardır. Bu devlette Kıbrıs Türkleri ile Rumlar %30/70 ortaktır. Bu ortaklık 21 Aralık 1963 tarihi itibarı ile Rumların, Akritas Soykırım Planı çerçevesinde Türklere yaptıkları saldırılarla yıkılmış ve Kıbrıs Cumhuriyeti ismi Rumlar tarafından gasp edilmiştir. .
Kıbrıs Türk Tarihine KANLI NOEL olarak geçen bu olaylarda, Lefkoşa Türk Bölgesi başta olmak üzere birçok Türk köyü basılmış, yakılmış, harap edilmiş ve bir hafta içerisinde 200 Türk öldürülmüştür. Türkler bu mezalim karşısında 103 köyü terk etmek zorunda kalmışlar ve daha emin olduğunu varsaydıkları Türk köylerine göç etmişlerdir. 1974 Mutlu Barış Harekatına kadar Türkler, göç ettikleri bu bölgelerde Rum mezalimi altında tüfek omuzda (olmayan tüfekle), aç susuz, sefalet içinde, acılarla dolu dehşetengiz yaşam mücadelelerini sürdürebilmişlerdir. İnsanoğlunun yaşama sarılışı ancak bu denli acı dolu olabilirdi.
Rum tarafının durumu:Rumlar, Kıbrıs Türklerini Kıbrıs Cumhuriyetinden dışlayıp, yukarıda bahsettiğim kantonlara hapsetmeyi başardıktan sonra, Kıbrıs Cumhuriyeti Devletini de gasbetmiş oldular. Gasp edilmiş bu devlet üzerinden, Adada şiddet ve terörü 1974 yılına kadar devam ettirdiler. Maksatları Kıbrıs Türkünü yıldırmak, bıktırmak, göçe zorlamak, öldürmek, asimile edip etkisiz hale getirdikten sonra Adayı Yunanistana ilhak etmekti.
Makarios Kill The Turks Gentle yani Türkleri kibarca öldürünüz, veya; Türkleri yumuşak kılıçlarla öldürünüz, politikası güdüyor ve Adayı Yunanistana ilhak edeceği günü sabırla bekliyordu. Dehşetengiz yaşam şartları altında 1963 yılında 120 bin olan Türk nüfus, 1974de ben diyeyim 80 bin siz deyin 70 bin kişi kalmıştı.
Yunanistanın durumu:Yunanistanda, 1967de ihtilali ile başa geçmiş Albaylar Cuntası diktatörlüğü hüküm sürüyordu. 1974 yılına gelindiğinde Yunanistandaki Albaylar Cuntası, Yunan halkı bakış açısından saygı ve güvenirliliğini kaybetmişti. Kıbrıs Adasını biran evvel Yunanistana ilhak etmekle (ENOSİS), Yunanlıların 1823 Megalo İdeası ile yemin ettikleri, Kıbrısı Yunanistana ilhak hayali gerçekleşecek, Albaylar Cuntası saygınlığını kazanacaktı.
Makarios ile Albaylar Cuntasının ilhak konusundaki hedefleri aynı olmakla birlikte, ince zamanlama hesapları yüzünden ENOSİS tarihi konusunda çelişiyorlardı. Makarios, Türkleri efendice öldürünüz, veya yine Rumların deyimi ile Türkleri yumuşak kılıçlarla öldürünüz, politikası güdüyor ve adanın Yunanistana ilhakını zamana yayıyordu. Albaylar Cuntası ise, ilhakın biran önce ve derhal gerçekleşmesini istiyordu.
İNGİLİZLERİN DURUMU:İngiltere 1960 Anlaşmaları ile kurulan Kıbrıs Cumhuriyetinin üç garantör devletinden biri idi. Bu anlaşmalar ile kendisine Adada Ağratur ve Dikelya üsleri verilmiştir. Bu üsler adanın %2,5una eşit olup, Birleşik Krallık yani İngiltere toprakları olarak tescil edilmiştir.
İngilterenin Ada üzerindeki genel politikası, statünün değişmemesi yönünde idi. Adada kıyamet kopsa dahi, sahip olduğu üslere dokunulmaması, onlar için yeterliydi.
Dünyada durumlara bakışı:Tüm dünya iki süper gücün tepişme alanı durumundadır. Bunlar Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) veya Rusyadır. Soğuk savaş dönemi sürüp gitmekte, Kapitalist ve Komünist casuslar dünyada fink atmaktadır. Her ne kadar Bağımsız Ülkeler Topluluğu (BÜT) diye üçüncü bir güç olsa da, bunların fazla esamisi okunmamakla birlikte zaman zaman ABD ve SSCBnin dünyadaki tepinmelerinden nasibini almaktadırlar.
