TBD-TÜRKELİ BİRLEŞİK DEVLETLERİ-UST UNİTED STATES OF TURKLAND-1

 

S.K.A.

Arşt.Yazar

Köktürkler Platformu/Antalya

TÜRKÇÜLÜK VE TÜRK ÜLKÜSÜ

2000 Yılına girerken, dünyanın her yerinde kutlamalar, şenlikler yapıldı. Temelde ortak ifade milenyum idi. Gelişmeleri endişe ile izlerken, iki binli yıllarda Hıristiyan Kiliselerin Haçlı zihniyeti ile yaptıkları, sosyal ve siyasi planların hayatımıza geçirilişini göreceğimizi tahmin etmiyorduk.

Her sabah güne hangi elim olayla veya yanlış politikalarla başlayacağımızı, hangi tavizin verildiğini göreceğimizi düşünüyoruz. Acaba 1918lere mi döndük? Milli Mücadele boşuna mı yapıldı? 1984den beri 22 yıl terörle boşuna mı mücadele ettik? Bu duruma gelmemizde ne hatalarımız oldu? Bunlar hep cevap aradığımız soruların bazılarıdır.

AB aşkına üniter yapımızdan , egemenliğimizden, taviz verilmekte devletimizin bekası dahi tehlikeye düşmektedir. Bugün 1918den de zor durumdayız. Çünkü o gün insanımızda milli heyecan vardı. Başımızda ise dahi bir Lider vardı.

1918de Mondros Mütarekesini imzalanmasından sonraki durumu bir hatırlayalım. Ordu dağılmış, silahlar alınmış, tersaneler, limanlar, demiryolları ele geçirilmiş, ülke işgal edilmiş, v.s. , v.s.

Sonuç olarak Devlet fiilen çökmüş. Hükümet aciz duruma düşmüş. Devletin hukuki varlığı ihtilaf Devletlerinin istek, arzu ve çıkarlarına bırakılmıştı.

Şimdi günümüze baktığımızda; Ordu hedef alınmış. Savunma giderleri azaltılmış. İstanbul Dünya Başkenti ilan edilmiş... Hava alanlarımızın, üslerimizin işgali planlanmış. 22 yıl kan dökenler salıverilmiş. Vatan severler parmaklıklar arkasında. Hukukumuzun milletler arası hukukun altına çekilmiş. Etnik milliyetçilik tahrik ve teşvik edilmiş. Dilde birlik yok edilmiş. Umumi manzara iç açıcı değil.

O gün işgal kuvvetlerinin desteği teşviki ve kışkırtması ile zararlı cemiyetler kurulmuştu.

Bugün de yine zararlı cemiyetler niteliğinde sivil toplum örgütleri, dernekler, vakıflar Türkiye Cumhuriyeti topraklarında faaliyet göstermektedirler. Bunların faaliyete geçmesi için her türlü destek ve yardım AB ülkelerinden, ABDden yapılmıştır. Hatta AB nin neden ayağa kalkması için çeşitli çalışmalar yapılarak Kuvâ-yi Milliye adıyla Milli Kuvvetler ordusu kurulmuştur. Bu faaliyetlerin siyasi askeri önderi de Mustafa Kemal olmuştur.

Türk Devletinin yeniden organize edilişinin başlangıcı olan Kuvâ-yi Milliye hareketi, milli mücadeleyi başlatan, organize eden, sürdüren harekettir. Hedef ise vatanı düşman işgalinden ve kontrolünden kurtarmaktır. Dayandığı irade ise tamamen milli duruş ve Türk Milliyetçiliği hareketleridir.

Hareketin temeli ise Türkçülüktür. Mustafa Kemal sevk ve iradesinde bütün planlarında Türkçü duruş sergilemiş, Türk tarihini örnek almıştır ve bu ruhu aşılamıştır. Türkiye Cumhuriyeti devleti bu ruhun ve mücadelenin eseridir.

Kuvâ-yi Milliye ordusunun başlattığı milli mücadele Türk milletine dayanarak, Türk milletinin onur ve şerefi için yapılmış, başarılmış topyekün bir seferberliktir.

