MUSTAFA KEMAL ATATÜRK DOSYASI-2

 

  1. Dünya Savaşında gösterdiği kahramanlıklar

1 Ağustos 1914te Almanyanın Rusyaya harp ilanı ile I. Dünya Savaşı başladı. Mustafa Kemal gelişmeleri yakından takip etmekte ve fikirlerini Harbiye Nezaretine bildirmekte idi. Ona göre katılma zorunlu hale gelmedikçe Osmanlı Devleti bu büyük savaşın dışında kalmalıydı. Ancak yaşanan gelişmeler nedeniyle 29 Ekim 1914te Osmanlı Devleti, ister istemez İttifak Devletleri yanında harbe girmek mecburiyetinde kaldı. Mustafa Kemal bu gelişmeler üzerine Başkumandanlıktan kendisine faal bir hizmet istedi ise de uzun süre bu isteği yerine getirilmedi. Bu dönemde neler yaptığını Mustafa Kemal şöyle anlatır:

Mustafa Kemal Atatürk, Çanakkale Savaşında görev alan komutanlarla birlikte görülmektedir.

Birinci Dünya Savaşı ilan edildi. O sırada Tekirdağda yeni kurulan 19. Tümene komutan olmak için başvuruda bulundum ve komutan oldum. Arıburnunda, Anafartalarda bulundum. İngilizler çekilip gitikten sonra bir ay Edirnede 16. Kolordu ile kaldım. Sonra kolordu komutanı olarak Diyarbakır ve çevresine gittim. Orada yaptığımız önemli muharebelerden biri Bitlis ve Muşun Ruslardan geri alınmasıdır.

Düşman birlikleri 25 Nisan 1915 günü Seddülbahir ve Arıburnu bölgesinden ilk çıkarma hareketine başladı. Ancak çıkarma hareketi ilk gün karşısında Mustafa Kemali buldu. Mustafa Kemal, çıkarmanın başladığını görür görmez, kuvvetlerini süratle Bigalıdan Conkbayırına sevk etti. Arıburnundan Conkbayırına ilerleyen İngiliz kuvvetleri, o gün, Mustafa Kemalin komuta ettiği 19. Tümen Kuvvetlerinin taarruzu ile geri çekilmeye mecbur edildi.

Conkbayırı taarruzunda Türk askeri görülmemiş bir inanç ve cesaretle savaşıyor, tarihin en büyük kahramanlık sahneleri sergileniyordu. Dahi komutan, kumandanlara şöyle emretmişti:

Ben, size taarruz emretmiyorum; ölmeyi emrediyorum! Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler ve kumandanlar geçebilir!

İlerlemek isteyen İngilizlerle yer yer şiddetli çarpışmalar oldu; ancak her taarruz Türk askerinin kahramanca savunması karşısında başarısız kaldı. Mustafa Kemal, Çanakkale Cephesindeki bu üstün başarıları üzerine 1 Haziran 1915de Albaylığa terfi etti. İngilizler 6 ve 7 Ağustos 1915 günleri, takviyeli kuvvetlerle yeni bir taarruz daha denediler; düşman kuvvetleriyle, kuvvetlerimiz arasında şiddetli muharebeler oldu. Ancak, Mustafa Kemalin aldığı önlemler sayesinde düşmanın bu taarruzu da gelişme imkanı bulamadı. Arıburnu ve Seddülbahirdeki taarruz devam ederken İngilizler 6 Ağustos 1919 akşamı Çanakkalenin güney kıyılarına da asker çıkararak ilerlemeye başladılar. Gelişen bu kritik durum üzerine Anafartalar Grubu Komutanlığına 8 Ağustos 1915 tarihinde Albay Mustafa Kemal getirildi. 9 Ağustos 1915 günü komutayı ele alan Mustata Kemalin aynı gün yaptığı taarruz ile ilerleyen İngiliz kuvvetlerini tekrar çıkarma yaptıkları kıyılara itti. Aynı günün akşamı Conkbayırı bölgesine geçerek buradaki kuvvetleri de 10 Ağustos 1915 sabahı taarruza geçirdi. Böylece düşmanın ilerlemesine imkan verilmemiş; aksine tutunduğu mevzilerden tamamen çıkarılarak Anafartalar bölgesine tam anlamıyla hakim olunmuştu.

 

Atatürk henüz Kurmay Albay olduğu 1915 yılında Gelibolu Yarımadasında görülmektedir.

Mustata Kemal, bu muharebeler sırasında bizzat ateş hattında bulunmuş, ateş hattından emirler vermiş, cesareti ile yanındaki subay ve erlere çok güzel bir örnek olmuştur. Conkbayırında kalbini hedef alan bir şarapnel parçası, cebindeki saate çarpıp geri döndüğünden mutlak bir ölümden kurtulmuştu. Bu muharebeler esnasında gösterdiği kahramanlık, azim ve yüksek kumanda kudreti, kendisine memleket içinde ve dışında büyük ün sağlamıştı. Artık o, Anafartalar Kahramanı olarak anılıyordu. Bu savaşlarda İngilizler insan, silah ve teknik imkanlar yönünden Türklerden çok fazla idi; ancak onların unuttukları nokta, Türk askerinin tarihsel kahramanlığı ve bu kahramanlığı yönlendiren Mustafa Kemal faktörü idi.

Mustafa Kemal, 1 Nisan 1916 da Generalliğe yükseltildi. Diyarbakıra gelişini takiben kısa bir hazırlıktan sonra 3 Ağustos 1916 sabahı emrindeki kuvvetleri Bitlis ve Muş yönünde taarruza geçirdi; Ruslarla iki tümenimiz arasında taarruz ve karşı taarruz şeklinde şiddetli çarpışmalar oldu. Nihayet 8 Ağustos 1916 sabahı Muş, aynı günün akşamı Bitlis kuvvetlerimiz tarafından düşman işgalinden kurtarıldı. Muş; 25 Ağustos 1916da tekrar Rusların eline düşmüştü. Mustafa Kemal Paşa, 2. Ordu Komutanlığı sırasında, 14 Mayıs 1917de Muşu ikinci defa Rus işgalinden kurtardı.