Makarios gasbettiği Kıbrıs Cumhuriyeti tabelası ile BÜT üyesidir ve bu kesimle arası gayet iyidir. Ayrıca SSCB ile de flört etmekte ve bu iki yaklaşımını siyaset sahnesinde güç olarak kullanmaktadır. ABD tarafı Makariosun bu hareketinden rahatsızdır. Kıbrısın Sovyetler tarafına kayabilmesi olasılığından endişelidir. Bu halde Ruslar Akdenizin sıcak sularına inmiş olacaktır.
Türkiye, soğuk savaşın sıcak karnı üzerinde bulunmaktadır. Bağlı olduğu NATO içinde, Varşova Paktına karşı en büyük tampon güçtür. Sovyetlerin bitmeyen sıcak Akdeniz sularına inme hevesini engellemektedir. Bu bakımdan;
Batılı Emperyalistlerin soğuk savaş döneminde Türkiyeye daima ihtiyaçları olmuştur. Şimdilerde Büyük Orta Doğu projesi ile parçalamak istedikleri Türkiyeyi, Varşova Paktına, Sovyetlere karşı daima potansiyel güç olarak kullanmışlardır.
1974 yılına gelindiğinde Batı Bloku Türkiyeyi ret veya terk edemezdi. Bu şartlar, Türk Ordularının Kıbrısa çıkarma yapma rizikosunu azaltıyordu.
Adada Sampson Darbesi:Yunanistanın yasadışı yollardan Adada bulunan askerleri, Rum teröristler ile birlikte EOKA terör örgütü olarak hareket ediyorlardı. Adadaki terör örgütleri ve diğer silahlı güçlerin çoğunluğu Makariosun değil, Yunan Subaylarının yönergesi altında idi.
Makarios uzun vadede Türklerin eritilmesi, asimilasyonu ile ilhakı gerçekleştirmek isterken, Yunanistanda Albaylar Cuntası biran evvel ilhakın yapılması taraftarı idi. Bu bakımdan Makarios ile aralarında yöntem ayrılığından dolayı müthiş bir çekişme sürüp gidiyordu. Hatta;
Albaylar Cuntası Makariosa Adayı Yunanistana ilhak edelim, seni de Yunanistana cumhurbaşkanı yapalım, derdiklerinde, Makariosun Cuntaya cevabı çok dikkat çekici idi. Ben ileride, Yunanistanı Kıbrısa bağlayacağım. Albaylar Cuntasına göre; ENOSİSin yani Kıbrısın Yunanistana ilhakının gerçekleşmesinde Makarios engeli biran evvel ortadan kalkmalıydı. Neticede;
Sampson, Makariosa karşı tetikçi olarak seçildi ve ihtilal için görevlendirildi. Makarios yok edilecek veSampson Cumhurbaşkanı olacaktı. Sampson, Kıbrısta yasadışı olarak bulunan Yunan subay ve askerlerinin desteği ile bu görevi yerine getirdi.
Makarios öldürülmekten yine kendi uyanıklığı ile kılpayı kurtularak, İngiliz helikopteri ile Malta adasına kaçtı. Oradan da İngiltereye iltica etti.
İhtilalciler, 15 Temmuz 1974de Sampsonu Cumhurbaşkanı ilan ettiler. Halbuki
Sampson, Lefkoşenin Ledra Caddesinde (uzun yol, Lokmacı Barikatının bulunduğu cadde) gezinip, caddede dolaşan İngiliz avını vurup, elindeki tabancasını da ilerideki kız arkadaşına teslim ederek, kayıplara karışan kurnaz ve acımasız bir EOKA tetikçisi idi. Ve henüz 35 yaşındaydı.
Türkiyenin durumu:Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyetinin kurulmasını onaylayan, 1960 anlaşmalarının üç garantör devletinden biri idi. 1960 Garanti ve ittifak Anlaşmalarına göre Kıbrısta bir alay (650 kişi) askerimiz bulunuyordu. Türkiye 1960 anlaşmaları ile kurulmuş bulunan Kıbrıs Cumhuriyetinin yine bu anlaşmalar çerçevesinde varlığını sürdürmesini kontrol, koruma ve sürdürülebilir tutmakla yükümlü idi. Kıbrıs Türk Halkının, Rumların Bitmeyen Soykırımından korunması bu yükümlülük sayesinde oluşuyordu. Türkiyenin Adadaki gücü, Kıbrıs Türkünün varlık ve yaşam sebebiydi.