Bugünde vatanımızın korunması, devletimizin bekası, Türk onur ve şerefinin devamı için topyekün seferberlik yapılmalıdır. Günümüzde de bir kuvâ-yi milliye kurulabilir. Ancak bu ısmarlama olmaz. Şartlı da olmaz. Yani bazılarının söylediği gibi biz kuvâ-yi Milliyetçiyiz. Ama solcuyuz. Türk solunu temsil ediyoruz. Atatürkte solcuydu. Kuvâ-yi Milliyeci olmak için solcu olmak gerekir diye dayatma yapılamaz. Böyle bir dayatma herhangi bir tehdit anında milletin tek yürek, tek bilek olmasını engeller. Mustafa Kemal bu hareketi başlatırken Milleti yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır. İnancı ile yola çıkmıştır.

Bu ifade bile milli iradeye sahip herkesin vatanı için onuru için bu hareket içinde olabileceğidir. Her ferdin kendi çap ve seviyesinde vatanı için payına düşeni yapmasının dışında hiçbir dayatma yoktur. Tahsil, yaş, mevkii, bölge, belde, inanç, mezhep, felsefi görüş ayrımcılığı yapılmamıştır. Bunu Franklın Boillonun Mustafa Kemale çektiği telgraftan bile anlamak mümkündür. 2 sözün kısası Venizelosun, Yunan İmparatorluğu hülyası ve Liloyd Georgenin savaş sonu dış politikası böylece sona ererken, Türk milleti dipdiri olarak yeniden dünya milletleri arasındaki şerefli yerini aldı. Ben sözlerimi bitirirken; bu halin yaratılmasında, başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere, payları büyük olan komutanları, erleri, B.M.M. üyelerini, bu arada meclisteki görevini bırakarak cepheye koşan millet vekillerini, Hatice Hatunu, Kumcu Veliyi, Gazeteci Tahsini, Batı Anadolunun bağrı yanık delikanlısını, Kastamonunun duygulu gelinini, Karadenizin titiz kayıkçısını, Güneyin ve Güney Doğunun esmer tenli yiğidini, Doğu Anadolunun çileli halkını, Orta Anadolunun fedakâr erkek ve kadınını, efeleri, zeybekleri, müftülerle köy imamlarının yüzde doksan dokuzunu, öğretmenleri ve hatta şakileri ve haydutları minnetle anarım.

Kuvâ-yi Milliyeci ler içinde her siyasi görüşte olanlar olabilir. Ancak Kuvâ-yici olmak için siyasetci olmak şartı aranmamıştır. Bugünde aranmamalıdır. Siyaset maddeci felsefeye dayanır. Milletleri savaşa hazırlayan ve zafere götüren iki şey vardır. Birisi maddidir. Buna teknik denir. Diğeri ruhidir. Buna da ülkü adını veriyoruz. Milli mücadeleye girerken yeterince teknik donanımımız olmadığı bir gerçektir. Kuvâ-yi milliye güçlerinin başarıya ulaşmasının sebebi ruhi kuvvettir yani manevi güç.

Savaşları ruhi güç başarıya götürür. Ruhi kuvvet güçlü ise teknik kuvveti (maddi gücü) yaratabilir. Ruhi kuvvetten yoksunluk ise maddi güç ne kadar büyük olursa olsun netice bozgun olur. Ruhi kuvvet milli ülküdür, milli üstünlük inancıdır. Büyümek idealdir. Milli ülküler toplulukların yaratıcı kuvvetidir. Bizim ülkümüz Türk ülküsüdür. Türkçülüktür3

Türkçülük kısaca Türk milliyetçiliğidir. Ancak her milliyetçi Türk ve Türkçü olamaz. Milliyetçilik genel bir kavramdır. Herkes kendine göre milliyetçidir. Bir zamanlar sosyalizmi hatta kominizmi   savunanlar bile milliyetçi olduklarını söylerler. Türkçülük ; bu eksik ve yanlış milliyetçiliklerin üstündedir ve bunları reddeder. Aksi halde alt kimliklerde milliyetçiyiz diye ortaya çıkabilirler. Türkçülük kavramından nazizim, kafatasıcılık gibi anlamlar çıkartmak isteyenlerde bunu ya cahilliklerinden yapmaktadırlar yada Türk birliklerinden korktukları için.