  1. Dünya Savaşı Almanya ve müttefikleri aleyhine gelişiyordu. 29 Eylül 1918 tarihinde Bulgaristan savaştan çekilmiş, 4 Ekim 1918 tarihinde de Almanya mütareke istemişti. İstanbulda Talat Paşa Kabinesi istifa etmiş, yeni Kabineyi Ahmet İzzet Paşa kurmuştu. Bu gelişmeler karşısında Mustafa Kemal Paşa yetkili makamlara, askeri ve siyasi önerilerine devam etti ise de yine kabul ettiremedi. Nihayet 30 Ekim 1918 tarihinde de Osmanlı Devleti, İtilaf Devletleri ile Mondros Mütarekesini imzalayarak l. Dünya Savaşından çekildi.

Mondros Mütarekesinin ardından ülkenin durumu

Mustafa Kemal Paşa, 31 Ekim 1918 tarihinde Yıldırım Ordular Grubu Komutanlığına getirildi ise de artık yapacak bir şey kalmamıştı. 7 Kasım 1918 tarihinde bu Grup Kumandanlığının da Padişah iradesiyle kaldırılması üzerine Adanadan hareketle 13 Kasım 1918 günü İstanbula geldi. Artık Türkiye, mütareke şartlarını yaşıyordu ve kendisi de Harbiye Nezareti emrine verilmiş bir Ordu Kumandanı idi.

 

Atatürk II. Ordu Komutanı iken, Diyarbakırda Avusturya-Macaristan Birliğini denetlerken görülmektedir.

Memleket ve milletin içinde bulunduğu şartlar ağır idi. Büyük bir savaş sonunda, mağlup bir devlet olarak 30 Ekim 1918de Mondros Mütarekesi adı verilen şartları ağır bir anlaşma imzalanmış, bu anlaşma şartlarına dayanılarak memleketin birçok bölgesi galip devletlerce işgal edilmiş, ordumuz dağıtılmış, bütün silah ve cephane galip devletlerin emrine verilmişti. Osmanlı memleketleri tamamen parçalandığı gibi, Türkün ana yurdu, Anadolu da galip devletler arasında taksime uğruyordu. Anadolunun her şehrinde yabancı subaylar dolaşıyor, İtilaf Devletleri temsilcisi sıfatıyla direktifler veriyorlardı. Yunanlılar da İzmiri işgal hazırlıklarıyla meşguldu; bu yolda büyük çaba harcıyorlar, İtilaf Devletlerini iknaya çalışıyorlardı. Nihayet 15 Mayıs 1919da bu gayelerine eriştiler.

Olayların bu şekilde gelişeceğini Mustafa Kemal, önceden sezinlemişti. Nitekim Mondros Mütarekesinden 5 gün sonra, 5 Kasım 1918den itibaren Harbiye Nezaretinden Mondros Mütarekesi gereğince ordulara terhis emirleri gelmeye başladı. Atatürk, aynı gün Adanadan Sadrazam Ahmet İzzet Paşaya ilk ikaz telgrafını çekti: Ciddi olarak arz ederim ki gereken tedbirleri almadıkça orduyu terhis etmeyiniz! Şayet orduları terhis edecek ve İngilizlerin her dediğine boyun eğecek olursak düşman ihtiraslarının önüne geçmeye imkan kalmayacaktır. Bu, Atatürkte, her şey bitti zannedilen bir zamanda da kurtuluş ümidinin sönmediğini, pek çoklarının düştüğü ümitsizliğe asla kendisini kaptırmadığını gösterir.

Mustafa Kemalin önderliğinde başlatılan Milli Mücadele

Mustafa Kemal tarafından yapılan bütün bu haklı itirazlar etkisiz kalır ve ordunun terhisine süratle devam edilir. Çünkü genel kanaat, herhangi bir mücadeleye giremeyeceğimiz, böyle bir mücadelenin aleyhimize sonuçlanacağı idi. O halde İtilaf Devletlerini gücendirmeyecek, Mondros Mütarekesi şartlarını yerine getirecektik. İstanbul Hükümetinin görüşü ve davranışı bu idi.

Padişah ve hükümetini saran bu umutsuzluğa rağmen, milletimiz, haksız işgallere karşı çıkıyor, topraklarını müdafaa ediyor, yurdun dört bir yanında yerel kuvvetlerle çatışmalar oluyordu. Ancak bütün memkeleketi kapsayan bir hareket ve birlik gösterilemiyordu. Atatürk bu dönemi şu şekilde anlatıyordu:

İstanbul vatanseverlerince çeşitli adlar altında programlar ve gruplar oluşturularak kurtuluş yolları aranmaktaydı. Bunların her birini ayrı ayrı inceledim. Hiçbiri doğrulayıcı bir kanıta dayanmıyordu. Dolayısıyla hiçbiriyle iş birliği yapmaktan sonuç beklemedim. Doğrulayıcı kanıtın doğrudan doğruya millet olacağı kanım çok ağır basıyordu. İstanbulda olup bitenlerden, yapılan girişimlerden, özellikle durumun ağırlığından ve acıklılığından milletin haberi yoktu. İstanbulda oturup milleti olanlardan haberdar etme olanağı da kalmamıştı. O nedenle yapılacak şeyin İstanbuldan çıkıp millete katılmak ve orada çalışmak olduğuna karar verdim.

Her yanda birtakım adlarla örgütler oluşmaya başlamıştı. Bunları aynı program ve ad altında birleştirerek tüm milleti ilgilendirmek ve tüm orduyu da bu amaca yöneltmek gerekirdi. Anadoluya ulaştığımda daha Ordu Müfettişi sanı ve yetkileri üzerimdeyken bu noktadan işe başladım ve amaç kısa sürede gerçekleşti.

Yapılması gereken şey Ya İstiklal ya ölüm! parolası altında bir Milli Mücadele başlatmaktı. Artık Anadoluya geçerek Milli Mücadele bayrağını açmak gerekiyordu. İşte bu sıralarda Mustafa Kemal Paşayı İstanbuldan uzaklaştırmak amacıyla, kendisine Dokuzuncu Ordu Müfettişliği teklif edildi. Mustafa Kemal Paşa, kendisine geniş yetkiler tanıyan bu görevi kabul etti.