Sampson ihtilali ile dengeler bozulmuştu. Ada Rumların tek taraflı plebisiti (ulusların hangi devlete bağlanacağı ile ilgili yapılan halk oylaması) ile her an Yunanistana bağlanabilirdi. Bu durumda şu tehlikeler vardı.
- Doğu Akdenizde Türk Yunan dengesi Rumlar ve Yunanistan lehine bozuluyor.
- Güney sahillerimiz Yunanistan tarafından sarılmış, Türkiye denizlere kapalı bir ülke oluyor
- Kıbrıs Türkleri ise bitmeyen soykırımın bilinen hedefinde, yok olmaya terk ediliyordu.
Ortadoğunun ve Balkanların en güçlü devleti Türkiye Cumhuriyeti, asil ve kahraman Türk Milleti bu aşağılayıcı durumu kabullenemezdi.
MUTLU BARIŞ HAREKATI...
15 Temmuz Pazartesi Makariosa darbe yapıldığı duyulunca Ankarada telaş ve endişe başladı. Zamanın başbakanı Ecevit Afyon gezisini yarıda kesip Ankaraya döndü. Derhal Bakanlar Kurulunu toplayarak Adaya müdahale kararı aldırıp, gereğini Genel Kurmaya havale etti. Hazırlıklar için kısa bir süre lazımdı. Ecevit hazırlık devresini değerlendirmek için, garantör devletlerden İngiltere ile görüşmelerde bulunmak üzere Londraya uçtu.
İngiltere Başbakanı Wilson ile Dışişleri Bakanı Callaghan 1960 anlaşmalarından doğan müşterek müdahale hakkını kullanmak istemezcesine savsaklayıp, reddettiler. Bu arada ABD özel temsilcisi Sisco devreye giriyor, kesin ve sert şekilde Eceviti müdahaleden vazgeçirmeye çalışıyordu.
Bir taraftan muhalefet liderleri müdahale hakkındaki görüşlerini bildiriyorlar, diğer taraftan Ordu hazırlıklarını tamamlıyordu. Ana muhalefet lideri ise müdahaleye karşıydı.
Türkiyeyi durdurmak için, elindeki Amerikan Planı ile mekik diplomasisi yapan ABD temsilcisi Sisconun Atinadan gelerek, Ecevitle son görüşme yapması bekleniyordu. Plan, Türklere daha geniş bir otonomi verse de, Rumların egemenliği ön plana çıkıyordu. Teklif reddedildi. Sisco teklifi yenilemek ve müdahaleyi durdurmak için son 24 saat daha müsaade istedi. Ecevitin cevabı ise kesindi.
Hayır Mr. Sisco. Artık çok geç.
Ecevitin bu sözü üzerine Sisco ve salondakiler donup kaldılar. Artık;
Lefkoşa başta olmak üzere tüm yabancı başkentlerdeki Türk Büyükelçiliklerine şu mesaj gitmişti bile.
Kıbrıstaki darbe sonucunda anayasal düzen yıkılmıştır. Türkiye Garanti Anlaşmasının danışma mekanizmasını işletmiş, ancak bir sonuç alamadığından dolayı, bu sabah şafakla birlikte Kıbrısa tek taraflı bir şekilde müdahale edecektir. Stop.
Mutlu Barış Harekatı başlamış, Türk donanması harekattaki yerini almıştı. Türk komandoları çıkarma plajında mayın temizleme işlerini tamamlamış, karaya çıkmış, Girneye Laptaya ve Beşparmak Dağları eteklerine doğru yol alıyordu. 70 helikopter 10ar kişilik grupları karaya indiriyordu. Türk uçakları Rumların direnç noktalarını bombalıyordu. Karadaki ilerleyişin stratejisi, sivil halkı korumakla zorunlu kılınmıştı.Emir; Karşıdan ateş gelmedikçe ateş etmeyiniz. Şeklinde idi.
20 Temmuz 1974, sabah saat 05.00. Bayrak Radyosu Rauf Denktaşın beyanatını yayınlıyordu.
Türk Silahlı kuvvetlerimiz çıkarma ve indirme harekatına başlamış bulunmaktadır. Gazamız mübarek olsun.... Bu geliş, 1960 anlaşmalarına dayanmaktadır, bir istila değildir. Cunta (Albaylar Cuntası) adına yapılan darbeden, Rumları meşru haklarına kavuşturmak için yapılmıştır... Rumlara karşı herhangi bir nümayiş ve saldırıda bulunmamanızı rica ederim. .... Aziz vatanımızla kucaklaşmanın mutluluğu içindeyiz...