Milli ülkülerin teşekkülü yapay olamaz. Milletin yaratılması ile başlar. Türk milleti var olduğu günden beri milli ülkülerini de yaşatmıştır. Millet: uzun tarihi hadiseler ve içtimai yaşayışı içinde, imanın kanın ve duyguların birleşmesi ile yoğrulmuş bir varlıktır. Suni varlık değildir. İlây-ı Kelimetullah bin yıldan beri milli iman haline gelmiştir. Örfler ananeler bu iman içinde kaynaşmış ve milli telakkilerimiz vücut bulmuştur. Böylece devletiyle, hukukuyla, idari nizamıyla, sanat ve estetik tarzı ile dili ve üslubuyla bize has olan çok büyük siyasi kudret ve medeniyet doğmuştur. Tarihten çıkan milli telakkimizi cemiyetimizdeki asırlarca hakim inanış ve görüşümüzü iyi tespit etmemiz lâzımdır. Falan adamın görüşü veya fişmekanı telakkisi Türk milliyetçiliği kavramını kaldırıp yerine başka sıfatlar düşünmek ulusalcılık veya yeni milliyetçilik gibi kavramlara sığınmak milli iradenin bölünmesine kapı açar.

1: Nutuk 2. Cilt

2: Mondrostan Mudanyaya, Dr. Selâhattin TANSEL – Cilt IV- s.209-210- M.E.B. Yayınları Ankara 1978

3: Türk Ülküsü – Atsız 1992 İstanbul

Osmanlı topraklarının milliyetçilik akımlarının alt kimliklere indirilmesiyle kaybetti. Atatürk ise Türkiye Cumhuriyetini Türk kimliği şemsiyesi altında yeniden kurdu. Türkçü olmak için Türk olmak gerektiği gibi Türkler arasında yetişmiş, Türk yaşayışını, kimliğini kabul eden, Ne Mutlu Türküm Diyene sözüne inanan herkes Türktür. Son asrın en büyük Türkçüsü hiç şüphesiz Atatürktür. Atatürk her adımını Türke göre, Türk için, Türk gibi atmıştır. Ne dindarlara karşı olmuştur. Nede Markscı olmuştur.

Türk milliyetçiliği ile devlet kurmuştur. Türk ülküsünü hayata geçirmiştir. Atatürkün emanet bıraktığı bu devlete sahip çıkmak onun emanetini yüceltmek, korumak, büyütmek Türk milliyetçilerinin ve Türkçülerin görevidir. Bu sebeple Türkçüler ve Türk milliyetçileri hedef alınmakta onların birlik olmaları istenmemektedir.

Yani yeni Kuvâ-yi Milliyeciler kendi siyasi düşüncelerinden olmayanların Kuvâ-yi Milliye faaliyeti içinde olmayacaklarını düşünerek esasında vatanseverlerin, milliyetçilerin, Türkçülerin bütünleşmesini birleşip tek güç olmalarını engellemek istemektedirler. Ama her kesim iyi bilmelidir ki vatanın tehlikeye, milletin zulme düşer olduğu gün yine Türklerin önderliğinde gerçek Türkçü- Kuvâ-yi Milliye kurulacaktır. Kendini Türkçü hisseden, Türkçü duruşa sahip olan vatan ve millet için heyecan duyan bütün Türk Milliyetçileri o çatı altında toplanacaktır. Çünkü Kuvâ-yi Milliye Ruhu gücünü maneviyattan alır. Bu güç Türk Milletini damarlarındaki asil kanda mevcuttur.

 S.K.A.

20.07.2007

KIZIL ELMA-TÜRK BİRLİĞİNE DOĞRU

Türk halklarının birbirleri içinde eriyip tek bir ulusal kimliğe sahip olmaları gerektiğini aksi halde Kuzey Türklüğünün Ruslaşacağını,doğudakilerin Çinlileşeceğini, güneydekilerin Farslaşacağını söyleyerek kültürel birliği zorunlu kılan yaşamsal nedeni de açıklamaktadır.

Sultangaliyev Türkçü-Turancıdır; SSCB çatısı altında Türk ve Müslüman kökenli halkarın tek bir federal devlet kurmaları gerektiğini ve bu devletin Turan adını taşıması lazım geldiğini savunacak kadar Turancıdır. Sadece SSCBdeki Türklerin değil Çin ve İrandaki Türklerin de siyasal bir birlik etrafında birleşmelerinin engellenemez ve kaçınılmaz olduğunu belirterek aslında ne denli ‘militan bir Turancı olduğunu da görmektedir.