16 Mayıs 1919 günü Bandırma vapuru ile İstanbuldan hareket eden Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919 sabahı Samsunda Anadolu topraklarına ayak bastı. Kendisinin Anadoluya gönderiliş gerekçesi, Samsun ve çevresindeki asayişsizliği yerinde görüp incelemek ve tedbir almaktan ibaretti. Saray ve İstanbul Hükümeti, Mustafa Kemal Paşanın bu görevi yapacağını zannetmişti. Oysaki Mustafa Kemalin düşünceleri tamamen başka idi. Onların kararlarına uymak değil, karşı koymak lazımdı. İşte Anadoluya bu gaye ile gidiyordu. Mustafa Kemal Paşanın İstanbuldan ayrılırken yakın arkadaşlarına söylediği şu sözler bu bakımdan büyük önem taşımaktadır:

Düşman süngüsü altında milli birlik olamaz. Ancak hür vatan topraklarında memleketin İstiklali ve milletin hürriyeti için çalışılabilir. Bu gayeyi tahakkuk ettirmek üzere Anadoluya gidiyorum.

 

 

Sonuç

 

Yirminci yüzyıl Türk Milletinin tarihinde büyük bir dönüm noktası olmuştur. 1. Dünya Savaşının ardından, asırlardır 3 kıtada hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu yıkılmış ve topraklarımız düşman kuvvetlerince işgal edilmiştir. Güçlü, modern silah donanımlı düşman güçlerine karşı milletimiz birlik ve beraberlik içinde kahramanca mücadele etmiş, bu şanlı mücadelenin önderi ise Mustafa Kemal Atatürk olmuştur. Fedakarca yürütülen bu savaştan milletimiz büyük bir zaferle çıkmış ve Atatürkün liderliğinde yepyeni bir devlet kurulmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti yıkık bir imparatorluğun kalıntılarından, emek emek ortaya çıkmıştır. Yıkılmış, harap olmuş, evlatlarını savaşlarda yitirmiş Türk Milleti, tüm dünyaya örnek bir atılımla, hiç yorulmadan çalışarak Cumhuriyet tarihini yazmaya başlamıştır. Bu büyük mücadelede Atatürkün yanında ise her zaman Türk Milleti, özellikle de Türk gençliği olmuştur. Gençler her zaman ve her şart altında Atatürke destek olmuş, ona güvenmiş, milli mücadelenin başarıyla sonuçlanacağı inançlarını her zaman muhafaza etmişlerdir. Tüm enerjilerini Atatürkün Türk Milleti için hedeflediği çağdaş, medeni ve demokratik Cumhuriyetin kurulmasına yoğunlaştırmış, ortaya yıkılmaz bir eser çıkarmışlardır.

İşte bugün de muhteşem devletler kurmuş, uçsuz bucaksız topraklarda dinleri, ırkları ve dilleriyle farklı milletleri adalet ve hoşgörüyle yönetmiş, gittiği yere medeniyet götürmüş Türk Milletinin evlatları, Atatürkün hedeflediği yolda büyük bir hızla ilerlemektedirler. Üstün ahlakları, seçkin kişilikleri, adaletleri, hoşgörüleri, cesaretleri ve çalışkanlıklarıyla gıpta edilen bir millet olma yolunda büyük adımlar atmaktadırlar. Hem şanlı tarihine sahip çıkan, hem de çağdaş toplumlar seviyesine çıkmayı ana hedef alan bu gençlik, kitap boyunca anlatılan Atatürkün tarifini yaptığı gençliktir. Atatürkün söylediği gibi bu büyük sorumluluğu Cumhuriyeti kuranlardan devralmış ve yükseltip devam etmeye ant içmişlerdir. Hiç şüphesiz, 21. yüzyılda Mustafa Kemalin layık ve ehil gördüğü Türk gençliği bu ulvi hedefe ulaşacak ve tüm dünya gençliğine örnek bir model oluşturacaktır.

 

ATATÜRK ÜN İDEALİNDEKİ

 

           GENÇLİK

 

Atatürkün en büyük hedefi, çok büyük emeklerle kurulan Yüce Türkiye Cumhuriyetinin güçlü ve gelişmiş demokratik ülkeler topluluğuna girmesi ve bu entegrasyon sürecinin çok hızlı ve başarılı olmasıydı. Türk Milletinin bu süreci hızlandırmasının birinci koşulu ise Batının medeniyetini alırken, milli birlik ve beraberliğini her şeyin üzerinde tutması, milliyetçi karakterini ana esas olarak belirlemesi, İslamın özünü savunan çağdaş bir yapıyı ivedilikle oluşturmasıydı.

 

İşte bu nedenle Atatürk, Cumhuriyeti emanet ettiği Türk gencinin, milli birlik ve beraberliğini her şeyin üzerinde tutan, vatanperver, cesur, ülkesi için canını seve seve veren, İslamı özümsemiş, güzel ahlaki vasıfları hayatının her aşamasına yerleştirmiş olmasını istiyor, bunun için karşısına çıkacak her engeli bizzat ortadan kaldırıyordu. Aşağıda sıralanan maddeler, Atatürkün hedeflediği milliyetçi, ülkesinin sorunlarını gayet iyi bilen ve bunlara çözüm üretebilen, demokrat, kendini iyiye ve doğruya adamış, milleti ve devleti için yaşayan bir gençliğin müjdesini vermektedir.

 

Gerçek bir Türk Milliyetçisi Olmalıdır

 

Türk genci kendi öz benliğini kaybetmeden, kendi kimliğini, kültürünü unutmadan yeniliklere adapte olabilmeli, onları kendi milli kültürü içinde sindirebilmelidir. Aksi hem o kişiyi, hem de milleti içten içe yok edebilir. Atamızın Türkiye Cumhuriyetini korumakla sorumlu kıldığı Türk genci, bağımsız ve özgür yaşama konusunda kararlı, her milletin haklarına saygılı, kendi haklarını koruma konusunda azimli, insani bir Türk milliyetçisi olmalıdır. Bunun için de Atatürkün milliyetçilik tanımını kendine bir şiar bilmelidir.