Başbakan Ecevit ise harekatın nedenlerini Türkiye radyolarında saat 06.10da şöyle açıklıyordu.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kıbrısa indirme ve çıkarma harekatı başlamış bulunuyor... Öyle inanıyorum ki, kuvvetlerimize ateş açılmaz ve kanlı bir çatışma olmaz. BİZ ASLINDA SAVAŞ İÇİN DEĞİL; BARIŞ İÇİN YALNIZ TÜRKLERE DEĞİL; RUMLARA DA BARIŞI GETİRMEK İÇİN ADAYA GİDİYORUZ. Bu kararı, ancak tüm politik ve diplomatik yolları denedikten sonra mecbur kalarak verdik... Eğer bu çabalar sonuç vermediyse, elbette sorumlusu, bu iyi niyetli gayretleri gösteren devletler değildir.... Tekrar bu harekatın insanlığa, milletimize ve tüm Kıbrıslılara hayırlı olmasını dilerim...
22 Temmuz günü BM ateş-kes ilan ettiğinde Girne Lefkoşa hattı Türklerin eline geçmişti. Fakat bu durum yeterli değildi. Birlikler asıl muharebe hattında sıkışık durumdaydı.
Bir yandan görüşmeler devam ediyor, diğer yandan birliklerin muharebe hattını düzeltme ilerleyişi devam ediyordu. 9 Ağustosa gelindiğinde Laptanın batısından Çatalköyün doğusuna uzanan sahil şeridi bir üçgen şeklinde Lefkoşaya bağlanarak asıl muharebe hattı emniyete alındı. Görüşmelerden ise Türk tarafını tatmin edici bir netice alınamıyordu. 14 Ağustosta başlatılan ikinci harekat ile Türk ordusu bu günkü Atilla Hattına (sonradan Yeşil Hat) ulaştı.
Burada sorulan şudur. Türkler adanın tümünü alabilir miydi? Kuşkusuz evet... Alabilirdi. Zorlanmadan alabilirdi. Ancak bu halde suça verilen ceza ağır olur ve olay orantısız güç kullanımına gireceğinden Türkiye, Kıbrısta belki de bu günlere kadar gelen ve ebediyen devam edecek olan varlığını sürdüremezdi.
NETİCE...
Mutlu Barış Harekatı, neden bir savaşın ismi olmuştu? Harekatı hoş göstermek için mi bu deyim kullanılmıştı? Yoksa Şair Başbakan Bülent Ecevitin hayallerini süsleyen bir abartı mıydı? Hayır... Barış Harekatı neticesinde elde edilen sonuç, Türkler kadar Rumlar, Rumlar kadar Yunanistan ve tüm dünya için gerçek bir mutluluktu. Çünkü;
- Türk orduları Kıbrıs Türkünü 11 senelik dehşetengiz mezalimden, bitmeyen soykırımdan kurtarmıştı.
- Albaylar Cuntası devrilmiş, Fransada sürgündeki Kral geri dönmüş ve Yunanistanda demokrasi yeniden kurulmuştur.
- Lozan Anlaşması ile kurulan Türk Yunan dengesinin Kıbrıstaki zayıf karnı gücünü bulmuş, doğu Akdenizde barış, yerine oturmuştu.
Bu sebepledir ki, bu güne kadar aradan 33 sene geçtiği halde, düşmanın bütün çaba ve imkanlarına rağmen Türk Kolordusu Kıbrısta barışın mihenk taşı olarak durabiliyor.
Mutlu Barış Harekatı, Ulu Önder Atatürkün Yurtta Sulh, Cihanda Sulh, ilkesinin gerçek onayıdır. Türkiyemizin en haklı ve en güçlü olduğu dava, Kıbrıs davasıdır. Kıbrıs uyuşmazlığında yapılacak yanlış, verilecek taviz, Atatürk Türkiyesinin istikbalinde, kötüye gidişin kırılma noktası olacaktır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin bekası, Türkiye Cumhuriyetinin bekası ile özdeştir ve özdeş kalacaktır. Bu bakımdan;
20 Temmuz BARIŞ VE ÖZGÜRLÜK BAYRAMI ebediyete kadar kutlanacaktır. Atatürk Türkiyesinin azim ve kararı budur.
H.L.
Ant.Kıbrıs Türk Kültür Derneği Bşk.
KÖKTÜRKLER ÜYESİ/Kıbrıs Erenköy Mücahidi.