Aslında Sultangaliyev, o denli büyük bir düşün adamıdır ki herkes bir fili tarif eder gibi kendince önemli addettiği bir yönünü ele alarak onu tamamlamaya çalışmaktadır. Yada sadece görebildiği, anlayabildiği kadarıyla onu tanımaya çalışmaktadır. Ancak şurası kesin ki onu tanımlarken kimi çevreler bilerek ve isteyerek onun Türkçü, Turancı vasfını gizleme gayreti göstermektedir. Yada onun bu kimliğini gizleyebilmenin imkansızlığını gören bazıları ise onu karşı devrimci, faşist, ırkçı milliyetçi tanımlamalarıyla sözüm ona gözden düşürmeye çalışmaktadır.

Sultangaliyev; ezen – ezilen ayrımı ile ve sömürgeler enternasyonali teziyle özgün bir sosyalist önder olduğu kadar hamasi içeriğe hapsedilmiş ve aslında bu nedenle sağlam bir zemine oturtulamayan ulusçuluğu gerçek anlamda bilimsel bir karaktere kavuşturmuş kurumcu ve kılgıcı bir ulusçudur.

Türkiyede Sultangaliyev hakkında yazan, konuşan pek çok kimse onu Türkçü ve Turancı kimliğini inkar etmeye cesaret edememiştir. Ancak inkarın olamaması ihtimalin yada karartmanın yahut gölgelemenin de olmadığı anlamına gelmiyor. Bu yönde bir çaba içerisinde olanlara doğrudan doğruya Sultangaliyevin kendi sözlerinden ve uygulamalarından kanıtlar sunmak elbette ki şarttır. Nitekim biz söz konusu sözlerinden ve uygulamalarından kesinkes anlamaktayız ki Sultangaliyev tarihin en büyük, gerçekçi ve en bilimsel Türkçüsü ve Turancısıdır. Ancak bununla birlikte Sultangaliyevin düşün dünyasında nasıl algılandığını göstermek açısından onun hakkında yazılanları da ele almak yada en azından birkaç örnek sunma ihtiyacı açıktır.

Sultangaliyev in Türkçü, Turancı ve sosyalist kimliğini bir bütün halinde ortaya koyan Doğan AVCIOĞLU onu şu sözlerle tanıtmaktadır : - Stalin tarafından öldürülen SULTANGALİYEV, Avrupa daki sosyalist ihtilalin dahi, mazlum milletlerin durumunu değiştiremeyeceği düşüncesiyle, Üçüncü Enternasyonal den bağımsız bir koloniyal komünist enternasyonal kurmayı tasarlamıştır. Bu enternasyonal, sanayileşmiş ülkelere karşı proleter milletlerin çıkarlarını savunacaktır. Bu mazlum milletler gruplaşmasının ilk aşaması, büyük bir Milli Türk Devleti, Turan olacaktır. Milli Türk Devleti Turan ve koloniyal enternasyonal, Müslüman bir sosyalist ve işçi partisi tarafından yönetilecektir. Parti, başta köylü sınıfı, proleterya ve küçük burjuvaziden ibaret Müslüman kütleleri temsil edecektir.

Yine Nurer UĞURLU büyük düşünür ve eylem adamının düşünsel kimliğini bilimsel haysiyet gereği gerçeğin kendisine sadık kalarak şu şekilde ortaya koymaktadır:

-Orta Asya daki Müslüman Türkler arasında,1917 Ekim Devrimi nde ve komünizm tarihinde düşünce ve görüşleriyle ön sıralarda yer alan ve daha sonra bu görüşleri – Galiyevizm- olarak şekillenen, günümüzde Sovyetler Birliği Doğu Halkları arasında adı sıkça geçen Sultangaliyev in geçmişinin Türk okurlarınca bilinmesinde sayılamayacak kadar yarar vardır.