 

Türk milliyetçiliği, ilerleme ve gelişme yolunda ve milletlerarası temas ve ilişkilerde bütün çağdaş milletlerle aynı çizgide ve onlarla uyum içinde yürümekle birlikte, Türk toplumunun özel karakterlerini ve başlı başına bağımsız kimliğini saklı tutmaktır.

 

Türk Milleti milli duyguyu, insani duyguyla yanyana düşünmekten zevk alır. Vicdanında milli duygunun yanına insani duygunun şerefli yerini daima muhafaza etmekle iftihar eder. Çünkü Türk Milleti bilir ki bugün uygarlığın yüce yolunda bağımsız ve fakat kendileriyle paralel olarak yürüdüğü bütün uygar milletlerle karşılıklı insani ve medeni ilişkide bulunmak elbette gelişmemizin devamı için gereklidir ve yine malumdur ki; Türk Milleti, her uygar millet gibi mazinin bütün devirlerinde keşifleriyle, ihtiralarıyla uygar dünyaya hizmet etmiş insanların, milletlerin değerini takdir ve hatıralarını saygı ile muhafaza eder. Türk Milleti, insaniyet aleminin samimi bir ailesidir.

 

Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz; Cumhuriyetimizin mesnedi Türk camiasıdır. Bu camianın efradı ne kadar Türk harsıyla dolu olursa o camiaya istinat eden Cumhuriyet de kuvvetli olur.

 

Milli Kültüre Önem Vermelidir

 

... Başarıya ulaşmak ve başarıları kuvvetle, emniyetle yürütebilmek için güçlü bir karaktere sahip olmak gerekir. Bizim güçlü karakterimizi hep ve hep yükseltmek, korumak gerekir. Bundan milliyetseverlik çıkar... Türkiye halkı denildiğinde, bildiğiniz gibi, kaderlerini birleştirmiş olan his ve din bakımından kalpten birbirlerine bağlanmış insanlar söz konusudur. Bunlar arasında ırk yönünden farklı olanlar vardır. Ama karşı ırktan olanlardan birinin diğeri üzerinde onun milliyetini yok edecek bir dava peşinde olmasına gerek yoktur. Her biri için ayrı ayrı olduğu gibi Türkler için de daima bağlı kalmak, milli karakteri yükseltmek, tüm girişimlerinde bu sağlamlığı göstermek lazımdır. Bu noktada tembellik büyük felaketlerin nedeni olur. Nitekim şimdiye kadar da olmuştur. Milliyet hissi sosyal bir topluluğa güç veren, yaşama yeteneğini genişleten başlı başına bir niteliktir. Bu konuda cahil kişilerden oluşan bir sosyal topluluk, bir ırk bölünmeye mahkumdur. Böyle bir toplumun içinde zaten gereği kadar iyilik ve güç olamaz. Böyle bir toplum, böyle bir milli devlet kuramaz. (2 Şubat 1923 İzmirde halkla yaptığı sohbetten)

 

Çocuklarımız ve gençlerimiz yetiştirilirken onlara özellikle varlığıyla, haklarıyla, birlik ve bütünlüğüyle çelişen tüm yabancı öğelerle mücadele zorunluluğu, milli görüşleri derinlemesine bilerek her karşı görüş önünde şiddetle ve özveriyle savunma zorunluluğu telkin edilmelidir. Yeni kuşakların ruh gücüne bu nitelik ve yeteneklerin aşılanması önemlidir. Hayatları sürekli ve müthiş bir mücadele biçiminde beliren milletlerin felsefesi, bağımsız olmak ve mutlu kalmak isteyen her millet için bu nitelikleri çok şiddetli olarak gerektirmektedir. (16.7.1921 Maarif Kongresini açış konuşmasından)

 

Millete güven vermelidir

 

 

Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk bir gencin verdiği dilekçe hakkında görüşme sırasında.

 

Bizim halkımız çok temiz kalpli, çok asil ruhlu, ilerlemeye çok kabiliyetli bir halktır. Bu halk eğer bir defa karşısındakilerin samimiyetle kendilerine hizmet ettiğine inanırsa her türlü hareketi hemen kabule hazırdır. Bunun için gençlerin herşeyden önce millete güven vermeleri lazımdır. 1923

 

Millet sevgisi kadar büyük sevgi yoktur. Kurtuluş Savaşında benim de milletime ettiğim birtakım hizmetler olmuştur zannederim. Fakat, bunlardan, hiçbirini kendime maletmedim. Yapılanın hepsi milletin eseridir dedim. Aranacak olursa doğrusu da budur. Mazide sayısız medeniyet kurmuş bir ırkın ve milletin çocukları olduğumuzu ispat etmek için, yapmamız lazım gelen şeylerin hepsini yaptığımızı ileri süremeyiz. Bugüne ve yarına bırakılmış daha birçok büyük işlerimiz vardır. İlmi araştırmalar da bunlar arasındadır. Benim arkadaşlarıma tavsiyem şudur: Şahsınız için değil fakat mensup olduğumuz millet için elbirliği ile çalışalım. Çalışmaların en büyüğü budur.

 

Milli terbiyeye sahip olmalıdır

 

Efendiler, şunu anlatmak istiyorum, ilk esin ana - baba kucağından sonra okuldaki öğretmenin dilinden, vicdanından, terbiyesinden alınır. Bu esinin gelişme kaynağı olması, kişiye millet ve ülkeye hizmet edebilme gücünü ve yeteneğini verebilmesi için millete ve ülkeye büyük, derin ilgi yaratan fikirler, duygularla her an güçlendirilmesi gerekir. Bu fikirlerin ve duyguların kaynağı doğrudan doğruya ülke ve milletir. Milletin ortak isteğine ve eğilimine değinmek ve onun gereklerine kendini adamak, böyle davranmak ve doğru yolda yürüyebilmek sözünü ettiğim terbiyenin temel ilkesidir. Bir milletin bireylerinde egemen olması, onlar tarafından uyulması gereken şey milletin ortak isteği ve fikirleridir. Bir kişinin milletine ve ülkesine yararlı bir iş yaparken hiç aklından çıkarmaması gereken şey milletin gerçek eğilimidir.

 

Bir milleti özgür, bağımsız, görkemli, yüce bir toplum halinde yaşatan terbiyedir ve onu tutsak yapan, sefalete iten de bunun yokluğudur.

 

Milli terbiyeyle yetiştirilmek ve yüceltilmek istenilen genç beyinlerin bir yandan da paslandırıcı, uyuşturucu, hayali ıvır zıvırla doldurulmasından kaçınılması gerekir.

 

Atatürkü iyi anlamış olmalıdır

 

 

Atatürk, Ankara Kız Lisesi nin bitirme sınavının ardından öğrenci ve öğretmenlerle birlikte

 

Bir gün ulusu, sizin gibi beni anlamış gençliğe bırakacağımdan çok memnun ve mesudum.

 

Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız, bu kafidir (yeterlidir).

 

Atatürkün yolunda ilerlemeli ve onun bıraktığı görevi tamamlamalıdır

 

Benim Türk Milletine, Türk Cumhuriyetine ve Türklüğün istikbaline ait görevlerim bitmemiştir. Sizler, onları tamamlayacaksınız. Siz de sizden sonrakilere benim sözümü tekrar ediniz.

 

Bu vatan, evlatlarımız ve torunlarımız için cennet gibi yapılmaya layık ve uygun bir vatandır. Bu ülkeyi böyle bayındır hale getirecek olan çalışmalar, ekonomi ve ekonomik faaliyettir. Öyleyse öyle bir ekonomi dönemi başlamalıdır ki, artık milletimiz insanca yaşamasını bilsin, insanca yaşamanın neye bağlı olduğunu öğrensin ve ona yönelsin. Hepimizin istediği bu milletin insanlarının ellerindeki örneklerle yarının, ticaretin, sanatın, çalışmanın, yaşamın temsilcileri olmalarıdır. Artık bu ülke, bu millet böyle bir devrin içinde bulunuyor ve böyle bir devri yüceltecektir. Böyle bir devrin tarihini yazacaktır. Böyle bir tarihte en büyük makam, en büyük hak çalışkanlara ait olacaktır. Sizler ülkenin gereksinimlerini, milletin yeteneklerini, bunlara karşılık dünyadaki en güçlü ekonomi örgütünü göz önünde tutarak alınması gereken tedbirleri ve uygulanması şart olan yenilikleri çok açık bir biçimde ifade etmelisiniz. Öyle ki o tedbirler, o yenilikler uygulandıkça ülkemiz bolluğa ve aydınlığa kavuşacaktır.

 

Ecdadını örnek almalıdır

 

Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.

 

Büyük devletler kuran ecdadımız, büyük ve şumullü medeniyetlere de sahip olmuştur. Bunu aramak, tetkik etmek, Türklüğe ve cihana bildirmek bizler için bir borçtur.

 

Bağımsızlığından ödün vermemelidir

 

 

Atatürk gençliğe büyük değer veren bir liderdi ve gençlerle birarada bulunmaya özen gösterirdi.

 

Her ilerlemenin ve kurtuluşun anası özgürlüktür.

 

Ne kadar zengin ve refaha kavuşturulmuş olursa olsun, bağımsızlıktan mahrum bir millet, medeni insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyık olamaz.

 

Tam bağımsızlık, bizim bugün üzerimize aldığımız vazifenin temel ruhudur.

 

Esas, Türk Milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu esas ancak tam bağımsızlığa sahip olmakla temin olunabilir.

 

Halbuki Türkün haysiyet ve izzetinefis ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir. Bundan ötürü, YA İSTİKLÂL, YA ÖLÜM!..53Türkiye Halkı, asırlardan beri hür ve bağımsız yaşamış ve bağımsızlığı bir yaşama gereği saymış bir kavmin kahraman evlatlarıdır. Bu millet, bağımsızlıktan uzak yaşamamıştır. Yaşayamaz ve yaşamayacaktır. (1922)

 

Arzumuz dışarıda bağımsızlık, içerde kayıtsız ve şartsız milli egemenliği korumadan ibarettir. (1923)

 

Bağımsızlık ve hürriyetlerini her ne pahasına ve her ne karşılığında olursa olsun zedeleme ve kayıtlamaya asla müsamaha etmemek; bağımsızlık ve hürriyetlerini bütün mânasiyle koruyabilmek ve bunun için gerekirse, son ferdinin, son damla kanını akıtarak, insanlık tarihini şanlı örnek ile süslemek; işte bağımsızlık ve hürriyetin hakiki mahiyetini, geniş mânasını, yüksek kıymetini, vicdanında kavramış milletler için temel ve ölmez prensip... Ancak bu prensip uğrunda her türlü fedakarlığı, her an yapmaya hazır milletlerdir ki, devamlı olarak insanlığın hürmet ve saygısına lâyık bir topluluk olarak düşünülebilirler. (1928)

 

Demokrasiye inanmalıdır

 

Kapıda duran nöbetçi bile benden korkmaz. İsterseniz kendisine sorunuz. Korku üzerine egemenlik kurulamaz. Toplara dayanan egemenlik ayakta kalamaz. Böyle bir egemenlik, hatta diktatörlük ancak ihtilal olduğunda, geçici bir süre için gerekir... ülkemize bakınız, sükunet içindedir. Hep güven ve esenlikten yanayız. Kendi topraklarımız dışında bir metrekare toprakta gözümüz yoktur. Çünkü topraklarımız geniştir ve üzerinde yaşayanlar için dar değildir. Tüm devletlerle güvenlik anlaşmaları yaptık. Ancak yeni saldırılara uğramamak için orduyu buluduruyoruz. (24.4.1930, Vossiche Zeitung muhabirine verdiği demeç)

 

Efendiler, millet bizi buraya gönderdi. Ama biz bu yönetimi ve egemenliğini miras mal gibi ömrümüz boyunca kullanmak için toplanmış değiliz. Ve sizi toplamak ve dağıtmak hakkına hiç kimse sahip değildir. Millet bilmelidir ki bir günde vekillerini toplar ve gönderir. Kimsenin burayı sınırlamaya hakkı ve yetkisi yoktur ve olmamalıdır.