Türk düşünce yaşamının büyük kişiliklerinden Cemil MERİÇ ise Sultangaliyev in Türkçü, Turancı ve sosyalist kimliğini görmek istemeyen gözlere projektör tutarak ifade etmektedir:

-Sultangaliyev adlı bir Tatar komünisti, bu düşünceleri daha sonra dile getirecektir. İslamiyet bir sınıf dini değildir, sınıfları ortadan kaldırdığı için komünizmle uyuşabilir. Rusya da mazlum milletler birleşmelidir: TURAN. Bağımsız ve haysiyetli bir İSLAM TÜRK KOMÜNİST CUMHURİYETİ NİN kurulması lazımdır. Galiyev 1923 te tüm Türk arkadaşları ve ailesiyle birlikte tasfiye edilir. Eserleri de öyle.

Sultangaliyevci düşünce Türkiye de ve Türk dünyasında ulusalcı, toplumcu devinimlerin güç ve esin kaynağı olarak güçlendikçe bu düşünceyi özgün kimliğinden saptırma amaçlı çabalara da tanık olmak elbetteki kaçınılmazdır. Bu çabaların bir yönünü de Sultangaliyevci düşünceyi Atatürkçü / Kemalist Devinime muhalif yada alternatif gibi gösterme uğraşısı oluşturmaktadır. Oysa Sultangaliyevizm ile Kemalizm birbirinin muhalifi yahut alternatifi olmak bir yana antiemperyalizm bağlamında öz itibariyle biri diğerinin mütemmimi olan örtüşük düşüncelerdir. .Bu husus ayrı bir çalışma konusu olduğundan burada bu kadarıyla yetinelim ve sözlerimizi büyük devrimci, önder, kuramcı, kılgıcı ve öğretmen Mirseyit Sultangaliyev in Türkiye üzerine söylediği şu sözlerle sonlandıralım: -Bu Ülkede olup bitenler, çilekeş Türk Ulusu nun en azılı düşmanlarınca dahi yakından bilinmektedir. Bu Ülkede yeni baştan sağlıklı bir Ulusal canlanma başlamaktadır. Bu sürece inanmayanlar veya kuşku ile bakanlar, sonuçlarını kendi içlerinde denemiş oldular. Türkiye nin ulusal kalkınmasına gönül vermiş olan Türk işçi ve köylülerinin, ilerici Türk aydınlarının süngüleri, gereken kişilere gereken derslerini vererek nasıl düşünmek gerektiğini öğrettiler.

Eğer 400 yıl önce Rus Çarları, Kazan ı, Kuzey Türklüğünün bu kalesini düşürmeyi ve yalnız Tatar savaşçılarının üzerinden geçerek Doğu ya ilerlemeyi başarmışlarsa, bugün içinde Batı Avrupalı emperyalistler yine Doğuya doğru kendilerine yol açabilmek için Güney Türklerini-Osmanlıları yenmek zorundalar.

Batılı Halkların doğuya yayılmaları öncesinde, Türkiye, onların çılgınca saldırılarına maruz kalmadı mı? Batılı halklar, Asya ve Afrika daki durumu gerçek anlamda kontrol altına almak için Türk-Osmanlı savaşlarının cesetleri üzerinden geçmek zorundalar.

Kazan ın Rus saldırıları karşısında düşüşü de bir gün içerisinde gerçekleşmiş değildir. Ruslar buraya onlarca kez saldırdılar. Tataristan ın işgaline kadar, dönemin iki kuzeyli devi; Moskova ile Kazan arasındaki mücadele, on yıllar boyunca sürüp gitti. Bu zaferi sağlama almak, galip taraf için pek kolay olmadı. Yenilenler ile yenenler arasında acımasız katliamlar ve kıyımlarla dolu bir gerilla savaşı, on yıllarca devam etti. Bundan sonra, yenilenlerin azimleri kırıldı.

Türkleriş zayıflatmak: Balkanlar ı, Mısır ı, Arabistan ı, Mezopotamya yı Türklerin ellerinden almak için mücadele vermek zorunda kaldı. Avrupalı hükümdarlara Türkiye yi sindirmek nasip olmadı. Olmayacaktır da…

Türkiye yaşıyor ve yaşayacaktır.

Türkiye yalnızca kendisi yaşamakla yetinmeyecek ve Avrupa tarafından zorla kopartılmış olan kendi eski parçalarına ve geri kalan tüm Orta Doğu ya da hayat verecektir.-

 KÖKTÜRKLER

01.07.2007