 

Millete şöyle dendi: Egemenliğinizi ve iradenizi kayıtsız, şartsız elinizde tutmanız gerekir ve bunun için sizi temsil edecek kişileri biraraya getirerek bir meclis toplayınız ve bu meclis kayıtsız ve koşulsuz olarak ülke ve millet işlerine, görevlerine el koyacaktır.

 

İstikrarlı, kararlı ve azimli olmalıdır

 

Türk Milletinin istidadı ve kesin kararı medeniyet yolunda, durmadan, yılmadan ilerlemektir.

 

Zafer zafer benimdir diyebilenin, muvaffakiyet, muvaffak olacağım diye başlayanın ve muvaffak oldum diyebilenindir.

 

Milletimiz her güçlük ve zorluk karşısında, durmadan ilerlemekte ve yükselmektedir. Büyük Türk Milletinin bu yoldaki hızını, her vasıtayla artırmaya çalışmak, bizim hepimizin en kutlu vazifemizdir.

 

Arkadaşlar ulusun sevgi ve güveninden emin olarak, üzerinde bulunduğumuz medeniyet, terakki ve ilerleme yolunda azimle, tereddütsüz yürüyelim.

 

Sorumluluk sahibi olmalı, hizmete talip olmalıdır

 

 

Uygarlık yolunda başarı, yenilikleri kavrayıp uygulamaya, yenileşmeye bağlıdır. Mustafa Kemal ATATÜRK

 

Mesuliyet yükü her şeyden, ölümden de ağırdır.

 

Türk Milleti, her ne pahasına olursa olsun hizmeti ilke edinmiştir ve bu uğurda hiçbir fedakarlıktan kaçınmaz.

 

Bireyler hayatta üç devre geçirir. Devlet hayatı da bu dönemleri içerir. Eski Osmanlı Devleti bu yaşam dönemlerinin üçünü yaşadıktan sonra yok oldu. Onun yerine dünya tarihine yeni bir Türkiye Devleti geçti. Yeni Türkiye Devleti tüm Türklük özelliklerini, yani onun dinç, kararlı, erdemli olma özelliklerini kendinde toplamıştır. Gençler biz size geçmişten, geçmişin boş inançlarından, geçmiş kalıntılarından arındırılmış yeni diriliş getirdik. Olaylar ve olayların zorunlu sonucu demek olan bu diriliş sizin değerli katkılarınız ve aydın desteğinizle ortaya çıktı. Bu yeni varlığı büyütüp yüceltmek size aittir. Bu görevde başarılı olacağınıza gördüğüm kanıtlara bakarak kuvvetle inananlardanım. Sevgili gençler, yaşam mücadeleden ibarettir. O nedenle hayatta sadece iki şey vardır: Yenmek, yenilmek. Size, Türk gençliğine verdiğimiz ve bıraktığımız vicdani armağan sadece ve hep yenmektir ve inanıyorum ki hep yeneceksiniz. Milletin saygınlığı ve ilerleme koşulları bakımından yapılacak işlerde ve atılacak adımlarda hiç duraksamayınız. Milleti o yükselişe ulaştırmamızı önleyecek engellere hep birlikte göğüs gereceğiz. Bunun için beyinlerinize, kültürünüze, bilginize, gerekirse bileklerinize, pazılarınıza, bacaklarınıza başvuracak ama mutlaka o hedefe ulaşacağız. Gerek burada gerek gezdiğim her yerde genç arkadaşlarınız hep sizler gibi duygulu, kararlı ve yüreklidir. O nedenle şimdiden geleceğin parlak ufuklarını görmenin mutluluğu içindeyim. Bu millet sizin gibi evlatlarıyla hak ettiği yüceliğe erişecektir. Beni çok memnun ettiniz. Birlikte olmaktan, özellikle kararlılık belirten sözlerden ötürü mutluyum. (18.3.1923 Tarsusda gençlerle konuşmasından)

 

Cesur olmalıdır

 

Gençler için vatani işlerde ölmek söz konusu olabilir. Ama korkmak asla!

 

Büyük kararlar vermek kâfi değildir. Bu kararları cesaret ve kesinlikle tatbik etmek lâzımdır.

 

Size Bombasırtı vakasını anlatmadan geçemeyeceğim. Karşılıklı siperlerimiz arasında mesafemiz sekiz metre, yani ölüm muhakkak, muhakkak... Birinci siperdekiler hiçbiri kurtulamamacasına tamamen düşüyor, ikincidekiler onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar gıptaya şayan bir itidal ve tevekkülle, biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, en ufak bir fütur bile göstermiyor; sarsılmak yok. Okumak bilenler ellerinde Kuran-ı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler, kelime-i şahadet getirerek yürüyorlar. Bu, Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren, şaşılacak ve övülecek bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebesini kazandıran bu yüksek ruhtur.

 

Gençler, cesaretimizi pekiştiren ve sürdüren sizsiniz. Siz almakta olduğunuz terbiye ve kültürlü insanlık faziletinin, vatan sevgisinin, fikir özgürlüğünün en değerli simgesi olacaksınız. Ey yükselen yeni kuşaklar, gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yüceltecek ve sürdürecek olan sizsiniz.

 

Zorluklardan Yılmamalıdır

 

Teşebbüslerin başarılı olması için çetin şartlara göğüs germek gereklidir.

 

Ben hayatımın hiçbir anında karamsarlık nedir, tanımadım.

 

Tatbik eden, icra eden, karar verenden daima daha kuvvetlidir.

 

Lüzumuna kani olduğumuz bir işi derhal yapmalıyız.

 

Zorlukları çözen kimse olmak isteyenlerin ilk yapacakları, olayların iç yüzünü bilip ona uymak olmalıdır.

 

Çalışkan ve disiplinli olmalıdır

 

 

Her şeyden önce maneviyat, kalp ve vicdan gücü yüksek tutulmalıdır.Mustafa Kemal ATATÜRK

 

Fikir hazırlıkları, seferberlikte asker toplamak için davul zurna ile temin edilemez. Fikir hazırlıklarında tevazuyla çalışmak, kendini silmek, karşısındakine samimi bir kanaat ilham etmek lazımdır

 

Sizler, yani yeni Türkiyenin genç evlatları! Yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz... Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk Gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir.

 

Siz genç arkadaşlar, yorulmadan beni takip edeceğinizi söylüyorsunuz. Fakat arkadaşlar, yorulmadan ne demek? Yorulmamak olur mu? Elbette yorulacaksınız, sizden istediğim şey yorulmamak değil, yorulduğunuz zaman dahi durmadan yürümek, yorulduğunuz dakikada da dinlenmeden beni takip etmektir. Yorgunluk her insan, her canlı için doğal bir durumdur. Fakat insanda yorgunluğu yenebilecek manevi bir kuvvet vardır ki, işte bu kuvvet yorulanları dinlendirmeden yürütür.

 

Çalışma, insanların vücut kuvvetlerini geliştirir ve hayat için gereken şeyleri temin eder. Çalışmaksızın, fikri gelişme ve ahlaki ilerleme de mümkün değildir. Tembellik bütün fenalıkların anasıdır.

 

Kendilerine faydalı olduğunuz, onlara müsbet yolda hizmet ettiğiniz müddetçe milletin sevgisini kazanabilirsiniz. Vaatlerinizi yerine getirmez, milletin refahına hizmet vermezseniz, bugün sizi alkışlayan bu topluluk yarın sizi yuhalar.

 

Dürüst olmalıdır

 

Hakikati konuşmaktan korkmayınız.

 

Meseleleri hadiselere göre değil, aslında olduğu gibi ele almak lazımdır.

 

Bir şeyi vicdanen iyi yaptığımıza, sözlerimizin iyi olduğuna inanıyorsak, onu olduğu gibi açık, tereddüt ve belirsizlikten arınmış olarak anlatmayı amaçlamalıyız.

 

Arkadaşlar benden iltimas beklememelidir. Hepiniz benim gözümde değerli, önemli kardeşlerimsiniz. Ama, hepinize gösterdiğim hedef yüce, kutsal bir hedeftir... Hanginiz daha güzel yöntemle, başarıyla oraya ulaşırsanız onu, ellerimi çatlatıncaya kadar çırparak alkışlayacak, takdir edeceğim. Benden iltimas ve taraf tutma beklemeyiniz arkadaşlar. Adam olanlar, insan olanlar, yüksek ideali olanlar değerlerini göstersinler. Benim size kardeşçe söyleyeceğim şey budur. Tüm arkadaşlarımıza söylemek zorundayım ki, ben o milli hedefe tüm millet kitlesini yürütmek için, doğal olarak ahlaki bir unsurum, bunu isterim. (1922, Prof. Dr. Afet İnanın yayımladığı belgeden)

 

Adaletli olmalıdır

 

Efendiler! Hükümet memlekette yasayı hakim kılmak ve adaleti dağıtmakla yükümlüdür. Bu açıdan adalet işi çok önemlidir. Adliye siyasetimizde izlenecek yol, adaleti, halkı yormadan, süratle, uygun ve emniyetli bir şekilde dağıtmalıdır. Toplumumuzun dünyayla teması doğal ve zorunludur; o nedenle de adalet seviyemizi tüm uygar toplumların adaletleri seviyesine çıkarmak zorundayız... Çağdaş gelişme milletlerin uygar ihtiyaçlarını genişletir, artırır ve bu ihtiyaçlara uygun uygar hakların var olmasını gerektirir. Her devletin, toplumunun uygarlık seviyesine uygun bir hukuk mevzuatı vardır. Tüm uygar devletlerin medeni kanunları birbirlerine çok yakındır. Bizim milletimiz ve hükümetimiz adalet düşüncesi zihniyeti bakımından hiçbir uygar toplumdan geri değildir. Hatta bu noktada daha ileride olduğumuza tarih tanıklık edebilir. Bu yüzden bizim hukuk mevzuatımızın da tüm uygar devletlerin yasal düzenlemesinden eksik olması kabul edilemez. Hedeflediğimiz tam bağımsızlık kavramı içinde adalet bağımsızlığımızın da yer alması doğaldır.

 

Vicdan ve fikir hürriyetinden yana olmalıdır

 

Her fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasi bir fikre malik olmak, seçtiği bir dinin icaplarını yapmak veya yapmamak hak ve hürriyetine maliktir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hakim olunamaz. Vicdan hürriyeti, mutlak ve taarruz edilemez, ferdin tabii haklarının en mühimlerinden tanınmalıdır.

 

Cumhuriyet fikir serbestliği taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre saygı duyarız.

 

Gençler, siz almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile, insanlık meziyetinin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli sembolü olacaksınız.

 

Akılcı hareket etmelidir

 

Akıl ve mantığın çözümleyemeyeceği mesele yoktur.

 

Fikirler, cebir ve şiddetle, top ve tüfekle asla öldürülemez.

 

Fikirler anlamsız, mantıksız, boş sözlerle dolu olursa, o fikirler hastalıklıdır. Aynı şekilde sosyal hayat akıl ve mantıktan uzak, faydasız, zararlı ve birtakım geleneklerle dolu olursa felce uğrar.

 

Bizim akıl, mantık, zeka ile hareket etmek en belirgin özelliğimizdir. Bütün hayatımızı dolduran olaylar bu gerçeğin delilidirler.

 

Bu dünyada her şey insan kafasından çıkar. Bir insan başının ifade etmeyeceği hiçbir şeyi tasavvur edemiyorum.

 

İleri görüşlü ve tedbirli olmalıdır

 

Felaket başa gelmeden evvel önleyici ve koruyucu tedbirleri düşünmek lazımdır. Geldikten sonra dövünmenin faydası yoktur.

 

Genç fikirli demek, doğruyu gören ve anlayan gerçek fikirli demektir.

 

İlerici olmalı ve ilerlemede sınır tanımamalıdır

 

Yüksek Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur.

 

Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medeni özelliği ve büyük medeni kabiliyeti bundan sonraki gelişmesi ile geleceğin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.

 

Türk Milletinin istidadı ve kesin kararı medeniyet yolunda, durmadan, yılmadan ilerlemektir.

 

Milletimiz her güçlük ve zorluk karşısında, durmadan ilerlemekte ve yükselmektedir. Büyük Türk Milletinin bu yoldaki hızını, her vasıtayla artırmaya çalışmak, bizim hepimizin en kutlu vazifemizdir.

 

Bir başka çağdan kalma adetlerinizde, alışkanlıklarınızda direnirseniz, cüzzamlılar, paryalar gibi tek başınıza kala kalırsınız. Benliğinize bağlı kalın ama, gelişmiş uluslar için gerekli olan şeyleri Batıdan almasını bilin. Yoksa, bilim ve yeni düşünceler sizi bir lokmada yiyip bitirebilirler.

 

Çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmak için çalışmalıdır

 

Türk Milletinin istidadı ve kesin kararı medeniyet yolunda, durmadan, yılmadan ilerlemektir.

 

Medeniyet öyle kuvvetli bir ışıktır ki, ona bigane olanları yakar, mahveder.

 

Medeni olmayan insanlar, medeni olanların ayakları altında kalmaya mahkumdurlar.

 

Biz uygarlıktan,ilimden ve fenden kuvvet alıyor ve ona göre yürüyoruz.

 

Biz dünya medeniyeti ailesi içinde bulunuyoruz. Medeniyetin bütün icaplarını tatbik edeceğiz.

 

Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak insan olmak için yeterlidir.

 

Efendiler, milletimizin hedefi, milletimizin ideali tüm cihanda tam anlamıyla uygar bir toplum olmaktır. Bilirsiniz ki, dünyada her insan topluluğunun varlığı, değeri, özgürlük ve bağımsızlık hakkı sahip olduğu ve yapacağı uygarlık eserleriyle ölçülüdür. Medeniyet eseri meydana getirme yeteneğinden yoksun olan toplumlar, özgürlüklerinden ve bağımsızlıklarından soyutlanmaya mahkumdurlar. İnsanlık tarihi bu dediğimi doğrulamaktadır. Medeniyet yolunda yürümek ve başarılı olmak yaşam koşuludur. Bu yolda duraklayanlar ya da bu yolda ileri değil geriye bakma cahilliğinde ve vurdumduymazlığında bulunanlar medeniyetin coşkulu selinde boğulmaya mahkumdurlar. Efendiler, medeniyet yolunda başarı yenileşmeye bağlıdır. Toplumsal yaşamda, iktisatta, bilimde, fende başarılı olmak için tek gelişme ve ilerleme yolu budur. Yaşama egemen olan koşulların zamanla değişmesi, gelişmesi ve yenilenmesi zorunludur. Medeniyetin, keşiflerin, fennin harikaları cihanı değişiklikten değişikliğe götürürken, böyle bir devirde yüzyıllık köhne zihniyetlerle, geçmişe bağlılıkla varlığını sürdürmek mümkün değildir.

 

Uygarlık yolunda başarı, yenilikleri kavrayıp uygulamaya, yenileşmeye bağlıdır.

 

Aile kurumuna önem vermelidir

 

Medeniyetten söz ederken şunu da kesinlikle belirtmeliyim ki, medeniyetin esası, gelişme ve kuvvetin temeli aile düzenindedir. Bu yaşamda aksaklık, ulusça ekonomik ve siyasal yaşayışta da başarısızlığın nedenidir. Aileyi kuran kadın erkeğin, bu işe yararlı hakları ve bilgileri edinmiş olmaları, bu ödeve istekli ve yetenekli olmaları gerektir.

 

Gelişen bilim ve teknolojinin takipçisi olmalıdır

 

Milletimizin siyasi, sosyal hayatında, milletimizin fikri terbiyesinde de rehberimiz ilim ve fen olacaktır.

 

Gözlerimizi kapayıp soyut yaşadığımızı farz edemeyiz. Memleketimizi bir çember içine alıp dünya ile ilgisiz yaşayamayız. Tam tersine ilerlemiş, uygarlaşmış bir ulus olarak uygarlık alanının üzerinde yaşayacağız. Bu hayat ancak ilim ve fenle olur.

 

Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, muvaffakiyet için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir. Ancak, bilim ve fennin yaşadığımız her dakikadaki aşamalarını, gelişmelerini anlamak ve ilerleyişini zaman içinde izlemek gerekir... Çok mutlu bir hisle kavrıyorum ki karşımdakiler bu gerçekleri anlamışlardır. Mutluluğum artıyor. Mutluluğum şunun için artıyor. Karşımdakiler eğitmekte ve yetiştirmekte oldukları yeni kuşağı da gerçeğin aydınlığının doğmasına etkin olacak biçimde hazırlayacaklarına söz vermişlerdir. Bu, hepimiz için iftihar edilecek bir noktadır. (22.9.1924, Samsunda öğretmenlerle görüşme)

 

Ülkemizin en bayındır, en latif, en güzel yerlerini üç buçuk yıl kirli ayaklarıyla çiğneyen düşmanı yenen zaferin sırrı nerededir bilir misiniz? Orduların yönetiminde, bilim ve fen ilkelerini kılavuz edinmektir. Ulusumuzu yetiştirmek için temel olan okullarımızın, yüksek okullarımızın kurulmasında aynı yolu izleyeceğiz.

 

Evet; ulusumuzun siyasal, toplumsal yaşamında ulusumuzun düşünce bakımından eğitiminde de kılavuzumuz bilim ve fen olacaktır. (1922)

 

Ülkemiz içinde uygar düşüncelerin, çağdaş ilerlemelerin bir an yitirmeksizin yayılması ve gelişmesi gerektir. Bunun için bütün bilim ve fen adamlarının bu konuda çalışmayı bir namus borcu bilmesi gerekir.

 

Öğretmenlerimiz, ozanlarımız, edebiyatçılarımız ulusa bu felaket günlerini ve onun gerçek nedenlerini açık ve kesin olarak yazıp söyleyecekler, bu kara günlerin dönmemesi için dünya yüzünde uygar ve çağdaş bir Türkiyenin varlığını tanımak istemeyenlere , onu tanımak zorunda olduklarını anımsatacaktır. (1922)